Ders almak!

Görsel: Pixabay
Ders çıkarmak ile ders almak benzer anlamları çağrıştırsa da aynı şeyi ifade etmezler. Sınıf(lar) mücadelesi alanında yaşanılanlardan çıkarılan sonuçlar, bu sonuçların gerekleri yerine getirilmediğinde, yaşanılanlardan ders alınmamış demektir. Siyasetin gerçekle bağı, sonuçta, pratiğe geçirilip geçirilmemesiyle belirlenir.
Çok genel bir adlandırmayla Türkiye devrimci hareketi, 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişi gibi, bir ülkenin işçilerinin işçi sınıfı olarak hareket etmesinin, ülke açısından denebilir ki ilk en büyük eyleminden çıkarılması gereken sonuçları, ancak devrimci hareket büyük darbeler yedikten yıllar sonrasında başarabildi. Burjuva sınıf diktatörlüğüne ve kapitalist sömürü sistemine karşı mücadelenin temel gücü ve dayanağı olarak işçi sınıfı içindeki sosyalist faaliyet ve örgütlenmenin kesintisizliği ve güç kazanması, bütün ezilenlerin egemen sınıf boyunduruğundan kurtuluşu için şarttı. Devrimci sosyalist sınıf partisi, buna uygun siyasal pratiğin ürünü olarak varlık kazandı.
Haziran’ın ülke düzeyinde sahne olduğu bir diğer direniş 2013 gibi daha yakın bir zamanda gerçekleşti. Bu kez, toplumun çeşitli sınıf ve tabakalarından milyonlarca kişinin katıldığı bir mücadele pratiği söz konusuydu ve hareket, büyük kentlerin ana meydanlarından kenar semtlere ve taşra kentlerine yayılıp işçi emekçi katılımı arttıkça, ülke ve uluslararası pazarda pay artırımına soyunan sermaye güçleriyle hükümetin saldırganlığı da vahşet boyutlarına vardı. 79 ilde direniş vardı; katledilenler ve yaralananlar olmasına rağmen “bu daha başlangıç mücadeleye devam!” şiarı hâlâ yankılanmaya devam ediyor.
Bu büyük kitlesel direnişin en önemli dersi ise, emperyalist ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarlarını esas alan saldırı politikalarına karşı, toplumun sömlürülen ve ezilen kesimlerinden büyük kitlelerin farklı talepleriyle aynı mücadele cephesinde biraraya gelme olanağı, olasılığı ve gerekliliğini somutlamasıydı. Buna rağmen ama bu tür eylemlerden hareketle kimileri örgütsüzlüğün, “sınıf farklarının önemsizliği”nin, bireysel eğilim, davranış ve bireyci çıkarların reklam ve teorisini yapmaya kalktı; kimileri de bu direnişin “park-bahçe platformları”nın örgütsel devşirilmesini kazanç hanesine yazmaya soyundu. Dersler belirli biçimde çıkarılmıştı, ancak ders alındığı söylenemezdi.
Şimdi, ülke tarihinin yeniden özgün bir döneminde bulunuluyor: İster tek adam yönetimi, isterse oligarşik diktatörlük densin, tekelci iktidar gücü, Bayar-Menderes diktatörlüğü dönemini de, 12 Mart ve 12 Eylül askeri cunta yönetimleri dönemlerindeki vahşeti de hem anımsatan hem de aşan uygulamaları sistematik şekilde sürdürüyor. İşçi hareketi, halk muhalefeti, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, üretemez duruma düşmeye, barınacak ev bulamamaya, artan yıkıcı pahalılığa karşı itiraz eden herkes, dozu giderek artırılan baskı ve saldırılarla karşı karşıya. Burjuva yasaları, burjuva hukuku, fiili ve olağanüstü saldırı ve kuşatmanın olağanlaştırılmasının hukuku ve yasaları olarak işlev görüyor ya da buna uygun hale getiriliyor. Sistemin militer, para militer güçleri tetikte ve saldırı halinde. Uluslararası koşullar ve güç ilişkileri bu saldırı politikalarının hemen tüm kapitalist ülkelerde revaçta olmasını mümkün kılıyor. Militarizm, şovenizm ve din istismarı, ideolojik-politik ve pratik etkisini artırdı.
Bu ve böylesi durumlarda, ileri işçi ve emekçilerin, işçi sınıfı partisi ya da partilerinin, devrimci-demokratik örgütlerin ve tüm bunların çevresinde biraraya gelen güçlerin, önceki dönemlerde yaşananlardan çıkarmakla kalmayıp uygulayarak kanıtlamaları gereken ders, saldırılara karşı mümkün en geniş emekçi birliğini örmeye çalışmaktır.
Burada, liberal esneklik, hiçbir değer ve ilke bilmezlik, “ne olursan ol yine de gel!” anlayışı önerilmiyor ve savunulmuyor. Siyasal oportünizmi kasaba politikacılığına vardıran anlayışlar kadar, küçük perenslikler şefliğini sürdürmeye hizmet eden çamurcu lafazanlık da devrimci mücadeleye büyük zararlar vermiştir. Devrimci güç ve eylem birliğinin başlıca birleştirici unsuru ve önceliği, işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin karşı karşıya oldukları saldırıları püskürtmek için, herbiri kendi bağımsız siyasal-örgütsel varlığını ve çalışmasını sürdüren devrimci-demokrat ve sosyalist parti, örgüt ve gruplarla mücadeleci sendika ve sendikacıların, ilerici-halktan yana aydınların, gençliğin ve emekçi kadın kitlelerinin gücünü biraraya getirmektir. Bu başarılırsa hem herbir devrimci örgüt hem de genel olarak direniş hattı güç kazanacaktır.
Böylesi ders alımına ihtiyacın arttığı bir dönemdeyiz.
Sinanların ve Cevahir’in anısına saygıyla.
Evrensel'i Takip Et