03 Haziran 2022 04:55

Aliağa TÜPRAŞ işçilerinin direnişi niçin ve kimin için?

Petkim işçileri Tüpraş işçilerini ziyaret etti

Fotoğraf: Aliye Ceylan/Evrensel

Paylaş

Aliağa TÜPRAŞ işçileri bir haftadan beri ayakta. TÜPRAŞ’ın Aliağa, Kırıkkale, Kocaeli ve Batman tesislerinden 88 işçiyi işten çıkaracağının duyulmasının hemen sonrasında harekete geçen Aliağa Petrol-İş Şubesi ve Aliağa TÜPRAŞ işçileri, bazen işyerine kapanarak, ama asıl olarak fabrika önüne toplanıp taleplerini ifade eden girişimlerle, TÜPRAŞ patronunun 88 işçiyi işten atma hamlesine karşı bir mücadele hattı oluşturmaya çalışıyorlar.

TÜPRAŞ işçilerinin harekete geçmesi, elbette ki en başta Petrol-İş Aliağa Şubesinin örgütlü olduğu PETKİM, Star Rafineri, Ravago Star, Airliquide ve Solufert işçilerinde de bir hareketlenme yaratmış bulunuyor. Bu işyerlerinden çıkan işçiler TÜPRAŞ işçilerini ziyaret ederek, direnişe destek veremeye çalışıyorlar.

Direnişin başlamasının hemen sonrasında da İzmir ve Aliağa’da Genel-İş ve Belediye-İş’in örgütlü olduğu bazı işyeri temsilcilerinin destek açıklamaları dışında bir tepki duyulmadı.  Oysa İzmir emek güçleri, bu mücadeleye çok daha etkin bir biçimde müdahale edebilecek dayanışma geleneğine ve gücüne sahip olduklarını her zaman gösterdiler.

Geçen bir hafta içinde Aliağa TÜPRAŞ işçilerinin direnişine başlıca destek, yakındaki fabrikalardan gelen işçiler, yürüyüşler ve basın açıklamaları biçimindeki dayanışma ziyaretleri ile Emek Partisinin girişimlerinden ibarettir. Tabii Evrensel’in direnişin sesini duyurmak için yaptığı habercilik de burada direnişin önemli dayanaklarından birisidir.

TÜPRAŞ’TA YAPILMAK İSTENEN SIRADAN BİR İŞÇİ KIYIMI DEĞİL

TÜPRAŞ; Türkiye’nin en büyük ciroya sahip, en çok kâr eden, işçi başına da en çok kâr eden (Siz bunu işçinin en çok sömürüldüğü diye anlayın) Türkiye’nin en büyük holdingi olan Koç Holdingin en büyük; büyüklükle ilgili hangi sıralamayı yaparsınız yapın birinci sırayı kimseye bırakmayan işletmesidir.

Böyle büyük bir işletmenin, işçilerinin büyük bir yoksullaşma ve geçim sıkıntısının pençesinde olduğu bir dönemde dört işletmesinden 88 kişilik bir liste yaparak bunların işten atmak için Petrol-İş Sendikasına da bildirerek harekete geçmesi elbette ki olağan koşullarda pek de anlaşılır değildir. Hele de “verimlilik” ya da “şunları eksik bunları fazla” gibi gerekçelerle işçilerin işten atılmaları için harekete geçilmesi hiç anlaşılır değildir.

Anlaşılır olmayan diğer bir şey de geçim sıkıntısının had safhada olduğu bir dönemde 88 kişilik bir liste yapan patron karşısında Petrol-İş Sendikasının TÜPRAŞ işçilerine ve işçi kamuoyuna bir açıklama yapmaya bile zahmet etmemesidir. Tabii, Aliağa dışında Petrol-İş Sendikası şubelerinin umursamazlığı, işçilerden gelen, “Ne oluyor, kim atılmış, ne yapacağız” gibi sorularına bile yanıt vermeyen tutumlarını da bu “anlaşılmazlıklara” ekleyebiliriz.

Burada bu “anlaşılmazlıkları” “anlaşılır” yapacak tek şey ise, önümüzdeki dönemde beklenen “ekonomik daralma”ya (Ki ciddi iktisatçılar böyle bir daralmaya ve daralmanın faturasının da işçiye çıkarılmasının işaretlerine dikkat çekiyorlar) bağlı olarak yapılacak toplu işten atmalara karşı bir ön hazırlıktır!

Yani TÜPRAŞ’taki bu girişimiyle Koç Holding, önümüzdeki dönemde, “Sistematik işten atmalar”ın da öncülüğünü yapmaya soyunmuştur.

Bu yüzden de TÜPRAŞ’ı ziyaret eden işçiler, TÜPRAŞ’taki işten atma girişimini sıradan bir işten atma girişimi değil, işçi sınıfının iş güvencesine bir saldırı olduğunu söylerken bir ezberi tekrarlamıyor çok somut bir gerçeği ifade ediyorlar.

SALDIRI SINIFAYSA KARŞILIĞI DA ÖYLE VERİLMELİDİR!

Nitekim TÜPRAŞ patronu, yani Koç Holding bu hamlesiyle, yıllardır “3 yıllık TİS”i ilkesel olarak reddeden Petrol-İş’e, mart 2022’de imzalan TİS’le “3 yıllık TİS’i kabul ettirerek bu alanda yaptığı yıkımı şimdi de iş güvenliği alanında “liste halinde” ve birden fazla işletmede işten atmayı sendika ile görüşüp anlaşarak, iş güvencesi konusunda kazanılmış haklarda bir gedik daha açmayı, elbette ki gidip gelerek bu gediği yıkıma dönüştürmeyi amaçlamaktadır.

Saldırı sınıfa olduğuna göre, bu saldırıya karşı direnmek de tüm sınıfın, sınıf güçlerinin yani harekete geçmesi mümkün olan sendikalar ve tüm emek güçlerinin harekete geçmesiyle olanaklı olabilir.

Tabii burada sendikaların büyük çoğunluğunun yönetimleri sendikal bürokrasi tarafından gasbedilmiş olduğu dikkate alındığında, burada asıl sorumluluk ileri işçi ve emekçiler ile mücadeleci sendikalara düşmektedir.

Bu yüzden de hangi iş kolunda, hangi konfederasyonda olduğuna bakmaksızın tüm mücadeleci sendikalar ve sendikacılar, yerel platformlar, sınıf partisi başta olmak üzere tüm emekten yana çevreler, güçlerini birleştirip kendilerini Aliağa TÜPRAŞ işçilerinin başlattığı direnişinin asli unsuru olarak görerek gereğini yapmakla yükümlüdür. Bunu içinden geçtiğimiz dönem daha da gerekli kılmaktadır.

Ancak böyle kendilerinin üzerine düşeni yapmış olabileceklerdir.

* TÜPRAŞ işçileri, eylemlerinin beşinci gününde Aliağa Şube başkanının genel merkezle yapacağı görüşme gerekçesiyle önceki gün rafineri önünde beklemeyi sonlandırdı. Aliağa Şube başkanı görüşme sonrası işçileri bilgilendireceği sözünü verdi.


ERDOĞAN ARTIK BİAT ETMEYEN HALK KESİMLERİNİ HEDEFE KOYMA AŞAMASINA GEÇTİ!

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugüne kadar siyasi rakiplerine karşı; cibilliyetsiz alçak, rezil, Sefil, müptezel, vatan haini,… gibi ağır hakaret sayılacak, bir vatandaş diğerine söylese mahkeme mahkeme süründürülecek sıfatlar kullanmayı başlıca politik üslup edindi. Bu üslubun kendisine malum kesimlerde puan kazandıracağını düşündü! Belki öyle de olmuştur!

Ancak Erdoğan son günlerde artık siyasi muarızlarına öfkelenmenin, onlara hakaret etmenin kendisini kesmediği bir kulvara geçti!

2019 yerel seçiminde bunu, yoksulların kendi partisine oy vermekten vazgeçmeye başladığının ortaya çıkması karşısında, “Midelerini biz doyuruyoruz ama bize oy vermiyorlar” diyerek, halkı suçlamaya yönelmişti. Ama geçtiğimiz salı günü sigara ve içkiye yüksek vergilerden söz ederken, Erdoğan: “Vergiden rahatsızlar; aç sefil geziyor; rakı, bira almaktan geri durmuyor” diyerek, bir yandan sigara ve içkiye yapılan vergi zamlarının kasıtlı olarak, vatandaşın yaşam tarzına müdahale amaçlı olduğun söylerken aynı zamanda onları aşağılamayı da ihmal etmedi.

Ama Erdoğan çarşamba günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Gezi direnişinden söz ederken, “Düşünün Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle. Bunlar çürük, bunlar sürtük” diyerek Gezi direnişine katılanları “Camide içki içip kirlettiler” diyerek iftira ederken daha öce “çapulcular” dediği, Gezi direnişine katılan kadın ve erkeklere de “sürtük” ve “çürük” diyerek küfretti!

Demek ki bundan böyle Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasi rakiplerine karşı sürdürdüğü hakaretlerle süslenen üslubunu artık kendisine oy vermeyen, biat etmeyen halk kesimlerine karşı da kullanacak. Hem de hakaretleri küfüre de vardırarak!

Son günlerde yaşadıklarımız bunu gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa