Devlet milletle kaimdir

Endüstrimizin koruyucuları (1883), Mayer Merkel & Ottmann lith
Gözle görülemeyecek kadar ufak organizmaları algılayamayan ve onların dev insan bünyelerinde ne ağır hasarlar yapabileceğini, hatta koca gövdeleri mezara sürükleyebileceğini anlayamayanlar günümüz bilimsel gelişmeleri karşısında ne denli cahil ise, devletle siyasi erk arasında ayırım yapamayan ve devletle hükümeti özdeş algılayan siyasiler de o denli cahildir. Devletler, anayasalar çerçevesinde, tüm siyasi yapıları kapsayan kapsayıcı, kurucu ilkede değişiklik yapılmadığı sürece devamlılık arz eden bütünsel örgütlerdir. Buna karşın, siyasi iktidarlar ise, kurucu yapının özüne karşıtlık oluşturmadan, onu güçlendirmek amacıyla geliştirdikleri alternatif siyasi politikalarıyla birbirleri ile rekabet içinde geçici sürelerle iktidara gelen siyasi yapılardır. Diğer bir deyişle, devlet olgusu kurulmuş siyasi-örgütsel yapılardır; siyasi iktidar ise, kurulmuş devlet yapısının altında, ana yapının açıklanmış ve amaçlanmış işlevlerinin yaşama geçirilmesi ve uygulanması amacıyla işbaşına getirilmiş geçici siyasi otoritedir.
Çok temel olan bu ilkeyi, devlet yapılanmasının asıl sahipleri olan halk da, devletin amaçlarını işlevsel kılan geçici siyasi örgütler de akıllarından çıkarmamalıdır. Genel ifadesiyle demokrasinin bir anlamı, devlet olgusu ve anlayışını şahıs ve aile yapılanmasından asıl sahip olan halka indirgenmesi; geçici sürelerle iktidara getirilen yönetim erkinin yetki kaynağının ise halkın onayladığı anayasaya bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, münferit çıkışlarla kurulmuş devlete karşı çıkmak, bizzat anayasa suçudur. Buna karşın, seçilmiş siyasi iktidarların icraatlarını eleştirmek, hatta onlara karşı çıkmak ise suç değil, ifade özgürlüğüdür. Burjuva demokrasi anlayışında geçerli olan çağdaş devlet teorilerinin temelini oluşturan bu görüş gerek ana-akım gerek Marksist devlet ve siyaset teorisyenlerince kabul görmüş genel yaklaşımdır.
Bu temel ilkenin zihinlerde iyice oturtulması ve uygulamada gerçekleştirilmesi, yargı organlarının “devlet yargı organı” şeklinde örgütlenip çalışabilmesi amacıyla, hukuk fakültelerinde teknik hukuk konuları yanında sosyoloji, politika bilimi ve felsefe önemli yere sahip olmalıdır. Yargıçlar da önlerine gelen ihtilafların kurulmuş devlet yapı ve felsefesine mi, yoksa geçici siyasi örgütün yapı ve felsefesine mi karşı olduğu ayırımını yaparak, konunun “suç” mu olduğu, yoksa “ifade özgürlüğü” alanında mı kaldığını ayırması gerekir.
Duke Üniversitesinde Profesör Timur Kuran 1995’lerde, siyasi kalkışlar ve siyasi erklerin kalkışlar ve kalkışa yönelik hareketlenmeler karşısındaki tutumunu analiz eden bir makale yayımladı. Bu makalede diktatoryal siyasi iktidarların kendilerine karşı kalkışları önleyebilmek için toplumları böldüğü ve her türlü örgütlü hareketlenmeleri önlediği anlatılmaktadır.
Gerek ilk paragraflarda verilen açıklamaları, gerek profesör Kuran’ın makalesini dikkate aldığımızda, anayasalarda şiddetle savunulan “ifade özgürlüğü” kavramını nasıl yorumlayabiliriz. İfade özgürlüğü devleti mi koruyor, yoksa siyasi örgütün bekasını mı sağlıyor? İfade özgürlüğü kavramı, koruyucu hüküm olarak anayasada yer aldığına göre, devletin anayasada ifadesini bulmuş temel ilkelerini tahrip eden bir siyasi partiye karşı geliştirilen dirençtir. Böylesi dirençler, karşı çıkılan siyasi örgüt ne denli yüksek oyla seçilmiş olursa olsun, devlete karşı değil, siyasi iktidara karşı görülüp, ifade özgürlüğü bağlamında ele alınmalıdır. Özgür halk bu hakkını maddi olarak devletin sahipliğinden, şekli olarak da anayasadan alır.
Bu kısa tartışmalardan çıkarabileceğimiz sonuçların şunlar olduğunu düşünmekteyim. İmparatorluklar, padişahlıklar ve kabileler dışında hiçbir toplulukta, hele de günümüzün demokratik yönetim sistemlerinde devletler yönetici siyasiler ya da ailelerle anılmadığı gibi, onlarla da kaim değildir. 14. Louis de bir zamanlar “Ben devletim” ifadesini sarf etmiş olmakla beraber, anlaşılan bu ifade günümüz yöneticilerini o denli rahatsız etmiş olacak ki, kimilerine göre Louis bu ifadeyi ölüm döşeğinde sarf etmiştir. Öyle dahi olsa, bu durum Louis’in patolojik ruh halini aklamaz, tam aksi, bizatihi psikolojik denetimsizlik durumlarında sarf edilmiş sözcükler olarak, onun asıl isteğini gösterir.
Devlet ile hükümet ayırımı devleti zayıflatmaz, tam tersi devlet yapısını korur ve güçlendirir. Kurucu anayasaların kahir ekseriyetle kabul edilme sebebi, söz konusu metinlerin basit kanun maddelerinden ibaret olmayıp, kurucu metin olarak halkın büyük ekseriyetinin ittifakını yansıtıyor ve halkı bir yapıda kenetliyor olmasıdır. Oysa siyasi partiler alanı ise, devlet olgusunu güçlendirici olarak görülen çok sayıda görüşlerin çatışma alanıdır. Görüş çokluğu aynı zamanda çıkar çokluğu anlamına gelir. Dolayısıyla, bir devlet içinde farklı kesimler arasında çıkar ya da görüş çatışması olabilir, ancak herhangi bir kesim ya da kesimlerin devlet olgusu ile çıkar çatışması içinde olması olanaklı değildir.
Bir siyasi partinin kurulmuş devlet yapısını ve felsefesini değiştirmeye kalkması söz konusu olamaz; böylesi değişimler ancak yeniden kuruluş mantığı ve kurucu meclis eliyle gerçekleştirilebilir, kurulmuş meclis ise böyle bir hadsizliğe soyunamaz. Milletvekillerinin göreve başlarken yaptıkları yemin, anayasanın korunacağının teminatı olacak ise, devletin temel ilkelerine karşı davranmaları da anayasa ihlali olarak görülür.
Kurulmuş devlet yapısının korunmasının en önemli kalesi yargı organıdır. Yargı organı siyasi erkin değil, devletin orağıdır. Zira yargı organının bağımsızlığının teminatı olan anayasa, organik işleyiş olarak yargı organını devletin teminatı konumunda tutar. Yargının siyasi erkin güdümüne alınması devlet kurumunu siyasi erkin iradesi altına alınmasıyla eş anlamlıdır. Böylesi yönelişler ülkeleri Orta Çağ karanlığındaki aile kabileleri yapılanmasına gömer.
Devletler halklarıyla bütünsel siyasi-yönetsel yapılardır; siyasi partiler, oy oranları ne olursa olsun, kurulmuş devletlerin işlevlerini gerçekleştirmek üzere halk tarafından işbaşına getirilmiş emredici irade değil, geçici yönetici kadrolardır. Bu ilkeler korunduğu sürece ancak cumhuriyet ve demokrasi tartışmaları geçerlilik kazanır. Devletler siyasi kişilikler ya da örgütlerle değil, çağdaş anayasalarda kenetlenmiş haliyle asıl sahip olan milletle kaimdir.
Evrensel'i Takip Et