09 Haziran 2022 04:20

İtibar

Pasaport, uçak bileti ve çanta taşıyan bir el

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Almanya’ya gidecek. Arkadaş ziyareti. Bir hafta kalıp dönecek. 1 hafta ziyaret için Türkiye’de 3 ay uğraşmış vize almak için. Schengen vizesi demek daha yola çıkmadan 3 bin lira demek. Neyi var neyi yok bir dosyaya doldurup vize işi yapan ofise göndermiş, ardından mülakat. Torpil yok. Alman mı, Türk mü olduğu belli olmayan vize görevlisi karşısında ilk sınavını verip tam 8 günlük vizeyi kapmış.

İlk yurt dışı çıkışı. Pasaport tertemiz. Havayollarının yer görevlisinin bir pasaporta, bir vizeye, bir uçuş kartına, bir de suratına 2 şer defa bakıp geç bakalım hareketinden sonra bindiği uçaktan kafasında binbir korku ile Münih’e inmiş. Bir zamanlar bizimkilerin diş kontrolü yapılarak trene doldurulup, vardıkları Münih Garı’nın batı kapısından fırlayıp işgal ettikleri Goethe Caddesi’nde çalışan arkadaşının hemen dışarıda kendisini bekliyor olmasının heyecanıyla.

Sıra uzun. 240 kişilik uçak yolcusu Alman sınır polisinin karşısına ip gibi dizilmiş. EU yazan bölümden hızla geçen uyanıkların peşine takılıyor. “Dur” diyor Alman polisi Almanca. Geri Non-EU sırasına geçiyor. Çok uzakta 3 kabin. Hemşeriler tek tek üçüncü sözlü sınavlarını Alman polisine veriyor. Uzaktan görebildiği kadarıyla hangi polisin daha az soru sorduğunu anlamaya çalışıyor. Sevgili Mehmet’in kitabında yazdığı gibi tüm Anadolu Alman sınırı karşısında “Sıfırda eşitlenmiş.”

Polise yaklaştıkça kalp atışları artıyor. Esmer olan polise denk gelmek için dua ediyor. Seçme şansı yok. Kime denk gelirse. Sarışın kadına düşenler çantalarından, ceplerinden ha bire bir şeyler çıkartıp gösteriyor. Bugün şansı iyi. Esmer genç olana düşüyor.

Çat pat İngilizcesiyle kulaklarını dikiyor.

-Hangi dilde sormamı istersiniz? Almanca, İngilizce ya da Türkçe.

Polisin “Bizden” olduğunu anlayınca içine bir rahatlık geliyor.

-Neden geldiniz?

-Arkadaş ziyareti.

-Kaç gün kalacaksınız?

-1 hafta. Zaten vize bir haftalık. Hem bunları vize verirken sordular.

-Dönüş biletinizi gösterin.

-İstanbul’da gösterdim ya. Tekrar mı göstereyim?

Polis sanki dinlerken Türk, konuşurken Alman gibi.

-Sigorta kağıdınız? Otel rezervasyonunuz?

- ....

- Paranız var mı?

-Var işte biraz.

-Gösterin

-Neyi?

-Paranızı.

Dörde katladığı avrosunu utana, sıkıla cebinden çıkarıp, arkadakilere çaktırmadan Türkman polise gösteriyor. Polis tam damgayı basacak yan bankodaki sarı saçlı polis bir şeyler söylüyor.

Belli ki Goethe Caddesi’ne ilk yerleşenlerden ya Hasan Usta’nın, ya Rençber Bünyamin’in torunu esmer polis gıcır gıcır pasaportun mürekkep görmemiş sayfasının tam orta yerine basıyor damgayı,

-İyi tatiller.

Tam bir şey söyleyecekken kulaklarında Reis’in itibarımızla ilgili çınlayan sesi ile “Ne olur, ne olmaz. Dönüşte söylerim artık” diye susuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa