Gök kubbe altında yeni sözler…
Yang'dan Sonra filminden bir sahne
İddialı cümleler kurmak istemem ama sanki söz konusu sanat olduğunda gök kubbe altında söylenecek bütün sözler tüketilmiş de, şimdi bu sözleri başka türlü söylemenin biçimleri aranıyormuş gibi bir durum söz konusu. Doğruluk payı da var bunun. En nihayetinde sürekli yeni şeyi bulan bilim gibi de değil sanat alanı. Birçok bakımdan temel formları keşfedilmiş ve oturmuş görünüyor. En azından bana… Haliyle bu yazının kapsamındaki sinema için de benzer düşünüyorum.
İnsanın doğa üzerindeki tasarruflarının arttığı, ona biçim verme teknolojisine ulaştığı daha da önemlisi hükmetme iddiası taşımaya başladığı modern çağların başında büyük bir galaksiydi kuşkusuz bilim kurgu alanı. Nihayetinde en temel motivasyonlarından birisi doğaya karşı bu acımasız tutumun yaratacağı olumsuz sonuçlara dair korkuydu. Bir de yarattığımız/ yaratacağımız ‘teknolojik türlerin’ ortaya çıkarması muhtemel sıkıntılar… Frankenstein’den bu güne insan hem kendi suretini yaratmak için kafa yoruyor, hem de bunun sonuçlarından dehşetle korkuyor. Bilim kurgu sineması bu türün edebi metinlerinden çokça beslendi aradan geçen zamanda.
Hem felsefi olarak hem de görsel olarak bereketli bir alan çünkü bilim kurgu. “2001: A Space Odyssey” ve “Terminatör” gibi kendi bilincini oluşturup insanlığa zarar vermeye kalkan yapay zekalardan; “Blade Runner” ve “A.I. Artificial Intelligence” gibi varlığına bir anlam telaşına düşen insansı robotlara kadar çeşitli merhalelerden geçtik. Ancak son yirmi yıldır, insansı robotların temsil biçimi de, ele alınış şekli de hayli değişti. 2004 yılında yayımlanmaya başlayan “Battlestar Galactica” dizisinde örneğin, insanların robotsu, Saylonların ise insani davranışlarına tanıklık etmiştik. Artık genel kabul, “tekno-sapiens’lerin de birey olarak ele alınıp değerlendirilmesi yönünde gelişiyordu.
2000’li yıllar boyunca “Humans” dizisi, “Ex-Machina”, “Prometheus”, “I, Robot” gibi sayabileceğimiz birçok yapıt bu dönüşümün izlerini taşıdı. Geçen yıl Cannes Film Festivali’nde görücüye çıkan ve bu hafta itibarıyla salonlarda gösterimine başlanan “Yang’dan Sonra” bu halkaya eklenebilecek yeni yapım. Bu tür filmlerde ‘tekno-sapiens’lere insansı özellikler yüklemek, çoğu zaman insanların eksikliklerine vurgu yapmak için işlevli oluyor. “Yang’dan Sonra”da bu tür yapımlardan.
Video sanatçısı olarak adını duyuran ve 2017 yılında çektiği “Columbus” ile kurmaca sinemaya geçiş yapan Kogonada’nın yönettiği film, bir kaybın, hane halkında yarattığı değişimin izini sürüyor özetle. Yapay zekaya sahip robotların ailelerin bir parçası haline geldiği yakın bir gelecekte geçen film, oldukça minimal tasarlanmış bir eve davet ediyor bizi. Jake ve Kyra, Çin’den evlat edindikleri Mika’nın kendi kültürüyle bağı kopmasın diye satın aldıkları insansı robotları Yang ile bir hayat inşa etmiştir. Ancak Yang birden bozulunca, onu yeniden çalıştırmak için uğraşmak gerekir. Jake, belli ki “korsan” piyasasından satın aldığı için Yang’ı servisi yerine başka yollardan tamir ettirmeye çalışıyor. Bu esnada Yang’a çok bağlanmış olan Mika huzursuzluk çıkarıyor.
Alexander Weinstein’ın bir öyküsünden filmi uyarlayan Kagonada, Jake ve Kyra’nın geçmişine dair hiçbir bilgi paylaşmadığı gibi, bir rutinin içinde yaşayıp giden ve fazla ‘insansı’ özellikler göstermeyen karakterler gibi kurguluyor ikisini de.
Jake’in Yang’ın hafıza kartına ulaşıp onun geçmişine dair görüntüleri takip etmesiyle durum değişiyor. Başta basit bir tamirat işi gibi başlayan süreç bir anda Yang’ın geçmişini açığa çıkarma faaliyetine dönüşüyor. Bu da önce Jake’in sonra da Kyra’nın kendisini sorgulamasına neden oluyor. “Yang’dan Sonra”, bir yandan kayıp duygusunun gücünü bir kez daha hatırlatmaya soyunuyor. Diğer yandan da hafıza, hatırlama ve geçmiş gibi kavramların insanı insan yaptığına dikkat çekiyor. Bu bakımdan Yang’ın bir geçmişinin olması, insanlar üzerinde etki bırakması onu diğerlerinden daha fazla ‘insan’ yapıyor belki de.
Kagonada, mekanı ve görsel evreni kurmakta mahir ayrıca. Bu fütüristik minimal evren, filmi bir bilim kurgu olmaktan çok insanlığa, hayata dair bir mevziye çekmeyi başarıyor. “Yang’dan Sonra”, türün sevenlerini ama özellikle de bilim kurgu ile anlam arasında ilişki kuran yapımları beğenenleri hayli mutlu edecektir.
- Uçucu bir peri masalı 02 Kasım 2024 04:15
- Altın Koza ve kronik festival problemleri 05 Ekim 2024 04:30
- Dibini görmeyen... 31 Ağustos 2024 04:25
- Silahlı kuvvetler sermayeye hükmetmeye yelteniyor! 10 Ağustos 2024 04:50
- ‘The Boys’ evreni nasıl kuruldu? 03 Ağustos 2024 04:15
- Roma’nın gurbet kuşları! 27 Temmuz 2024 04:25
- En güzeli uzaktan sevmek belki… 20 Temmuz 2024 04:42
- Analardır, adam eden adamı! 13 Temmuz 2024 04:40
- Amerika kimin rüyası? 06 Temmuz 2024 04:46
- Türkiye’nin film festivali rejimi 11 Mayıs 2024 04:15
- Müslüm’ün yapımcısından: Amy Winehouse! 04 Mayıs 2024 04:37
- Dublörün derdinden dublör anlar 27 Nisan 2024 04:15