19 Haziran 2022

Türk-İş Başkanı Atalay, Erdoğan’a ‘gönlünüzden ne koparsa’ demiş! ama…

Fotoğraf: Ali Balıkçı/AA

Artık şu şunu demiş; bu böyle yakınmış diyerek kanıtlar göstermeye gerek yok. Herkes kendi yaşamından, komşularının ve yakınlarının yaşamından biliyor ki, ücret ve maaşla geçinen işçi ve emekçiler büyük bir geçim sıkıntısı içinde. Üstelik bu sıkıntı durduğu yerde de durmuyor. Yeme içmeden ulaşıma, eğitim ve sağlık giderlerinden barınmaya her gün daha da artıyor. Bu artış, günden güne sofradan başlayarak bütün zorunlu masrafları artırırken; kredi kartı ve ihtiyaç kredisi üstünden de emekçiler borç batağına sürüklenmiş durumda. Ve öyle görünüyor ki, ücret ve maaşla çalışan on milyonlarca emekçi için bıçak kemiğe dayanmış olmayı çoktan aşarak kemiği delip geçmiş bulunuyor!

Gazetemize konuşan Ankaralı bir metal işçisi kadın, “Geçinmek artık gerçekten mümkün değil. Eve biri emekli maaşı üç maaş giriyor ama hâlâ geçinemiyoruz. Günde 10 saat, haftada 5 gün çalışıyorum. Fazla mesai istiyorum ama vermiyorlar. Herkes benim gibi. Bize sıra gelmiyor ki” dedikten sonra yoksullaşmanın nerelere vardığını şöyle ifade ediyor: “Çocuğum sınava hazırlanıyor. Bir yandan kazanmasını çok istiyorum, okusun, kurtarsın kendini diye. Bir yandan da mezuna kalırsa çalışır kendi harçlığını çıkartır, en azından biraz belimiz doğrulur diye içimden geçiyor. Sonra bunu düşündüğüm için utanıyorum…”

Yani yoksullaşma sadece işsizler, sadece merdiven altı çalıştırılanlar değil, ortalamanın üstünde ücret alan metal işçileri için de artık, bir anneye ‘Çocuğum sınavı kazanamasa da çalışarak geçimimize katkı yapsa’ demeyi düşündürecek kadar dayanılmaz hale gelmiştir!

AKP iktidarının 20’nci yılında işçinin, emekçinin geldiği hal ve gidiş böyledir!

ATALAY, ASGARİ ÜCRETE TEMMUZDA ZAM İSTEMİŞ!

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, işçilerin böylesi ağır koşullarda ayakta kalmaya çalıştığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü. Görüşme Atalay’ın isteğiyle yapılmış!

Görüşmeden sonra gazetecilere konuşan Atalay, “Gündemde asgari ücret, emeklilerin durumu, EYT, taşeronlarla ilgili her konuyu A’dan Z’ye konuştuk” diyor. Ama Atalay’ın gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlardan anlıyoruz ki görüşmenin şimdi yapılmasının nedeni, temmuz ayında memur ve emeklilere yasa gereği yapılması gereken zamlarla birlikte asgari ücrete de zam yapılması talebini Cumhurbaşkanına iletmektir.

Nitekim Atalay, “Asgari ücretlinin, dar ve sabit gelirlinin alım gücünün düştüğünü, emeklinin durumunun ortada olduğunu, kamuoyunun bildiklerini A’dan Z’ye anlatma imkanı bulduk. Cumhurbaşkanı da ‘Bunlarla ilgili arkadaşlarımız çalışma yapıyor, önümüzdeki günlerde bununla ilgili size de kamuoyuna da bilgi veririz’ dediler. Kısa özeti bu, ortada bir rakam yok” diyerek, görüşmeyle ilgili olarak asıl vurgusunu asgari ücrete zam yapılması talebine yapıyor.

Gerek Erdoğan gerekse Atalay daha birkaç ay önce, temmuzda asgari ücrete zam yapılması gerektiği talebi karşısında, “Yasalara göre asgari ücrete zam yapma zamanı aralık ayıdır” diyerek “ek zam” yapmayı reddediyorlardı. Artan tepkiler Türk-İş’in sarayından da duyulmuş olmalı ki Atalay bu görüşünden vazgeçmiştir. Ama Erdoğan bu konudaki görüşünü değiştirmiş midir bunu da yakında göreceğiz.

SENDİKACININ ASLİ GÖREVİ İŞÇİYİ TALEPLERİ ETRAFINDA HAREKETE GEÇİRMEKTİR!

İşçilerin bu talebi için bir konfederasyon başkanının (ve yöneticilerinin), asgari ücretlisiyle normal ücretlisiyle ücretlere ne kadar zam yapılması gerektiğini Cumhurbaşkanına bırakarak “Rakam telaffuz etmedik” diye açıklamalar yapması, kendi başına garabettir, bir skandaldır.

Çünkü bir sendika merkezinin en başta yapması gereken, işçilerin taleplerini belirleyip ortaklaştırırken aynı zamanda işçilerin çoğunluğunu taleplerinin arkasında birleştirerek onu elde etmelerini sağlayacak bir güç oluşturmaktır. Ancak sendikanın yöneticileri bu asli görevlerini yerine getirdikleri ölçüde patronlar ya da patronların siyasi temsilcisi iktidarların, yetkililerin karşısına çıkmaları bir anlama sahip olabilir. Aksi halde, sadece yetkili makamlara gidip işçilerin ne kadar zor durumda olduklarını anlatmak yakınmacılıktır ve gerçek sendikacılıkla da hiçbir ilişkisi yoktur! Hele de talep ücretlerse, talebi bir rakam olarak ifade etmemek hiçbir şey söylememiş olmaktır. Nitekim Atalay da Cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmede bir rakam söylemeyerek gerçekte Cumhurbaşkanına “Gönlünüzden ne koparsa” demiş olmaktadır!

Bu ne işçi sınıfına yakışan bir talep ifadesidir ne de az çok sınıfı temsil edecek bir sendikacıya!

İŞÇİLER GÜÇ OLARAK BİRLEŞMEDEN TALEPLERİNİ ELDE EDEMEZLER!

Atalay’ın Erdoğan’la görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamalara gerçek bir sendikal mücadele çizgisinden söylenecek çok şey vardır ama bunlara bugün burada değinmeyeceğiz.

Ama bugün işçi ve emekçilerin yaşadığı gerçekler karşısında sınıfla az çok bağı olan her sendikacı şu gerçekleri görerek hareket etmek zorundadır:

  1. Bugün geçim koşulları, asgari ücrete Cumhurbaşkanı ve patronların gönlünden kopan zamla az çok düzelecek gibi değildir.
  2. Sadece asgari ücretliler değil bugün yoksulluk sınırının atında kalan her ücret, yoksulluk sınırının üstüne çıkarılacak bir ek zam yapılmasını hak etmektedir.
  3. Ücretlere yapılacak zam, aynı zamanda enflasyona karşı mücadele, halkın yaşam standardını düşürmeyecek bir ücret (maaş) ve “adil bir vergi düzeni”ni sağlayacak politikalarla birleştirilmelidir.

Aksi halde bugün bir zam yapılsa bile birkaç ay içinde ücretlere yapılan zamların başlıca tüketim mallarına yapılan fahiş zamlarla geri alındığını görüyoruz. Nitekim aralık ayında asgari ücrete yapılan yüzde 50.5’lik zammın 2-3 ayda tamamen eridiğine tanık olduk.

Kısacası eğer Türk-İş’in Başkanı, yönetimi ve diğer sendika ve emek örgütlerinin yöneticileri, işçinin, emekçinin yaşama koşullarının yükseltilmesinde, işçi-emekçi ailesinin insanca yaşayacakları bir düzeye çıkarılmasında samimilerse, yapmaları gereken ilk iş, bu amaçla belirlenen taleplerin elde edilmesini sağlayacak gücü oluşturmak üzere işçileri, emekçileri seferber edecek bir örgütlenmeyi gerçekleştirmek zorundadırlar. Bunu yapmadıklarında hangi talebi öne sürerlerse sürsünler inandırıcı olamayacaklar; dahası patronlar ve iktidarları tarafından da ciddiye alınmayacaklardır!

Evrensel'i Takip Et