18 Haziran 2022 04:25

Veysel Ulusoy ve ‘itirazın üniversitesi’ni kurmak

Veysel Ulusoy

Veysel Ulusoy | Fotoğraf: MA

Paylaş

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) kurucularından Prof. Dr. Veysel Ulusoy hakkında, görev yaptığı Yeditepe Üniversitesi tarafından bir disiplin soruşturması açıldı. Ulusoy’un soruşturma ve soruşturma sürecindeki usulsüzlükler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesinin ardından üniversitenin rektörü sosyal medya üzerinden içinde şu cümlelerin geçtiği bir açıklama yaptı: 1) “Çeşitli mecralarda Üniversitemiz hakkında suçlayıcı ifadeler kullanan Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a bugüne kadar, tartışmalı enflasyon hesaplarıyla ilgili herhangi bir ikaz veya işlem tarafımızdan yapılmamıştı.” 2) “Çünkü yaptığı açıklamalar kendisinin görüşü olarak değerlendirilmişti.” 3) “Herhangi bir kişi ya da grubun kendi görüşlerini, Üniversitemizin görüşüymüş gibi anlaşılacak şekilde, medyayla kampüsümüzde paylaşması kabul edilemez.

Aynı sırayla ilerlersek;

  1. Yeditepe Üniversitesinde, Ulusoy’un parçası olduğu araştırma grubunun enflasyon hesaplarının “tartışmalı” olduğu sonucuna ulaşan bir bilimsel araştırma-soruşturma var mı? ‘Enflasyon hesaplamasındaki eksiklik’  iddiasının dayanağı nedir?
  2. Yürütülmekte olan bir doktora tezine dayanan, ülkenin saygın akademisyen ve ekonomistlerinin yürütücü ve danışman listesinde yer aldığı bir araştırma ürünü nasıl Ulusoy’un “kendi görüşü” olarak tanımlanabilir?
  3. Bir akademisyen uzmanlık alanına ilişkin bir açıklamayı nerede yapmalı? Yeditepe Üniversitesi yöneticileri, uzmanlık alanlarına ilişkin kamuoyunu bilgilendirmek istediklerinde, açıklamalarını nerede yapıyor?

Akademik özgürlüğünü, bulunduğu akademik ortamda kullanmaya gayret eden bir bilim insanına karşı açılan soruşturmanın duyurusuna “Yeditepe Üniversitesi, dün olduğu gibi bugün de akademik özgürlük ve bilimsel özerklik ilkelerinden taviz vermeden çalışmalarını sürdürmektedir” cümlesiyle başlamak, kamuoyunun zekasına hakaret anlamına gelmez mi?

* * *

Bir uçak kazasında zamansız ölümünden kısa bir süre sonra eşi ve bir meslektaşı tarafından baskıya hazırlanan Enkaz Halindeki Üniversite (University in Ruins) başlıklı kitabında Bill Readings, üniversitenin hızla değişen yapısı ve rolü üzerine önemli bir tartışma yapmıştı. Readings’e göre, küreselleşme döneminde üniversitede piyasa koşulları belirleyici olmuş, kampüsler ulus ötesi şirketlerin at oynattığı, ‘kâr oranı’nın ‘düşünce’den daha önemli hale geldiği bir ortama dönüşmüştü. Artık ‘bürokratik bir şirket’ olarak yapılandırılan ve yönetilen üniversite ortamında temel mesele ve faaliyetlerin itici gücü ‘kültürel tartışma’lar olmayıp, güncel ‘ekonomik sorunların çözümlenmesi’ydi.

‘Mükemmelliğin üniversitesi’ olarak sunulan, öğrenciyi ‘müşteri’ olarak kabul eden bu ‘enkaz’ ortamı aslında bir entelektüel geleneğin çöküşü anlamını taşıyordu. Bu üniversite algısında kaynakların dağılımı piyasanın ihtiyacına göre şekillenmekteydi. Oysa araştırmalar gündelik hayatın dinamiklerine dayalı ve akademik gündemin olmazsa olmazı ‘merak’ üzerinden ilerlemeliydi. Bu manzarayı tarif eden Readings’e göre yapılması gereken itiraz etmek ve ‘itirazın üniversitesi’ni kurmaktı.       

* * *

Türkiye’de bilimsel faaliyet üzerindeki baskı ve üniversitelerin bürokratik hiyerarşinin herhangi bir parçası gibi yönetilmesi yeni değil. Akademik dünyanın genel kabul görmüş normlarının uygulanmaması, derin liyakatsizlik, keyfi yönetsel kararlar ve akademisyen tasfiyeleri üniversite manzarasının ayrılmaz parçaları. YÖK denilen kullanışlı cenderenin sınır tanımayan işlemleri ve üniversitelerin iktidar yanlılarının zahmetsiz istihdam alanı olarak görülmesi akademik manzarayı daha da karartmakta. Birer ‘ticarethane’ye dönüşmüş ‘vakıf üniversiteleri’ de bu cenderenin dışında olmadığı gibi, kapitalist tahribatın akademik alandaki en berbat örüntülerinin sık sık ortaya çıktığı bir düzlem. Piyasanın önceliklerini sonuna kadar uygulama ve otoriter bir iktidara sınırsızca tabi olma ekseninde tuhaf uygulamalar sıkça gözleniyor. Bu yüzden aslında siyasal gerekçeli baskı uygulayan bir rektör, akademik özgürlüklere saldırırken dahi akademik özgürlüklerden dem vurabiliyor.

Türkiye’de pandemi dönemi bize kârdan arınmış üniversite aklının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bu durum üniversiteleri kamu bürokrasisi içinde değerlendiren, akademisyeni memur sayan ve ondan bu yönde davranış bekleyen zihniyete karşı direniş gerekçelerinden yalnızca biri. Ne iyi ki, üniversitelerde suya sabuna dokunmayan ve bireysel çıkar eksenli kaynak aktarımından başka kaygısı olmayanlara yanıt pırıl pırıl tezlerden, makalelerden, değerlendirme raporlarından gelmeye devam ediyor.

* Readings, B. 1996. The University in Ruins. Cambridge, MA: Harvard University Press.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa