07 Temmuz 2022 03:18

Dibe doğru

Fotoğraf: AA

Paylaş

İktidar; ekonomiden siyasete, eğitimden sağlığa kadar toplumsal yaşamın farklı alanlarında yaşanan sorunları çözmek iddiasıyla her adım attığında, yaşanan sorunların daha ağırlaşmasına neden oluyor. Sadece son birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler iktidarın ekonomide yaşanan ağır sorunları çözmek için somut bir planı ya da hazırlığı olmadığını gösteriyor.

Resmi verilere göre Türkiye’nin 451 milyar dolar dış borç, 166 milyar dolar iç borç olmak üzere döviz cinsinden borçlarının toplamı 617 milyar dolara yükseldi. ‘Liralaşma’ sloganıyla çıktıkları yolda ülke ekonomisini tamamen dolara endeksli hale getirdiler. Kur korumalı mevduat (KKM) gibi son derece riskli bir uygulama ile ülke tarihinin en büyük dolarizasyon operasyonuna imza attılar. Bugün ülkenin döviz cinsinden iç ve dış borçlarının toplamının milli gelire oranı yüzde 80’e yaklaştı.

Hafta başında resmi enflasyon aylık yüzde 4.95, yıllık yüzde 78.62 olarak açıklandı. Halkın hissettiği gerçek enflasyon ile resmi olarak açıklanan enflasyon arasındaki makas her geçen gün açılıyor.

Türkiye’de yıllardır yüksek enflasyonu düşürmek için kamunun belirlediği fiyat ve ücretler gerçekleşen enflasyon oranı yerine hedeflenen enflasyon oranı kadar artırılıyor. Bu yılın ilk 6 ayında enflasyon yüzde 42.35 çıkınca, daha önce görülmemiş bir ‘enflasyon farkı’ ortaya çıktı. Asgari ücretliye altı ayda gerçekleşen enflasyonun çok altında yüzde 29.32 zam yapıldı. İşçi, memur ve emeklilere ise geçtiğimiz altı ayda halkın cebinden çıkanın (Çalınanın demek daha doğru) bir kısmının ‘enflasyon farkı’ adı altında geri verilmesini bile ‘zam müjdesi’ diye pazarlamaya çalıştılar.

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı kalıcı hale gelmeye başlarken, gelir dağılımı emekçi sınıflar aleyhine belirgin şekilde bozulmaya devam ediyor ve ülke tarihinin en hızlı yoksullaşma süreci yaşanıyor. Hemen her alanda olduğu gibi, ekonomik sorunların çözülmesi, en azından hayat pahalılığı, yoksulluk ve işsizlik tehdidi altında bulunan milyonların sırtındaki yükün azaltılması konusunda ısrarla hiçbir adım atılmıyor.

Türkiye son yirmi dört yılın en yüksek enflasyon oranıyla OECD ortalamasının 10 katından fazla enflasyona sahip. Önümüzdeki aylarda TÜİK’in enflasyonunun daha da yükseklere çıkması kaçınılmaz görünüyor. Eskiden ekonomik sorunlar ağırlaştığında "Türkiye, Arjantin olur mu" diye sorulurdu, bugünlerde "Türkiye, Venezuela olur mu" endişeleri artmaya başladı.

Ekonomide girilen yanlış yoldan dönülmedikçe, emekçilerin satın alım gücü her geçen gün azalmaya, fiilen enflasyonun altında artış yapılan ücretler ve maaşlardaki erime devam edecek. Dolayısıyla maaşlara yapılacağı açıklanan artışın çok daha fazlasının önümüzdeki birkaç ay içinde geri alınacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

İktidar halkın temel sorunlarını gündem dışında tutmak için harcadığı enerjinin çok azını yaşanan sorunları en azından hafifletmek için harcasaydı, milyonların yaşadığı geçim krizinin büyük bir ekonomik bunalıma dönüşmesinin önüne geçebilirdi.

Emekçilerin yaşadığı ekonomik krizin asıl nedenleri ortadan kaldırılmadığı gibi, en azından sonuçlarını hafifletmek için gerekli adımlar (Temel tüketim ürünlerine zam yapılmaması, ücretlere/maaşlara enflasyonun üzerinde artış yapılması, ücretliler için gelir vergisi dilimlerinin sabitlenmesi vb.) atılmadıkça ekonomide dibe doğru gidişin önüne geçilmesi mümkün görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa