06 Haziran 2022 04:22

Süper Lig’de İstanbul hakimiyeti

İstanbulspor ile Büyükşehir Belediye Erzurumspor karşılaşması

Fotoğraf: Erhan Elaldı / AA

Paylaş

Ümraniyespor ve İstanbulspor’un da gelmesiyle Süper Lig’de İstanbul takımı sayısı 8’e, oranı da yüzde 40’a yükseldi. İstanbul’un ülke nüfusunun beşte birine, GSYH’nin üçte birine, vergi tahakkukunun neredeyse yarısına ev sahipliği yaptığını düşündüğümüzde ortada garip bir durum yok. İstanbul tarih boyunca çevresine de hükmeden bir merkez olageldi, bunun da ötesinde merkezi yapısı kuvvetli bir imparatorluğun başkentliğini yaptı. Ticaretin, bürokrasinin, sanayinin kalbi oldu. Gelip geçen iktidarların tercihlerinin, kapitalizmin yoğunlaştırıcı eğilimlerinin de bu hakimiyetin güçlenerek devam etmesinde payı oldu elbette ama başkentin taşınması dahi bunu değiştirmedi. Her şeyin ötesinde İstanbul bu kadar egemen olmasa Türk futbolunda bir “üç büyük”ten bahsedemezdik.

İşin bu coğrafi, tarihi ve ekonomik bakiyesini hesaba katmadan Türkiye’deki durumu Avrupa’daki örneklerle kıyaslamak doğru olmaz. Örneğin yüzyıllarca güçleri birbirleriyle rekabeti olanaklı kılan çeşitli prensliklerin didiştiği Almanya ve İtalya’da böylesi tek bir merkezin hakimiyetinin olmaması doğal. İtalya futbolu tarihi başkent Roma’nın etrafında şekillenmedi çünkü Roma uzun süredir o kadar egemen değildi. “Kuzey” hem ekonomik hem lojistik (coğrafi) hem sanayi bakımından direksiyonu ele geçireli çok olmuştu. Bu yüzden Milano ve Torino öndeydi, bu yüzden Mussolini müdahale etme ihtiyacı hissetti. Yine bu sebeple Alman futbolunun kuruluş ve gelişme dönemlerini anarken aynı anda Frankfurt, Hamburg, Berlin, Karlsruhe, Münih, Nürnberg, Gelsenkirchen’den bahsediyoruz.

Madalyonun öbür yüzünde Londra var. Londra, İstanbul örneğinin de ötesinde dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun merkeziydi. Pek çok sıfatının yanına 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk yarısında “futbolun başkenti” olmayı da ekledi. Sayısız kulübe, tesise, stadyuma ve taraftara ev sahipliği yapar oldu. Londra’nın İstanbul’dan en büyük farkı futbol altyapısının ve kültürünün yaygınlığı. Bizde 3 büyüğün dışındaki İstanbul kulüplerinin tarihsel saygınlığından elbette bahsedilebilir ancak bu önem, nüfuz, kültür kaybedilmiş belki de “üç büyük” tarafından soğurulmuştur. Londra’da her semtin kulübüyle olan tarihsel ilişkisinden bahsedilebilir, İstanbul’da ise Tatavla’dan Beykoz’a, Pera’dan Karagümrük’e bu ilişki kırılmıştır. Geride kalan sezonda Kasımpaşa, Karagümrük ve Başakşehir’in seyirci ortalaması toplam 3 bin bile değildi. Başakşehir, şampiyon olmasına ve Erdoğan’ın doğrudan “Maçlara gidin” emrine rağmen stadına kimseyi çekemiyor. Ha Anadolu’da hatta stadının yarısını zor dolduran “üç büyükler”de durum çok mu parlak? Zaten futbolumuzdaki temel problem burada gizli ve bu sorun, İstanbul’un içi boşaltılmış kulüpleriyle, şehriyle ilişkisiz Anadolu takımlarıyla sınırlı değil. Devletle her türlü çıkar ilişkisine giren, buna rağmen milyarlarca TL borcun içinde debelenen kulüplerimiz, sermayedarların egolarını tatmin ettiği, imajlarını cilaladığı, siyasilerle aralarını düzelttiği platformlara indirgenmiş durumda. Neticede kimsenin aklına TÜPRAŞ’taki işten atmalarla Koç Holdingin futbol yatırımları arasındaki bağı kurmak, en azından “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye sormak gelmiyorsa bu, başarılı bir yöntem demektir. Sosyal işlevi güdük kulüpler cenneti olan bir ülkede Süper Lig’i meydana getiren mali ve coğrafi yoğunluğun adresi maalesef tali kalıyor. Çünkü “yerel” görünen yapılar bile aynı merkeze hizmet ediyor. Tıpkı İmparatorluk zamanında olduğu gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa