16 Haziran 2022

Yakınlıklar

Fotoğraf: Meral Danyıldız

Bizim, gazeteci dostum Fevzi Argun ile muhabbetimiz ta 12 Eylül 1980 askeri darbesi Mamak günlerinden başlar. Sonra İHD kuruluşu, İHD Ankara Şube kuruluşu ve TİHV günleri… Helmut Oberdiek’li günler, yıllar.

1988’de tutuklandığımda Ulucanlardan bir sözüm vardı Fevzi’ye… Çıkınca rakımızı içecektik. İçemedik. Ara sıra hatırlatıyor Fevzi. Gereği ne zaman yerine getirilir bilemiyorum artık.

Fevzi ile ben, 1988’den itibaren Kadıköylü iki Fenerbahçeli olarak her pazar buluşur, Galatasaray’ı (Metin Oktay ve Metin Kurt abilerimiz hariç), çok az da olsa Beşiktaş’ı çekiştiririz.

Geçen ay, Kadıköy cadde ve sokaklarını konuşurken yakınlıklarımıza geldi söz.

Fevzi’nin anlatımıyla, minibüs caddesinden Tütüncü Mehmet Efendi Caddesi’ne girdik ve yukarıdan aşağıya doğru yürümeye başladık. Daha Bağdat Caddesi’ne gelmeden solda Çetin Altan abimizin evinin bulunduğu Taş Mektep Sokak civarlarında kitapçı/ kırtasiyeci bir abimiz vardı. Herkesçe de bilinir sayılır sevilirdi. “Proleter Şoför adını duyunca hatırladım” dedi Fevzi. 1981 civarındaydı. Ahmet Yalkın Özerden, insan hakları savunucusu Gezi davasından tutuklusu Mine Özerden’in babası.

Herkes bir şekilde yakınlık kurabilir elbette. Ben de Can Atalay adını duyduğumda ve Amasyalı olduğunu öğrendiğimde, gitmiştim Amasya’ya, Yeşilırmak sularına. Çocukluğumun bütün tatillerinde Şehirüstü Mahallesi’nde oturan halamlardaydım (Akçaylar). Yeşilırmak’da çok yüzmüşlüğüm vardır. Hemşehri sayılırız.

Mücella Yapıcı ile telefon ile konuşmuşluğum vardır. Bir toplantıda, kentli hakları/kent hakkı konusundaydı sanırım, (2004/2005 olabilir) konuşma yapma teklifi önerdiğinde benden daha yetkin ve günceli takip eden Avukat Nurten Çağlar arkadaşımı önermiştim. Ama basından kentli hakları (kent hakkı) konusunda ne dediğini, ne yaptığını takip ettiğim çok değerli bir hak savunucusuydu. Çiğdem Mater benim için “bizim Nadire’nin kızıydı.” Direnmek, dirençli olmak, bulaşıcıdır. Çiğdem güçlenerek çıkacaktır karanlıktan.  Nadire’nin üzüntüsünü anlıyorum. Düşündükçe içim sızlıyor. Ben de bir babayım. Hatta dedeyim. Tayfun Kahraman da Hakan Altınay da hak savunucusu kimlikleriyle tanınan insanlar. Yurdumun güzel insanları.

Osman Kavala hakkında beş altı kez yazdım bu köşede. Bütün dünya biliyor uğradığı haksızlığı, hukuksuzluğu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinin ihlali çok çok ağır bir ihlal. AİHS 46. maddeye göre Türkiye uymak zorundaydı. Bazı iktidar yanlısı “hukukçular” uymak zorunda değiliz diyorlardı. Yeni Adalet Bakanı “Uyduk ve tahliye ettik” diyor. Şimdiki tutukluluk (hükümle birlikte verilen tutukluluk) farklıdır. “Yeni bir durumdur” diyor. Siyasi iktidarın Osman Kavala’ya özel ve siyasi bir yaklaşım içerisinde olduğu çok açık. Hukuki değil siyasi yaklaşım! En tehlikeli yaklaşım türüdür bu.18. maddede anlatılan da budur. Hak, hukuk, adalet yok. Anayasa’nın 2. maddesinde yazılı olan “hukuk devleti” ilkesinin yok edilmesidir. Tam bir keyfilik rejimini gösterir.

Aynı değerleri savunmanın verdiği bir huzur vardır. İçimizde…

Çıkar savunuculuğu, kâr/ zarar hesabı değildir bu.

Bir ağacı, bir çiçeği, bir meydanı, bir nehri, şehri, bir denizi, gökyüzünü, bir canlıyı savunmanın verdiği huzur…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Palavra çöktü

Palavra çöktü

Merkez Bankası, 2025 yıl sonu enflasyon tahminini, daha yılın ilk sunumunda yüzde 21'den yüzde 24'e yükseltti. Enflasyonu düşürme bahanesiyle 20 aydır ücret ve maaşlara saldıran ekonomi yönetiminin hiçbir öngörüsü gerçekleşmedi. Enflasyonun temel sebebinin iç talep ve ‘ücret artışları’ olduğu palavrası tamamen çöktü.

2025’te asgari ücrete yüzde 30 zam

Memur ve emeklilere yüzde 11.54 zam

İşçi emeklilerine yüzde 15.75 zam

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et