16 Haziran 2022

Yıkıma doğru ve bize düşen!

Fotoğraf: MA

Kapitalist emperyalizmin Dünya genelinde ve tek tek ülkelerde halk kitlelerini karşı karşıya getirdiği çok büyük sorunların daha da görünür olduğu bir süreçte bulunuyoruz. Bu aralar, üzerinde en çok durulan ve evrilmesine dair rakamların sıklıkla yayımlandığı olgusal konu başlıklarından biri “yükselen enflasyon oranları“dır. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi kapitalist emperyalist dünyanın hemen akla gelebilen ülkelerinde bu oran %8 ila 11 arasında değişmektedir. Türkiye’de ise resmi rakamlarla bile %74 civarında olduğu kabul ediliyor. Devlet şirketi olmayan araştırmacı oluşumlara göre ise %170’leri aşmış durumda. Kapitalist ekonominin dünya ölçekli bir yeni büyük bunalımına doğru sürüklenmekte olduğunu yazıp söyleyen, bunu da siyasi-askeri alandaki gelişmelerle birleştirerek büyük dünya savaşlarına giden süreçlerle kıyaslayan çok sayıda yazar ve politikacı bulunuyor. Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve Asya Pasifikte’ki savaşların ve gerginliklerin bu dünya manzarasıyla, yani dünyadaki bu gelişmelerle bağlantılı olduğu yönünde de bir hayli analiz bulunuyor.

Yeni bir büyük yıkıma doğru yol alındığını gösterir veriler arasında ilk sıralara yerleştirilenlerden biri de azçok gelişmiş ekonomilere sahip hemen tüm ülkelerde muazzam ölçekli silahlanmanın, amiyane deyişle ‘gırla gitmesi’dir! Sokaklarında 40 milyondan fazla barınaksızın yaşadığı, 35 milyon kişinin sağlık sigortasından yararlanamadığı ABD, insan soyunun en büyük düşmanı, en büyük yıkıcı güç olarak, silahlanma harcamasını 780 milyar dolara çıkardı. Militarizm bütün kıtalarda ve hemen tüm ülkelerde büyük güç kazandı. Burjuva politikasının önemli bir özelliği, giderek belirginleşen şekilde militaristleşmesidir. İşçi sınıfı ve emekçilerin yarattığı kaynakları yağmalayıp halkın canı-kanı pahasına saltanat sürdürenler, herbir ülkede halk yığınlarını yoksulluk ve işsizlik ile boğuşmaya mecbur tutarken, iktidarlarını sürdürmek için savaş aygıtlarını, gizli-açık silahlı örgütlerini çeşitlendirip güçlü şekilde donatmaya yöneliyorlar. NATO gibi, uluslararası savaş ve saldırı makinesi büyük örgütler, dünya halklarının karşı karşıya bulunduğu bu tehditleri daha büyük, daha yıkıcı hale getiriyor. Askerileşme, işgal ve saldırılar, fetih hareketleri ve fetihçi örgütlenmeler ile zenginliğin az salıdaki büyük kapitalistlerle devlet yönetenlerinin elinde toplanması bir arada gidiyor.

Diğer yanda ise, hayat pahalılığı, en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan yüz milyonlarca işçi ve emekçinin giderek yoksullaşması, büyüyen işsizlik, giderek sayısı artan işgal eylemi, yeni savaşlar, genişleyen savaş alanları, buralardaki yıkım ve sayısı on milyonları bulan savaştan kaçan göçmenler ile onların durumunu çıkarları için istismar eden tekelci sermaye ve iktidarları duruyor. İş bulanları, çalışacak işi olanları, kendilerini avantajlı sayıp gidişata karşı sessiz kalmaya sürükleyici işlev gören bir handikaptır bu. Hem işsizlik var hem de dünya ölçekli en az 160 milyon çocuk işçi bulunuyor. Ve büyük sermaye başta olmak üzere sermaye ve temsilcileri, 12 Haziran’ı “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü“ olarak kabul ettiklerini söylemekteler. Hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk emekçi evlerine yoksunluk, acı, üzüntü ve gerginlik olarak giriyor, yaralıyor ve yıkıyor. Almanya gibi, silahlanmaya bir hamlede 100 milyar Euro(“avro“)ayıran bir ülkede 13 “avro“(Euro)luk asgari ücret bir ilerleme sayılabiliyor. Arsızlık, burjuva ahlâkının plaka kaydına dönüşmüş durumda. Yalan, istismar, provokasyon ve mafyatik yöntemlerin yönlendirme ve yönetme politikasının karakteristik özelliği haline geldiği Türkiye gibi ülkelerde ise, ‘gidişat’ daha da tehlikeli hallere işaret ediyor. Sorun sadece ekonomik batak değil; işçi ve emekçilerin ellerindekini kaybetmekle kalmayacakları sosyal, psikolojik ve siyasal-kültürel yıkıcı saldırganlıkla daha fazla yüzyüze kalacakları bir yöneliş söz konusudur. İktidar saraylarının enikliğine alışkın “gazeteciler“, Suriye’de işgal bölgelerinin genişletilmesi hedefli askeri harekâtlar için şartların “son derece uygun olduğu“nu yazarken, Alevilik’i katl sebebi sayan Ebu Suud’cu geleneksel egemen anlayış, Dersim’de “Hz. Ali Camii“ açarak “Camiyi pislediler“ provokasyon söylemine yeni malzeme oluşturma çabasındadır. Gazeteciler, politikacılar, yazarlar birbiri ardına polis saldırılarına uğrar, zindanlarda nefes alacak hal kalmazken, saldırıların daha da katmerli hale geleceği, bizzat iktidar sözcüleri tarafından ilan ediliyor.Burjuva haklar savunusu sınırlarında kalan bir muhalefetin saldırılara karşı püskürtücü olmadığı, olamadığı, olamayacağı, gün gün daha iyi açıklık kazanıyor. Neoliberalizm, liberallik değil artan saldırganlıktır. Yetmez ama evetciliğin hicbir hükmü kalmamıstır.  İşçi ve emekçilerin ileri kesimleri, sermaye muhalefetinin teskin edici-uzlaştırıcı-uzlaşıcı(aslında teslimiyetçi) politikası kapsamında kalındığı sürece, yıkıcılığı gün geçtikçe daha da ağırlaşan saldırı ve yoksunlaştırıcı politikaların savuşturalamayacğını görerek buna karşı, geniş halk kitlelerinin harekete geçmesi için çaba gösterme sorumluluğuyla yüzyüzedirler. Bu sorumluluk, bir süredir ilerici basın-yayın organlarında “sol-sosyalist parti ve örgütler“ olarak adlandırılan kesimler açısından daha da somuttur. Sorunların ağırlığı ve gelişmelerin hızı, bu kesimlerden temsilcilerin bir araya gelip açıklamalar yayımlamalarının ötesine geçilerek somut mücadele biçimleriyle karşı hareketin yükseltilmesini gerektiriyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et