29 Haziran 2022 05:00

Demokrasinin geleceği

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Zaman su gibi akıp gidiyor. Okuduğunuz bu yazı Evrensel gazetesindeki yüzüncü yazım, yüzüncü yolculuğum… Dile kolay. “Bu hafta ne yazacağım?​” “Kendimi tekrar etmeye başladım mı?​”, “Okuyucu ne düşünüyor?​”, bu ve benzeri soruları sorarak geçirdiğim yüz hafta… Dilerim daha niceleri eksik olmasın. Tabii benimkisi karşılıksız bir aşk değilse :)

Bir köşe yazarının yazacak konu ve mesele bulmakta pek de sıkıntı çekmeyeceği günlerden geçmeye devam ediyoruz. Sağ olsunlar(!) eskisiyle yenisiyle politik liderler bizi hiç boş bırakmıyorlar! Mesela Donald Trump defterini kapattık sanıyoruz, ama yanılmışız, kendisi gitti ama fikirleri kaldı! Yüksek mahkemeler aracılığıyla iktidar olmaya devam ediyor. Emmanuel Macron “Yenildim ama kuyruk dik” diyor. Putin Ukrayna’ya “Ya benimsin ya toprağın” bombaları yağdırıyor…

Yıllar yılı Türkiye Batı demokrasilerine yakınlaşır mı diye bekledik durduk ama olmadı, şimdilerde Batı demokrasileri bize doğru yol alıyor. Öyle şeyler yaşıyoruz ki insan “Demokrasilerin sonu mu?​” diye sormadan edemiyor! Amerikan Yüksek Mahkemesinin kürtaj konusunda verdiği karar Amerikan halkına “Haklarımız bir bir elimizden gidecek mi” sorusunu sordurdu. Sanırım bu konuda Amerikan halkına çok şey anlatabiliriz, deneyimlerimizi paylaşabiliriz. Ne de olsa haklarımızdan soyundurulmayı epey deneyimledik. Özellikle de son on yılda. Otoriter virajlar hızla dönülürken haklarımız elimizden gitti. Hoş zaten haklarımızın sayısı çok değildi, ancak ülke zamanla tam bir çöle döndü. Amerikan halkına buralardan verebileceğimiz en temel mesaj -aslında kendimize de!- “Korkunun ecele faydasının olmadığı, yegane çözümün örgütlü ve ısrarlı mücadele olduğu” olacaktır sanırım.

ABD’deki kürtajla ilgili bu gelişme üzerine Emmanuel Macron, “Kürtaj hakkının anayasal hak olarak tanınması” konusunda muhalefete çağrı yaptı. Böylece hakkı temel haklar kapsamına da güvence altına almayı hedefliyor. Feministlerin Fransa’da uzunca bir süredir talep ettikleri bir düzenleme bu. Macron da bu durumu siyasi fırsata çevirme derdinde. Bizim gibi ülkelerde doğup büyüyenler anayasanın hakları güvence altına alma konusunda önemli olduğunu, ancak yeterli olmadığını çok iyi bilir. Zira, temel hakların ihlal edilmesine binlerce defa tanık olmuşlardır. Eğer arkasında güçlü ve örgütlü bir toplumsal muhalefet yoksa anayasal güvence de bir işe yaramaz maalesef. Anayasayı bir kere -ya da bin defa- delmekle bir şey olmuyor! Antihukuk anlayışıyla da zaten anayasa herhangi bir anlam ifade etmiyor.

Amerika’da bugünlerde yaşananlar antihukukun mevcut iktidar tarafından değil de bir önceki iktidarın kalıntıları tarafından inşa edilmesi durumuna örnek teşkil ediyor. Dolayısıyla da feminist hareket mevcut iktidarın desteğini de arkasına almış durumda. Düşünsenize, seçmenlerin yüzde 50’sinden daha az bir kısmının seçmiş olduğu bir eski başkan hâlâ ABD’de ve aslında dünyanın büyük bölümünde gündemi belirliyor. Hem ABD halkında korku uyandırıyor hem de aşırı Katolik çevrelerin kürtaj karşıtlığından çok çekmiş Fransa gibi ülkelerde iktidarın olası yeni bir hamleye karşı ön alma gerekliliği duymasına yol açıyor.

Son dönemlerde Batı demokrasilerinde yaşananlar demokrasilerin sonu mu sorusunu tekrar tekrar sormamıza neden oluyor. Seçmenlerin seçimlere olan ilgisizliği, seçmen azınlığının ülkenin kaderini belirlemesi, otoriter liderlerin dünyaya pabucunu ters giydirmesi, hak ve hukuka yönelik saldırılar, kazanılmış hakların kaybı, akli melekelerini yitirmiş liderler ve onların peşinden gidenler ve daha neler neler!

Tüm bunlar karşısında ne yapacağız? Yeni bir demokrasi mücadelesine mi soyunacağız, yoksa yeni bir siyasal rejim arayışına mı gireceğiz? Sahi ne yapacağız?

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa