TİHV raporu ve savaş
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/208408.jpg)
Fotoğraf: Pixabay
Türkiye’nin yürüttüğü savaşın, Türkiye’de olup biten her şey ile ilgisi var.
Adı konmayan bir savaş sürüyor güneyimizde. Türkiye yürütüyor bu savaşı. Hem sınırları içinde ve hem de Güneyde Irak ve Suriye devletlerinin toprakları üzerinde. Hukuken, bu devletlerin egemenlik alanlarında. Karada ve havadaki egemenlik alanlarında.
İçerideki durum, bana göre sürekli savaş halidir. OHAL ilanları ya da kaldırılmaları, bu sürekli savaş halini ortadan kaldırmıyor. Zaten yasal olarak da 1923-1987 ve 1987-2002 dönemi ile 2016-2018 dönemleri ki yaklaşık 43-44 yıldır, sıkıyönetim askeri rejimi ve OHAL rejimi altında geçen yıllardır.
1923 yılında kurulan cumhuriyetin neredeyse yarıya yakın ömrü, askeri rejim ve OHAL rejimi altında geçmiş. Kalan dönemler de bu askeri rejim ve OHAL rejimlerinde yasalaşan mevzuata dayalı olarak geçmiş.
Haklar ve özgürlükler bilindiği gibi bu olağanüstü dönemlerde genişlemedi. Daraltıldı. Özgürlükler, sınırlandırıldı da sınırlandırıldı.
Mesela, 12 Eylül’de 1980 darbe döneminde 669 yeni yasa, son 2016-2018 döneminde en az 150 yasa yürürlüğe girdi.
Bunlar özgürlükçü yasalar değildi. Bunlar insan hakları standartlarını yükselten yasalar değildi.
Bu hapishane ortamına çevrilen memleket havasında elbette dayak atılacak memleket evlatlarının başında muhalif siyasal düşüncelere sahip sosyalist ve komünistler ve Kürtler gelecekti ve geliyor. Ahmet Kaya kardeşimin söylediği gibi, “başım belada” demek düştü hep muhaliflere ve Kürtlere.
Biliyorsunuz, negatif barış ve pozitif barış diye iki kavram var. Negatif barış çatışmasızlık halini ifade ediyor. 26-29 isyandan bahsedilen bir ülkede nadiren herhalde çatışmasızlık hali yaşanmış olabilir. Nitekim çok eskilere değil de son 40 yıla bakıldığında da böyle nadir dönem ya da dönemlerden bahsetmek mümkün olabilir.1999-2004 dönemi ya da en son 2013-2015 barış süreci dönemi gibi. Çatışmasızlık hali elbette önemlidir. Pozitif barış ise hakların ve özgürlüklerin yaşam bulduğu ve bu nedenle çatışmanın ortadan kalktığı bir döneme, sisteme, düzene işaret eder.
Türkiye’nin yaşamadığı bir dönemdir, süreçtir. Çünkü Kürt’ün, Kürtlüğün red ve inkarı diye bir sorun var, yıllar yılı yerleşmiş. Türkiye’nin demokratik bir ülke olması demek pozitif barış döneminin yaşanması demek. Hiç olmadı. İnsan hakları standartlarının hakim olması, yaşam bulması demek böyle bir dönemde.
TİHV, “Tedavi ve rehabilitasyon merkezleri raporu, 2021” raporunu yayımladı.154 sahifelik bir rapor. Beş tedavi merkezine (Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Van) ve bir referans merkezine (Cizre) başvuruları (2021 yılında) analiz ediyor. Toplam 984 başvuru var.915 başvuru doğrudan işkence görenlerce yapılmış. 57 başvuru da yakınları tarafından yapılmış. Başvurulara göre 2021 yılında işkence görenler bu 984 başvuru içinde 616 kişidir. TİHV kayıtlarına göre, son yıllardaki en büyük başvuru sayısıdır bu.
Başvuruların yüzde 63’ü nüfusun yüzde 30’unun yaşadığı Doğu ve Güneydoğudaki şehirlerden yapılmış.
Bu oranın anlattığı nedir acaba?
Rapora göre, sadece resmi gözaltı merkezlerinde de yapılmıyor işkence. İşyerleri, resmi araçlar, cezaevleri ya da açık alanlarda yapılıyor. Türkiye’de işkence, sistematik halde uygulanan bir pratik. Birleşmiş Milletler İşkencenin Önlenmesi Komitesi analizine göre, sistematikliğin üç unsuru vardır: 1) İşkence kasıtlı olarak yapılırsa, 2) İşkence daimi (sürekli) ise ve 3) yaygın olarak yapılırsa, sistematik işkenceden bahsedebiliriz.
İşkencenin ortadan kalkması ilkin politik iradeyi gerektiriyor. Sonra da hukukun üstünlüğü ilkesinin, insan hakları standartlarının, azınlık haklarının, demokrasinin yaşam bulmasını.
Negatif ve pozitif barış süreçlerini yaşamak gerekiyor.
Türkiye’de ne yazık ki olamayan da budur.
O nedenle ihlalleri ve ihlallere zemin oluşturan siyasal ve hukuksal sistemi sorgulamak gerek.
Evrensel'i Takip Et