İzmir'in dağlarında çiçekler açar

(Temsili görsel) | Fotoğraf: DHA
Kayseri Erciyes Üniversitesi, sonra ODTÜ… bahar şenliklerinde yüz binlerce genç hep bir ağızdan İzmir marşını söyledi. Kayseri şimdiye kadar sağ siyasi partilerin, cemaatin, Cumhur İttifakının kalesi olarak bilinir. Son seçimlerde seçmenin üçte ikisinden fazlası AKP ve MHP’ye oy verdi. ODTÜ ise rektörlüğün öğrencileri bezdiren yasakları ve baskısıyla gündemde.
Öğrencileri kolay boyun eğmeyen ODTÜ neyse de, Kayseri için ‘Ne var yani öğrenciler şenlikte bir marş söylediyseler’ denilemeyecek bir durum var ortada. Çünkü kendilerinden hiç beklenmeyen bir şey yaptı Erciyesliler.
İzmir Marşı malum, son zamanlarda iktidar karşıtı birbirine benzemez duyguları ortak bir havuza örgütleyen, siyasi göstergelerle yüklendi. Hem de güncel siyasete ilişkin hiçbir tutumu, tavrı açıkça içermeden. Birkaç yıldır çeşitli sorun ve beklentilerin, bir değişim isteğinin vapurda, tramvayda, piknikte açığa vurulma biçimi olmuştu bu marş. Bir tivit yüzünden insanın tutuklanabildiği, eleştirdi diye hakaret davasına konu olduğu yerde risksiz, Silivrisiz, apolitik ama hem milliyetçi, vatansever, devletçi hem antiemperyalist görünmenin konforlu alanı için gerekli çatı altı her fırsatta, en kolay bu marş ile oluşturuldu.
İzmir Marşı ‘Kurtuluş Savaşında keşke Yunanlılar galip gelseydi’ diyen meczup karakterin itibar gördüğü veya Atatürk’ün eserinin ve kendisinin sözlü ya da sessiz eleştirisinin yoğunlaştığı bir siyaset evreninde devletin kurucu ayarlarını bir toplanma yeri olarak tespit ediyordu. Burası devlet mülkünün, ‘Ben devletim’ diyen tek adama karşı atadan ve Ata’dan tevarüs edildiği yerdi bir bakıma.
Son zamanlarda bir sürü konser, şenlik, etkinlik yasaklandı. Adı konulmamış kesintili OHAL’lerle yönetilen ülkede falanca ilde ‘Her türlü gösteri ve eylemin yasaklanması’ veya ‘Milli güvenlik nedeniyle grev yasağının getirilmesi’ ve gibi emirnamelerin kapsamı bu kez eğlence düzenlemelerine kadar genişletildi. İktidar ve bağlı yerel yönetimler beğenmedikleri sanatçıların konserlerine müdahale edip iptal ettirdiler. Bu bakımdan öğrenci şenliklerinde marşın söylenmesinin bir de bu yasaklara karşı çıkmak gibi bir anlamı var.
Toplum şiddet tekelini elinde bulunduranların her türlü tehdidine, muhtemel başkaldırıları önlemek için 9 yıl önceki Gezi eylemlerine ağır cezalar verilmesine, gündelik hayatın davranış kalıpları dayatılarak cendereye alınmasına rağmen iktidarla sürekli bir diyalog halinde. Sinip pusmuyor, korkup boyun eğmiyor. Şişli’de bir konser çıkışında eğlenceye devam ederek caddeyi trafiğe kapatanlar, parklarda toplanıp eğlenenler, bir yanda kadınlar içki içtikleri için darbediliyorken sahilde bir cesaret gösterisi olarak içki içmeye devam edenler; keyfi yasaklara inatla uymayanlar çok özel bir diyalog biçimi geliştirdiler. İçinde beklenmedik çıkışlar, zengin formlar barındıran mücadele biçimi bu. Halk kendi yaşam alanlarını, kılığını kıyafetini, çoluğunu çocuğunu, geleceğini aslında her şeyini bu ağır koşullar altında savunmaya çalışıyor.
Bu bakımdan İzmir Marşı en kolay havai fişek oldu sayılır. Bu marşla kurulan diyalog biçiminin ortak bir politik programı yok. Ayrıca böyle geniş bir beklenti alanını kapsayacak program da mevcut koşullarda olamaz. O yüzden Kayseri’deki şenlikten sonra iktidar yanlısı yerel siyasi kesimler durumun politikleştirilmemesini isterken marşa da sahip çıkarak nazik bir durumu idare etmeye çalıştılar. Politika yapmadan yapılan politika yapmayı hazmetmek durumunda kaldılar. İşin içinde Atatürk, Kurtuluş Savaşı, şehitlik, denize dökülen düşman imgesi varken Kayseri buna dahil olmuşsa seçmenle inatlaşmaya gelmez!
Bakhtin’i takip eden Barry Sanders Kahkahanın Zaferi kitabında şöyle söyler: ‘Halk şenliği biçimleri geleceğe bakar. Bu geleceğin geçmiş üzerindeki zaferini dile getirir… Yeninin daha büyük ve daha iyinin doğuşu eskinin ölümü kadar elzem ve Kaçınılmazdır. Biri ötekine aktarılır, daha iyi daha kötüyü gülünç hale getirip onu öldürür.’
Mesele de bu. Ama toplanma alanlarındaki şenlikli buluşmalarda İzmir Marşı söyleyerek miyadı dolmuş olandan kurtulmayı düşleyen emekçiler için gelecek geçmiş kadar berrak değil. Bir yeniden başlama duygusuyla devletin kurucu ayarlarına takılıp kalmak mı, kontrolü halkın kendi elinde olan bir geleceği inşa etmek mi? Bunun yanıtı İzmir Marşı’nda yok.
İzmir Marşı’nı yeniden yeniden bu toplum yazıyor. Birikmiş cürufun, tozun toprağın, aniden çıkan fırtınaların içinde yol almayı bildiğine göre bu ufkun ötesine geçmeyi becerecek bir dinamizme de muhakkak sahip. İzmir’in dağlarında oturup kalmaz, denize düşman dökmekten çıkar, memleketi kendi çiçek bahçesine dönüştürür.
Evrensel'i Takip Et