Toplu gazeteci tutuklamaları yaşanırken
Geçen haftalarda bir kez daha tanık olduk Kürt gazetecilerin yaşadıklarına. Diyarbakır’da 20’si gazeteci 22 kişi gözaltına alındı bir gecede (8 Haziran 2022). Sekiz gün sonra, gazetecilerden 16’sı tutuklandı,16 Haziran’ın sabaha karşı saatlerinde. Gazeteciler, bölgede olup bitenleri haber yapıyorlardı. Suçları(!) buydu. Haber yapmak!
Tutuklama ise başka bir suçlama ile gerçekleşti.
Yaşadıklarını İstanbul’dan uzun saatler süren otobüs yolculuğu ile Diyarbakır’a ulaşan gazetecilere, şimdilik tutuklanmayan gazeteci arkadaşları anlatmıştı. Bianet’ten Hikmet Adal, “İstanbul’dan Diyarbakır’a gazeteci dayanışması” ve sendika.org’a Tolga Balcı, “41 derece sıcaklığa 43 saatlik yolculuk ve mesleğin onuruna sahip çıkmak,” başlıklı yazılarında, Diyarbakırlı gazetecilerin anlattıklarını çok güzel özetlemişler ve Tolga Balcı.
Anlatılan baskı türlerini ben maddeler halinde özetleyeyim.
Kürt gazeteciler hangi koşullarda çalışıyorlar ve sizin/bizim haber alma hakkımıza (hakikati bilme hakkımıza) saygının gereğini nasıl yerine getiriyorlar?
Hikmet Adal’ın yazısından öğreniyoruz. Bakın şöyle:
1)Polis adres tespiti yapıyor. 2) Gazetede kaç kişinin çalıştığını soruyor. 3) Haber takibini polis eşliğinde yapıyorlar. 4) Polis kamerası haber takibinde gazetecileri kamera ile takibe alıyor. 5) Gazetecilere sürekli GBT kontrolü yapılıyor. 6) Gazetecilik faaliyetleri polis soruşturmasına uğruyor. Mesela, polis, sorguda, gazetecilere, haberi neden yaptıklarını, görüntüyü neden kullandıklarını, o kişiyi neden yayına çıkardıklarını, haberi yapmak için kimden talimat aldıklarını soruyor. 7) Gözaltılar terör propagandası yapma gerekçesiyle yapılıyor ama tutuklamalar örgüt üyeliğinden oluyor. Örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklamaya gerekçe yaratılıyor.
Çok ilginç şeyler oluyor memlekette. Biz 1987-2002 OHAL döneminde çok şikayetçiydik keyfilikten, öngörülemezlikten, belirsizlikten, hukukun üstünlüğü ilkesine uyumsuzluktan…
2016-2018 OHAL’i kötülükte, hukuksuzlukta yarıştı, 1987-2002 OHAL’i ile…
Şu an güya olağan rejim koşullarında yaşıyoruz bütün Türkiye’de. Ama ilan edilmemiş OHAL standartlarının geçerli olduğu bir Türkiye var.
20’si gazeteci 22 insanın, 8 gün boyunca, hangi standartlara göre özgürlüklerinden mahrum bırakıldığını öğrenemiyoruz.
Tutuklanan 16 gazetecinin kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının (AİH 5. madde) ve ifade özgürlüğü haklarının (AİHS 10. madde) hangi kriterlere göre sınırlandırıldığını/kısıtlandığını bilemiyoruz.
Toplu gazeteci tutuklamaları dışarıdakilere bir gözdağıdır. Tacizdir. Sansür girişimidir.
Hem gazeteciler açısından hak ihlalidir hem de herkesin hakkı olan “hakikati bilme hakkı”nın, yani hepimizin haklarının ihlali anlamına gelmektedir.
Hikmet Adal’ın yazısının sonuna dönelim ve sözü içerideki gazetecilere bırakalım:
“Yaşadığımız bu hukuksuz süreçte bizimle dayanışma içinde olan meslektaşlarımız ve avukatlarımız başta olmak üzere herkese teşekkür ederiz. Bizler hakikatin peşinden giden, vicdanın sesini dinleyen gazetecileriz. Bugüne kadar hiçbir baskıya boyun eğmedik ve eğmeyeceğiz. Er ya da geç haklı olduğumuzun anlaşılacağına inanıyoruz, sevgilerimizle.”
Evrensel'i Takip Et