Çileli meslek gazetecilik

Fotoğraf: Pixabay
Eskiden ustalarımız “Gazetecilik zor zanaattır” derlerdi de o delifişek gençliğimizde ne anlama geldiğini düşünmezdik. Yıllar geçtikçe mesleğin içinde her türlü olayla karşılaşırken yeni dersler de edindik. Gazeteciliğin ne kadar hassas bir iş olduğunun ayırdına varmaya başladık. Gazetecilik öyle al kalemi eline yaz başına geleni türünden bir meslek değildi. Gazeteci dediğin yalnız çalıştığı kuruma karşı değil okuruna karşı da sorumlu olduğunun bilincinde olmalıydı. Koşullar ne olursa olsun halkın sesi olmalıydı. Savaş kışkırtıcılığından uzak durmalı, hakkı, hukuku, barışı savunmalıydı. Şimdi bütün bunları yazarken gerçekten böyle bir gazetecilik var mıydı diye düşünüyorum bir yandan da. Evrensel gazetecilik ilkeleri ışığında baktığımızda gazeteciliğin halkın haber alma hakkına saygılı, kamuoyunun bilgilenmesine, gerçekleri öğrenmesine katkı veren bir iş olduğu da ortaya çıkıyor. Bu bağlamda diyebiliriz ki gazetecilik gerçekten onurlu bir meslektir. Ve yapılan bu işten her gazeteci kendine bir gurur payı ayırmalıdır.
Diyeceksiniz ki, peki ama bu onurlu meslek günümüzde nasıl bu kadar değerinden yitirdi? Kalemini satanlar nasıl bu denli çoğaldı? Devlet ağzıyla gazeteciliğe, iktidar ağzıyla yazıya, çiziye nasıl dönüşüverdi? Bu bir köşe yazısının sınırlarına sığmayacak kadar derin bir konu. Çünkü artık yalnız Türkiye’de değil hemen tüm dünyada gazetecilik itibarını yitiriyor. Sakın ola kabahati internete, sosyal medyaya, teknolojinin hızlı gelişimine yıkmayın. Çünkü çürüme insanla başlıyor. Çünkü çürüme cehaletle genişliyor. Çünkü “bilir bilmezlerin” el attığı medya ortamı yazılısıyla da, görseliyle de sadece kazanç elde etmeye yönelik bir yapı haline dönüşmüştür. Uluslararası sermayenin, direktifleri doğrultusunda özel ve resmi ilanların, bitmez tükenmek bilmeyen reklamların ağırlığı altında un ufak edilmişlerdir. Böyle bir yazıya neden gerek duydum bilemiyorum. Ama 60 yılı bulan meslek yaşantımın en sevimsiz, en acıklı dönemine tanıklık ediyorum.
Demokrasilere gazeteciliğin önemli katkılarından biri de toplumda çok sesliliği yaşatmasıydı. Düşünce ve ifade zenginliği sağlıklı bir demokrasinin de olmazsa olmazıdır. Şimdi ise ülkem iktidarı tek sesli, tek adamlı suskun bir toplumun mayalarını atıyor. Tutar mı? Elbette zamanla göreceğiz. Bu sorunun yanıtını daha çok hâlâ uykusundan uyanamamış halkımız verecek. Bekleyip göreceğiz…
Bu yazıyı da kısacık ama çok şey anlatan bir Edip Cansever şiiri ile noktalayalım: İnsan Olmanın Şiiri
“Bakma sen, kuşlar bir uçumluktur ne de olsa
Denizler bir fırtınalık görkemli
Bizse kendimizi insan olarak
Bir tohum gibi dikmişiz sonsuzluğa.
Evrensel'i Takip Et