Millet meclislerinin ruhu geri döner mi? Temsili demokrasi iflah olur mu?
Fotoğraf: DHA
Temsili demokrasi dediğimizde şüphesiz ilk aklımıza gelen kurum parlamento, yani millet meclisi. Son elli-altmış yılda millet meclislerinin yetkileri giderek azaldı. Bırakın hükümeti denetleme görevlerini, yasa yapma yetkileri bile oldukça kısıtlandı, vekillik giderek önemini yitirdi.
Fransa, Türkiye gibi ülkeler bu yetki tırpanlamasının en bariz görüldüğü yerler. Fransa’da Beşinci Cumhuriyet’in kurulmasıyla yürütme güçlendirilirken aynı oranda yasamanın yetkileri azaltıldı. Bu sistem izleyen on yıllarda yürütmenin lehine, yasamanın aleyhine düzenlemelerle de iyice pekiştirildi. Bu düzenlemelerin en ilginçlerinden biri, yirmi yıl kadar önce, 2000’li yılların hemen başında milletvekili genel seçimlerinin tarihinin değiştirilmesi oldu. Beş yılda bir nisan ayında yapılan genel seçimler yeni düzenlemeyle haziran ayına alındı. Gerekçe? Aynı yıl yine nisan ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçilen cumhurbaşkanının kendisiyle uyumlu bir parlamento çoğunluğu ile çalışmasını mümkün kılmak. Düzenleme son yirmi yıldır cumhurbaşkanlarının kendi partilerinin milletvekillerinin çoğunluğu oluşturduğu bir parlamento ile yönetmesini mümkün kıldı. Önceki dönemlerde yaşanan “cohabitation”, yani cumhurbaşkanı ve parlamento çoğunluğunun farklı siyasal partilerden olması durumu, bu düzenlemeyle uygulamada son buldu. Ta ki ilk turu geçtiğimiz hafta sonu yapılan, ikinci turu da önümüzdeki pazar günü yapılacak olan 2022 seçimlerine kadar. Nitekim nisan ayında yeniden başkan seçilen Macron’un partisi LREM’in (Cumhuriyet Yürüyüşü) parlamentoda mutlak çoğunluğu elde etmesi zor görünüyor. Bunun için meclise 289 sandalye ile girebilmesi lazım. LREM ile sol ittifak NUPES (Halkçı, Ekolojik ve Sosyal Yeni Birlik) seçimlerin ilk turunda ipi başa baş göğüsledi. Her ne kadar aynı oy oranına sahip olsalar da, iki turlu çoğunluk sisteminin bir sonucu olarak Emmanuel Macron’un partisi parlamentoda Jean-Luc Mélenchon’un liderliğini yaptığı sol ittifaktan daha fazla sandalyeye sahip olacak. Bir cohabitation olmasa bile, cohabitation ihtimali 2000’li yılların öncesi kadar olası hale geldi. Oysa her yeni düzenleme yürütmeyi ve onun başı cumhurbaşkanını dikensiz gül bahçesinde güçlü kılmak için yapılmıştı. Yirmi yıl sonra, henüz kendisi olmasa da, parlamentonun ruhu geri döndü. Sol ittifakın Macron’un o çok şikayet konusu olan kibrini küle çeviremese bile alevini söndüreceği ortada. Dahası “sınıf savaşı” yaptığı sık sık dillendirilen Macron’un savaştığı o sınıfın temsilcileri parlamentoda karşısına dikildi. O sınıf ki parlamentoda hem aşırı sağda hem aşırı solda temsil ediliyor. Fransa’da sınıflar savaşı -temsilciler aracılığıyla- asıl şimdi başlıyor. Üzerine ölü toprağı serpilen millet meclisinin silkinip “Daha ölmedim, ayaktayım” diyebilmesi için önemli bir fırsat.
Ancak bu fırsatın önünde önemli bir engel var: Parlamento seçimlerine olan ilgisizlik ve katılım oranlarının düşüklüğü. Elbette bu ilgisizlik başka birtakım faktörlerin yanında iki temel faktöre dayanıyor. Bunlardan ilki temsil edilen ile temsilci arasındaki bağın kopma noktasına gelmiş ya da tamamen kopmuş olması. Diğeri de parlamentoların giderek önemsiz hale getirilmesi. Türkiye’de seçimler ve seçimlere katılım hâlâ önemini koruyor. Ancak Fransa’da durum bu değil. Cumhurbaşkanlığı seçimleri dışındaki seçimlerde katılım oranları yüzde elliyi bile bulmuyor. Kayıtlı seçmenin yarısından azı ülkenin nasıl yönetileceğine karar veriyor. Bu öyle bir ilgisizlik ki, seçmenin çoğu genel seçimlerin tarihini bile bilmiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi hemen her yerde seçimi konuşuyor, ancak genel seçimler öncesinde oralı bile olmuyor… Güzel havada gezip tatile gitmeyi oy vermeye tercih ediyor. Yoksullar gündelik yaşamda boğuştukları sorunlar ile seçim arasında artık bir illiyet bağı kurmuyor, kuramıyor. Çünkü siyaseti tuzu kuru elitlerin işi olarak görüyor. Yaş almış kişiler siyasal toplumsallaşmalarının ve alışkanlıklarının bir sonucu olarak pazar ayinine gider gibi en şık kıyafetlerini giyip vatandaşlık görevlerini yerine getirirken, gençler giderek belirsizleşen geleceklerine seçimlerin bir netlik kazandırmayacağı düşüncesiyle oy sandığının yakınından bile geçmiyor…
Millet meclislerinden tek adama doğru evrilen, temsilin kolektiften teke indirildiği, kampanyaların tek “adam” etrafında döndüğü günümüz demokrasileri iflah olur mu? Parlamentolar üzerlerindeki ölü topraklarını atıp canlanır mı? Temsil sistemi daha adil hale getirilebilir mi? Halklar yeniden temsili demokrasi ve parlamenter sistem etrafında politize olur mu? Yoksa politikleşmenin başka yollarını mı ararlar? Zor sorular, ancak bir o kadar da yanıtlanması elzem sorular…
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00