Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat

Kapitalizmin bir suç aleti olarak fikri mülkiyet

İllüstrasyon: Gerd Altman/Pixabay

Dünya Sağlık Örgütünün KOVİD-19’u pandemi ilan etmesinden 2 yıl 3 ay sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), yoksul ülkeler için KOVİD-19 aşı ve ilaçlarında patentlerin geçici olarak askıya alınmasında anlaşıldığını duyurdu. Söz konusu anlaşma kamuoyunu yanıltmak üzere tasarlanmış devasa bir şarlatanlık olmasaydı, sevinçle karşılanabilecek bir haber olabilirdi bu. Ancak önümüzde durmakta olan anlaşma acil durumlarda ilaç üretimi için Fikri Mülkiyet Haklarının Ticari Boyutu Anlaşması (TRIPS) ile 1995’ten biri zaten tanınmış ancak ilaç endüstrisinin olağanüstü çabası ile kullanımı sıklıkla engellenen kısıtlı esnekliklerden daha fazlasını sunmuyor. Yeni anlaşma TRIPS’ten daha fazlasını sunsaydı dahi ülkelerin aşıya talepleri azalmış, şirketlerin elindeki aşı stokları artmışken herhangi bir derde deva olur muydu orası da meçhul.

Pandeminin başından bugüne 6.3 milyon resmi en az bir o kadar da gayriresmi ölüme rağmen patentler konusunda bulunduğumuz noktaya nasıl geldiğimizi anlamak, patentlerin insanlığa karşı nasıl bir suç aleti olduğunu anlamak açısından önem taşıyor. Pandeminin başlarında, daha aşılar ilk onaylarını almadan başladı aşıda patentlerin kaldırılması tartışması. Aşı çalışmalarında kullanılan mali kaynakların ezici çoğunluğu kamudan finanse edilmişti. Yine aşı çalışmalarının üzerine oturduğu devasa bilgi ve araştırma havuzunun çoğunluğu da kamu finansmanı idi. Bir ölüm kalım meselesi olan aşılar tam da bu nedenlerle insanlığın ortak malı olmalıydı.

Bu yaklaşıma karşı saldırı ilaç firmalarından, hükümetlerden ya da DTÖ vb.’den önce kapitalizme ruhen ya da fiziken göbek bağları ile bağlı “uzman”lardan geldi: Aşı üretimi zorlu bir işti, herkes yapamazdı. Dünyanın güneyinin yapması hayal dahi edilemezdi. Zaten bir aşı üretim tesisi kurmak da dört beş yıldan kısa sürmezdi. Aşı üretim tesislerinde çalışacak nitelikli iş gücünü bulmak bile pek çok ülke için mümkün değildi. Patentleri kaldırmak üretim için yeterli değildi. Ne kadar “olmaz” varsa hepsini art arda sıraladı bu “uzman”lar. Oysaki patentler ve üretim süreçlerinin bilgisi paylaşılsa her şey fazlasıyla mümkündü. Mümkün olmasa bu yılın sonunda BionTech gözetiminde Afrika’da aşı üretecek ilk tesisler bir yıl gibi bir zamanda kurulabilir miydi? Özel sermayeye ait değil de daha geniş, kamuya açık bir katılım ve süreçle daha erken ve daha çok sayıda tesis mümkün olabilir miydi?

“Uzman”lar kamuoyu görüşünü aksi yönde şekillendirirken kapitalizmin geri kalanı da boş durmuyordu. Bill Gates ve eski eşi Melinda French, Gates Vakfı aracılığı ile Oxford aşısının patentinin kamuya açık hale gelmesini engellemekle ve DSÖ’ye yapılan patent havuzu önerisini işlevsiz hale getirmekle meşguldü. Özlem Türeci ve Uğur Şahin ise Avrupa Birliği içindeki patent tartışmalarını bitirmek için Angela Merkel’i ikna etmekle uğraşıyordu. Merkel’in ikna olması ile AB’deki tartışma bitti. DTÖ’ye taşınan tartışmalar ise ABD, AB ve İngiltere başta olmak üzere zengin ülkelerce ilaç sektöründeki kendi çıkarlarını korumak üzere ya bloke edildi ya da bu son olarak önümüze “patentleri askıya alıyoruz” diyerek konulan metin gibi devasa bir şaklabanlığa çevrildi.

Bu yeni metin zaten 95’ten beri var olan TRIPS anlaşmasının 31. Maddesinin kısıtlı bir yinelemesinden ibaret. Üstelik TRIPS Md. 31’in aksine mevcut metin şu anda aşı üretemeyen ülkelerle sınırlı bir yineleme. Aldanmayın ilaç tekellerine ve onların hükümetler düzeyinde temsilcilerine. Milyonlarca insanın ölümünde suç aleti olan fikri mülkiyeti ölümüne savunmaya devam ediyor kapitalizm.

Evrensel'i Takip Et