25 Haziran 2022 04:36

Ertelenen sansür yasası - ertelenemeyen sorular

Sosyal medya sempolleri mengeneye alınmış.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

İktidar blokunun Basın Yasası ve birtakım başka yasalarda değişiklik yapmak üzere TBMM’ye getirdiği yasa teklifi, daha uzun görüşülmesine ihtiyaç olduğu gerekçesiyle ertelendi. Hafta boyunca basın meslek örgütleri ve sendikalar başta olmak üzere toplumsal ve siyasal alanın aktörlerince yoğun bir biçimde eleştirilen tasarı, henüz gündemden tamamıyla kalkmış değil. Dolayısıyla bu yasa teklifinin siyasal muhalefetin imkanlarını daraltma ve seçim dönemine girilirken siyaset meydanını düzenleme işlevi gibi ilk elde görülen sonuçları yanında, dikkate alınması gereken farklı yanları da var.

Tasarı internet haber sitelerinin ‘süreli yayın siteleri’ kapsamına alınarak düzenlenmesi ve kamuoyunun yanlış bilgilendirmeyle yanıltılmasının önüne geçilmesi gibi gerekçelerle sunulmuş olsa da bir ‘sansür’ düzenlemesi olduğu çok açık. Yasa teklifinin gerekçesinde ‘Kişilik hakları ihlal edilen bireylerin korunması yolundaki beklentilere cevap verilmesi ihtiyacı’nın altı çizilerek bir meşrulaştırma çabası sergileniyor. Muhalif basına yönelik baskı, internet sitelerini ve bütün olarak sosyal medyayı kapsayacak biçimde genişletiliyor. Böylece ‘resmi ilan yasağı,’ ‘Kamu kurumlarının reklamlarının verilmemesi,’ ‘basın kartı iptali’ gibi muhalif yazılı ve görsel basının sık sık karşılaştığı ‘yaptırımlar’ın(!?) internet siteleri için de geçerli olması amaçlanıyor.

 Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse”

Yasa teklifinde, bu cümlenin yeni bir madde ile Türk Ceza Kanunu’na eklenmesi, söz konusu ‘kimse’ için ise hapis cezası öngörülüyor. Bırakın yasalaşmasını, akla gelmesiyle dahi tedirgin edici olan düzenlemenin yürürlüğe girmesi halinde, sadece özgürlük alanı daha da daralmakla kalmayacak, karar ölçütlerindeki muğlaklık, gözdağı verilen kesimleri neredeyse ülke nüfusuna eşitleyecek.

* * *

Yasa teklifinin içerdiği belirsizlikler hukukçu olmayan bir gözle bile görülecek kadar açık. Neyin “Endişe, korku ve panik yaratmak saikiyle” yazıldığına, “kamu düzeni”nin ne olduğuna ve bozmaya yönelik “elverişli” bilginin nasıl tanımlanacağına ilişkin belirsizlik yanında, karar verici yargı mekanizmasının yürütmenin sınırsız vesayeti altında oluşu da endişeleri artırıyor.

Önerilen düzenleme, internetle ilgili dar ve teknik bir düzenleme yapma görüntüsü altında ifade özgürlüğünü daraltıyor. Yasa teklifi, bir bütün olarak ifade özgürlüğü alanına doğrudan bir saldırı anlamı taşıyor. “Cumhurbaşkanına hakaret” gibi bir gündem üzerinden on binlerce davanın açıldığı bir ortamda, kapsamı sadece cumhurbaşkanına yönelik ifadelerle sınırlı olmayan bu teklifin nicel sonuçları hakkında yapılan karamsar yorumlar haksız değil.

Yasa tasarısının ikinci önemli yanı, sosyal medya alanında ‘trol güçleri’ ile sürdürülen mücadelede atılan bir geri adım anlamını taşıması. Herkesin bildiği bir sır olarak finansmanı ‘siyaset makinesi’ tarafından karşılanan trol kuvvetlerinin hegemonya inşa sürecindeki rolünün, bu adımla bağımlı yargı ve güvenlik alanının aktörlerine devredildiğini düşündürtecek gelişmeler yaşanıyor. Yasa tasarısı, gelinen noktada trol faaliyetinden arzu edilen verimin alınamadığının itirafı gibi. Bu tercihin trol finansmanında yaşanan güçlüklerden mi kaynaklandığı, yoksa alt düzey kadrolarda bir çözülüşe mi işaret ettiği henüz bilinmese de, ortada kritik bir dönüşüm olduğu açık. 

Konunun bir diğer önemli boyutu ‘Z Kuşağı’na ilişkin. Siyasal görüşü ne olursa olsun sosyal medya alanına yönelik bir engelleme adımının gençler tarafından hoş karşılanmayacağı gün gibi ortada. Yasa tasarısı geniş kesimleri tehdit ediyor olsa da, gündelik hayatlarında sosyal medyanın çok önemli yeri olan gençlerin bu durumdan etkilenenlerin başında geleceği açık. Bu açık gerçek, iktidarın tartışma masalarında da dile getirilmiş olsa gerek. Buna rağmen tasarının hazırlanması genç ve eğitimli kesimden umudu kesişin işareti olabilir mi? Yoksa bu olasılığın dahi görülmesini imkansız kılacak derecede bir dağılma hali mi yaşanıyor? Bu soruların cevabını öğrenebilmek için bir süre beklememiz gerekecek.

Tim Highfield sosyal medyanın gündelik siyasetle olan ilişkisini araştırdığı kitabının başlangıcına, 2015 yılında yapılan Avustralya seçimlerinde oy verirken çektiği selfie fotoğrafını yerleştirmişti. Bu tercihiyle kitabı boyunca tartıştığı siyasal olanla kişisel olan, ciddi olanla komik olan arasındaki ilişkinin karmaşık ve asla tek boyutlu olmayan ilişkisini zekice özetlemekteydi. ‘Sansür yasası’ teklifine egemen olan ve sosyal medyanın inceliklerinden habersiz bir biçimde konuya yaklaşan dil ve tarzın çıkışsızlığı, Highfield’ın selfie fotoğrafıyla verdiği mesaj akılda tutularak, buraya not edilmeli.

* Highfield, T. 2016. Social Media and Everyday Politics. New York: Wiley.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa