Sabrın sonu yıkım
Fotoğraf: Unsplash
Eskiler “Sabrın sonunun selamet olduğunu” söylemişlerdi. Bu söz sabredenin sonunda istediğine ulaşacağı anlamına geliyordu. Ama bu söz iki yöne de çekilebilecek bir özelliğe sahiptir. Çünkü içeriği sadece pasif bir beklemeyi değil, amacı doğrultusunda sabırla çalışmayı, çaba göstermeyi de içeriyor ve bu anlamda da kullanılıyor. O zaman şunu sormak gerekiyor; Bugünkü ekonomik ve siyasi koşullarda kendisinden sabretmesi istenen halkın isteği ve amacı ne olabilir? Bunları insanca bir yaşam için yeterli gelir, insan onuruna yaraşır bir toplumsal, siyasi ortam olarak özetleyebiliriz. Ama biz Erdoğan’ın halka sessiz sedasız sabırla çalışma, kendisine verilene razı olmayı öğütlediğini biliyoruz.
Oysa insanca yaşamaya yetecek bir gelir ve onurlu toplumsal bir yaşam için çaba göstermek bugünün gerçekleri ortadayken sadece tek bir anlama gelebilir. Yeterli bir gelir, insanca bir yaşam için durup dinlemeksizin mücadele etmek, haklarını almak için her zorluğa, güçlüğe göğüs germek, zorbalığa boyun eğmemek vb. Erdoğan’ın sözlerinin bunun tam karşıt yönde olduğu ortadadır. Onun halktan yine “sabretmesini” istemesinin bütünüyle teslimiyet ve koşullara boyun eğilmesi anlamına geldiği yaşanılan gerçekler tarafından kanıtlanmaktadır. Onun öğütlediği sabrın kapısı açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, hayat pahalılığına, yaşamın her geçen gün daha eziyetli hale gelmesine açılmaktadır.
Bunlar soyut suçlamalar değil bugünün gerçekleridir. Çünkü onun daha önce “Şükretmeyi bilmemek, elindeki ile yetinmemek” gibi sözlerini hep birlikte duyduk, dinledik, ne anlama geldiğini öğrendik. İşçi ve emekçi halkın bazı kesimleri bu hakları elde etmek için bir mücadele yürüttüklerinde karşılarına ilk dikilenin tüm zorbalığı ile iktidarın kolluk güçleri olduğunu da görüyoruz, yaşıyoruz. Bütün bunlar karşısında pasifçe sabretmek ise işçi ve emekçi halka reva görülen yaşama katlanmak, şükretmek, boyun eğmek anlamına geliyor. Erdoğan iktidarının istediği ise tam da budur.
Şükretmesi, sabır göstermesi istenen halkın yaşamı ise her geçen gün daha da çekilmez hale gelmektedir. Haziran ayında 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 20 bin 818 liraya, açlık sınırı 6 bin 391 liraya -asgari ücretin 2 bin 137 TL üzeri- bekar bir çalışanın “yaşama maliyeti” ise 8 bin 313 liraya yükseldi. Son 12 ayda 4 kişilik bir ailenin gıda harcamaları ise yüzde 117.29 artmış durumda. Bu mayıs ayına göre yüzde 6.2 artış anlamına geliyor. (Yukarıdaki veriler Türk-İş’in haziran ayı araştırmasından derlenmiştir.) Bütün bunlara sabırla katlanmak, şükretmek mi gerekiyor?
Elbette hayır. İşçi ve emekçi halk henüz yeterli, yaygın, birleşik ve güçlü olmasa da tüm bunlara karşı bir mücadele yürütüyor, yaşam koşullarını az da olsa düzeltmeye çalışıyor. Halkın yaşamına artık karpuzu dilimle almak, simit için kredi kart kullanmak, boş dürüm, tost vb. girmiş -bunları da alamayanların sayısı oldukça fazla- durumda. Açlık yaygınlaşıyor, yoksulluk büyüyor, işsizlik artıyor, peş peşe gelen zamlar yaşamı daha da çekilmez hale getiriyor. Açıkçası sabretmek yıkım getiriyor. Ortada sabretmeyi, şükretmeyi değil, karşı çıkmayı, mücadele etmeyi zorunlu kılan bir durum var.
Evet, iş için, ekmek için, özgürlük için dişe diş bir mücadele yürütmek gerekiyor. Sendikaların üst yöneticileri anlaşılmaz -elbette nedenini bildiğimiz- bir suskunluk içindeler. Bazen kuru ve kısa demeçlerle işi geçiştirmeye çalışıyorlar. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Çarşı pazar yanıyor, temel gıda maddelerinin yanına yaklaşılamıyor, evde ocağın, elektriğin çevirme düğmesine yaklaşılmaktan korkuluyor, ulaşım gelirlerin büyük bir kısmını yutuyor, ev kiraları karşılanamayacak boyutlara ulaşıyor.
Haklarını talep eden işçi ve emekçi halkın mücadelesinin önüne iktidarın ve sermayenin güçleri dikiliyor. Günlük yaşam ve mücadelenin işçi ve emekçi halka verdiği ders şu: İş için, ekmek için verilen mücadele özgürlük mücadelesinden ayrılamıyor. Ekmek kavgası, iş kavgası özgürlük kavgası ile birleşmeyince, temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmadıkça ciddi bir başarıya ulaşamıyor. Bugün yürütülmekte olan mücadelelerin bu yönde gelişmesi işçi ve emekçi halkın ileriye doğru daha sağlam adımlar atmasını da beraberinde getirecektir.
- Gelişmelerin kısa özeti 17 Ocak 2025 05:12
- 13 Ocak güçlendirilmeli 10 Ocak 2025 04:24
- Değişimin zorunluluğu 03 Ocak 2025 07:15
- 'Zaferden' işçiye düşen 27 Aralık 2024 05:25
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05