Erdoğan’ın THY çıkışı, tabela avı vesaire vesaire…
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/135253.jpg)
Atatürk Havalimanı | Fotoğraf: DHA
İktidara gelirken Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokacağı iddiasıyla içeride ve dışarıda bir vizyon oluşturmaya çalışan AKP, tek başına iktidarını kaybettiği süreçten itibaren ‘milli’ ve ‘yerlilik’ söylemine yöneldi. Son geldiğimiz nokta, THY’nin ismiyle ilgili tartışma ve sokaklarda tabela avına çıkılması.
Belki ilk bakışta bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin kurucu kurmaylarının tarihsel referanslarında önemli yer tutan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) düsturu bağlamında öze dönüş olarak yorumlamak mümkün. Ancak hem MTTB’nin tarihsel pratiğinin hem de bugünkü söylemin ekonomi politiğinin antiemperyalizmle açıklanamayacağı tartışma götürmez bir gerçek.
Sosyalizmin varlığı ile belirlenen iki kutuplu dünyada MTTB ve kardeş oluşumlarının dayandıkları temel çerçeve, ABD başta olmak üzere batı kapitalizmiyle uyumlu biçimde içeride solun, sosyalizmin güç kazanmasına karşı mücadeleydi. Bunun ABD bağlantılı kontrgerilla örgütlenmeleri ile organik bağ içinde kanlı eylemlerle de kendisini gösterdiği bir tarihi var bu ülkenin.
Gelelim güncel bağlama. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Haziran’da Türksat Genel Müdürlüğü’nün Gölbaşı Yerleşkesinde yaptığı konuşmada, “Artık Turkey yok, Türkiye var. Bundan sonra uçaklarımızın gövdesine de Turkish Airlines yerine Türkiye Hava Yolları yazacağız” dedi. Meral Akşener, Twitter hesabından bu tartışmaya şu ifadelerle katıldı: “Sen böyle saçmalamaya devam et, biz geldiğimizde onu da düzeltip Türk Hava Yolları yazarız.” Erdoğan da, partisinin grup toplantısında şöyle dedi: “Bu arada dünyada, ülkemizin adını ‘Turkey’den, ‘Türkiye’ye dönüştürme kararımızı başarı ile hayata geçirirken, diğer alanlarda aynı yöntemi takip edeceğimizi bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu kapsamda artık milli hava yolumuz da uluslararası uçuşlarını ‘Turkish Airlines’ değil, Türk Havayolları ismiyle yapacaktır. Bu kadarı öküz altında buzağı arayanlara, herhalde yeter.”
Türkiye’nin 89 yıl önce kurulan hava yolları şirketinin, AKP’nin 20 yıllık iktidarı boyunca korunmuş olan ismine bugün sanki kültür emperyalizminin bir sızması muamelesi yapılması nasıl okunmalı?
Bu arada, 2014’te Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne getirilen ve bu yılın başında Milli Eğitim Bakan Yardımcılığı görevine atanan Nazif Yılmaz’a ilişkin Gazeteci Barış Terkoğlu’nun aktardığı önemli bir bilgiyi hatırlatalım: “Nazif Yılmaz ‘Türkçe öldü’ diyerek imam hatiplerde Türkçe konuşmayı yasaklamayı öneren isim. Yayımladığı bildiri unutulur mu: ‘Arapça öğretilirken ikinci bir dil kullanılmaması gerekir. Öğrenciler, öğretmenleri ile ancak Arapça diyalog kurabileceklerdir. Öğrenci teneffüslerde öğretmeni ile ancak Arapça konuşabilir. Ya konuşur ya da yanında tercüman getirir.”
Erdoğan’ın “Diğer alanlarda aynı yöntemi takip edeceğimizi bir kez daha hatırlatmak istiyorum” vurgusu jet hızıyla karşılık buldu. İki gün sonra sosyal medyada şu bilgi paylaşıldı: “Avcılar Kaymakamlığı Arapça kökenli kelimelerle mücadele kapsamında karar çıkartmış. Bu kararla sahaya inen belediye görevlileri cadı avı yapar gibi yabancı mekanları bastılar. Onlara göre ‘flora’ ve ‘falafel’ kelimeleri Türkçe olmayıp dil devrimine aykırılık teşkil ediyormuş.” Suriye savaşının en başında mültecileri Türkiye’nin elini güçlendirecek bir koz olarak gören iktidar, 2023 seçimlerine giderken bu kez, elini güçlendireceği hesabıyla böylesi bir politikaya yönelmiş durumda. Bugün Dünya Mülteciler Günü ve Türkiye’deki mülteciler şimdi bir de böyle bir tedirginliğin içine itilmiş durumda.
Aslında konu dil ve kültürden ziyade politik bağlamıyla ele alınması gereken bir nitelik taşıyor. Zira, müdahale politika cephesinden geliyor ve kültürel yan garnitür gibi kullanılıyor.
Uzun yıllardır kültür ve politika ilişkisi üzerine çalışan, ‘Kültür ve Politika’ adlı bir de kitabı olan Yazar Aydın Çubukçu, politikayı en özet haliyle ‘Bir benzer kılma eylemi’ olarak tanımlamıştı. Erdoğan’ın THY açıklaması, sonrasında yaşananlar ve muhtemelen 2023 seçimlerine kadar devam edecek olan uygulamalar tam da buraya oturuyor. NATO’ya olan bağını tartışmayan, hatta başka ülkelerin NATO’ya alınmaması tartışması ile ev sahipliği pozisyonundan seslenen, küresel ekonomiye göbekten bağlı, ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere onlarca ülkeyle siyasi, ticari, askeri ve diplomatik ilişkileri yöneten bir iktidar bu hamlesiyle daralan politik zemininde belli ki güç toplama hesabı yapıyor. Kendi dönemsel politika stratejisi etrafında, hem tabanını hem de olabildiğince geniş bir kesimi benzer kılmaya çabalıyor.
Peki, sadece yabancı değil aynı zamanda Türkiye sermayeli onlarca otel zincirinin yabancı dildeki isimlerine uzanabilir mi bu operasyon? O kadar da kolay değil.
Kültür emperyalizminin kuşatmasına karşı tutarlı bir mücadele verenleri tarihi boyunca hedef almış bir geleneğin, seçim öncesi bu zokasına atlamak cehaletten de öte bir tutum olur.
Evrensel'i Takip Et