04 Temmuz 2022 04:39

Kissinger ve Zizek’i birlikte mutlu eden bir dünya

Slavoj Žižek

Slavoj Žižek | Fotoğraf: Mariana Costa/Universidade de Brasília/Flickr CC BY 2.0

Paylaş

1973-1977 yılları arasında 56. ABD Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Henry Alfred Kissinger, ABD diplomasi tarihin önemli simalarının başında geliyor.

Kissinger’ı Amerikan diplomasi tarihinin dönemsel olarak parlayıp sönen simalarından farklı kılan, toplam dünya sisteminin inişli çıkışlı değişen dengeleri içinde Amerikan çıkarlarını sistematize etmeye yönelik bir tartışmayı realpolitik açıdan uzun yıllara dayalı olarak sürdürme gayretidir.

Onlarca yıldır dünyanın patronu, en büyük süper gücü olması iddiasındaki bir ülkenin dünya egemenliği sadece zor destekli bir diplomasi ile sağlanamaz. “Ya bizimlesin ya da bize karşısın” kutuplaşması üzerinden bir egemenlik dayatan George W. Bush gibi başkanlar ya da, “Biz en iyiyiz, her şey yolunda” edasını ifade eden tebessümü ile poz veren Ronald Reagan’dan farklı olarak Kissinger, değişen dünya dengeleri içindeki güç kaybının nasıl tolere edilebileceği ve Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD’nin Avrupa’yı da yanına alarak pozisyonunu nasıl koruyabileceği ile daha çok ilgilenmiştir. Ancak bu Vikipedi’de kendisine dair not düşüldüğü gibi ‘yumuşama politikasının mimarı’ ve kritik meselelere dair sorun çözücülüğün ötesindedir. Kissinger açısından mesele yumuşaklık ya da sertlik değil, Amerikan çıkarlarının değişen dünya dengeleri içindeki tesisidir.

Kissinger’ın 1994 yılında yayımlanan ve Türkçeye de çevrilen ‘Diplomasi’ adlı hacimli kitabı, onun bu özelliklerini gösteren bir diplomasi tarihi analizidir. 17. yüzyıl Avrupası’ndan başlayıp Soğuk Savaş dönemi sonrasına uzanan 31 bölümlük kitabından bir tespit şöyle: “Atlantik İttifakı’nın mimarlarına, Soğuk Savaş’ta kazanılan zaferin yarattıkları organizasyonun geleceği hakkında kuşkular yaratacağı söylenmiş olsa idi, çok şaşırırlardı. Soğuk Savaş’taki zaferin ödülünün sonsuz bir Atlantik ortaklığı olması gerektiğini bir hakmış gibi düşünmüşlerdi. Soğuk Savaş’ın politik kavgalarının bazıları bu amaç uğruna verilmiş ve kazanılmıştı. Bu süreç içinde, Amerika, Avrupa’ya, devamlı danışma kurumları ve entegre olmuş askeri bir kumandanlıkla bağlanmış oluyordu. Bu, koalisyon tarihindeki etki alanı ve süreci bakımından benzeri görülmemiş bir yapıydı.

Soğuk Savaş’ın sonundan beri modası geçen nostaljik terim olan Atlantik Topluluğu, komünizmin çöküşünden sonra günlerini saymaktadır. Avrupa ile ilişkileri değersiz görmek çok moda oldu.”(1)

Soğuk Savaş dönemi sonrasında ABD’nin Avrupa’yı da yanına çekerek pozisyonunu koruyabilmesi nasıl mümkün olabilir? Bu soruyu çeşitli bağlamlar üzerinden tartışan Kissinger, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra NATO’nun pozisyonunu güçlendirmesi ve NATO liderler zirvesinde İsveç ve Finlandiya’nın İttifaka katılmaya davet edilmesi kararının alınması, Rusya’nın doğrudan tehdit olarak ilan edilmesi, aynı şekilde Çin ile ilgili verilen mesajlar sonrası, 99 yaşındaki bir diplomasi kurdu olarak mutlu olmuştur.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki silahlanma eğilimini daha da güçlendirirken, Kissinger’ın bir ‘nostalji’ olarak anılmaya başlandığına işaret ettiği NATO’yu canlandırmış oldu. Kuşkusuz çıkara dayalı ortaklıklar yanında ABD ile Avrupa’nın çeşitli ülkeleri arasında yine çıkara dayalı ayrışmalar da sürecektir. Ama gelinen süreç, Kissinger’ın 28 yıl önce yayımlanan kitabında tartıştığı bazı temel sorulara ABD lehine yanıtlar aldığı bir sürece de işaret ediyor.

Bu dönemin mutlu olanları olarak Kissinger’ın yanına Slavoj Zizek’i de koyabiliriz. “Popüler solcu” yazarımız, İngiliz gazetesi Guardian’da yayımlanan ve ardından çok tartışılan “Pasifizm, Ukrayna’daki savaşa yanlış yanıttır” başlıklı yazısında, “Pasifizm, Ukrayna’daki savaşa yanlış yanıttır. Ukraynalılara en azından tam destek borçluyuz ve bunun için daha güçlü bir NATO’ya ihtiyacımız var” görüşünü savundu.(2)

Kissinger, uzun yıllar diplomasisine emek verdiği ve yön vermeye çalıştığı bir emperyalist ülkenin bugün pozisyonunu güçlendirdiği yeni uluslararası dengelere kavuştuğunu gördüğü için mutludur. Zizek’in Ukrayna’daki savaşa pasif tutum almamak adına güçlü bir NATO’ya ihtiyaç olduğu sonuca varması ise bir ‘görememe’ sorunu bile değil. Bir süredir, barışı ve Ukrayna’nın bağımsızlığını savunmanın NATO’yu savunmakla mümkün olabileceğini reel politika adına iddia edenlerin arasına o da ‘reel politika solcusu’ olarak katılmış oldu.

Yani o da, güçlenme eğilimine giren NATO’su ile mutlu olabilir.

Biz de işimize bakalım.

(1) Henry Kissinger, Diplomasi, Çeviren: İbrahim H. Kurt, 2. Baskı, Türkiye İş Bankası Yayınları, Mart 2000, sayfa 779
(2) Slavoj Zizek, Pacifism is the wrong response to the war in Ukraine, The Guardian, 21 Jun 2022

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa