24 Haziran 2022

Sosyal medya yasası ya da sansür...

Görseller: Pixabay, Kolaj: Evrensel

Sevgili okur merhaba. Malum, “Sosyal medya ya da basına sansür yasası” ve yansımalarını konu edineyim dedim. Oturdum düşündüm. Yıllar önce 28 Ekim 2016’da yine bu köşede yazdığım yazı aklıma geldi. Baktım isimler ve tarihler değişmiş teknoloji daha bir gelişmiş. Özellikle video alanında herkes YouTuber oldu. Derken sosyal medyaya sansür yasası. Ama olay ve olgular aynen sürüyor. Acaba yeni bir yazı yazmaya gerek var mı? Diye düşündüm. Hiiççç gerek yok. Buyrun hem geçmişi hatırlayın hem de yeni isimlerle güncelleyin.

“Haftalardır parmaklarım bilgisayarın tuşlarına gitmiyor. Oysa yazacak o kadar konu var ki. Özellikle İstanbul’da fotoğraf festivalleri, Almanya ve İzmir’de katıldığım 10 Ekim anKARA Katliamı’nın yıl dönümü, faşist-ırkçı bir grubun hacklemeleri...

Tam yazıya başlayacağım sosyal medyaya (Malum haberlere TV’den erişmek mümkün değil) Antalya’nın Kaş ilçesinde genç bir kadının Fulya Özdemir’in, bıçaklanarak öldürülmesi haberi düşüyor.  Daha sonra İstanbul’daki evine gitmek üzere otobüse binen Ayşegül Terzi’yi şort giydiği gerekçesiyle tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu’nun ilk duruşmada tahliye edildiği haberi geliyor. Bunlarla bitmiyor: Bir sapığın çocukları tacizi, Ortadoğu bataklığı, hapishanelerdeki baskı ve işkencelerin 12 Eylül’ü aratması, FETÖ çökertilecek diyerek OHAL ve KHK’lerle hızını alamayan siyasi iktidarın gitgide çemberi daraltarak tek sese, tek adama biat düzenini getirmeye çalışması, Osmanlı Ocakları denen güruhun silahlanma çağrısı... Derken Amed Belediyesine baskınlar, belediye eş başkanları olan Kışanak ve Anlı’nın  gözaltı haberleri... Aylardır süren Kürt illerindeki ablukalar, göçmenlerin mağduriyeti yaz yaz bitmez sorunlar... Üstüne muhtarlarla saray toplantıları ( Tüm TV’lerden canlı yayın) ... Gel de yaz...

Muhalif TV’ler, gazeteler, dergiler kapatılmış (2-3 tane numunelik kalmış). Yüzlerce gazeteci işsiz veya tutuklanmış, iş cinayetleri almış başını gidiyor...

Kısaca, adaletsizlik, hukuksuzluk ve sansür iktidarın markası olmuş. Diğer yandan hiçbir sorun yokmuş gibi her türlü mecra, siyasi iktidarın reklam alanı olmuş. Sanat kültür ve bilim adına yeni Osmanlıcılık ile Batı tipi ticarileştirilmiş imaj çalışmalarının birer parçası haline getirilmiş durumda. (Yaşasın dekoratif sanatlar demek kalıyor geriye...) Son söz, demokrasinin olmadığı yerde sanat, kültür ve bilim olmaz. Oluyormuş gibi yapılır ki bu iktidarın kendi muhalefeti pozisyonuna düşmek olur. Her gün insanların öldüğü, katliamların yaşandığı yerde sanat festivalleri özellikle fotoğraf alanındaki iyi niyetli çabalar hak ettikleri ilgi ve içeriği bulamaz. Bu manada sansür varmış, (İnsanlar ölüyor, ülke doğudan ateşe verilmiş...) sanata gereken değer verilmiyormuş, (İnsanlar çadırlarda bile barındırılmıyor) böyle antidemokratik ortamda ne yapılmalı? Bence bu soruyu sormalıyız.

Muhalif medyaların susturulması, akademisyenlerin ve sanatçıların uğradığı saldırılar... OHAL ve KHK’lerin tek adama biat düzeninin hakimiyeti altında bir ülkede, festivalde karşılaşılan sansür şaşırtıcı olmamalı, sanatın özgür bir ortamda demokratik koşullarda yapılabileceği bir gerçek. İnsanların can güvenliğinin kalmadığı, sansürün hayatın her alanına yayıldığı antidemokratik bir ortamda açıkçası bu festivallerdeki sansür olayları detay olarak kalıyor ve içim acıyor. Ankara Katliamı’nın yıl dönümü olan 10 Ekim’de Almanya’da bir dizi etkinliğe katıldım. Irkçı faşistler tarafından hem kendi sosyal medya hesaplarım hem de redfotoğraf Twitter hesabı hacklendi. Mesele hacklenmek değildi. Bu insanlıktan nasiplenmemiş güruhun gayet açık olarak face vs. medyada boy gösteriyor olması, yaptıkları paylaşımları 14 bin kişi gibi bir beğeni ve açık kimlikli nefret söylemli kişilerin olması ve devletin engelleyememesi(!) Yaşadığımız gerçekliğin bir boyutu diye düşünüyorum.

Ne yapmalıyı oturup tartışalım. Bence fotoğrafçıların birer aktivist olarak toplumsal muhalefette aldıkları ve alacakları tavır/rol çok önemli. Bu da dayanışma ve birlikte mücadeleden geçiyor...”*

* Bu yazı daha önce yine bu köşede yayımlanmıştır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et