Enflasyon gelir dağılımını bozuyor

Fotoğraf: AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomide kontrolü tekrar ele aldığı eylül ayında dolar kuru 8.5 TL civarında yüzde 19.5 seviyelerindeydi. Ay sonundaki toplantısında PPK 16 aylık bir aradan sonra ilk faiz indirimini gerçekleştirdi ve Erdoğan’ın “Faiz neden enflasyon sonuç” doktrinini uygulamaya koydu. O tarihten bu yana dolar TL karşısında değerini ikiye katlarken, enflasyon ise yüzde 80’e dayandı.
İşin daha endişe verici tarafı ise bağımsız yapılan hesaplar ile TÜİK’in enflasyon hesabı arasındaki uçurumun günden güne büyümesi. ENAG’a göre yıllık enflasyon yüzde 175 dolayında. Hükümetin faiz politikasına verdiği destekle bilinen İTO’ya göre ise İstanbul’da yıllık enflasyon yüzde 94’ü aşmış durumda.
Merkez Bankasının 2022 yılı için enflasyon tahmini 2021 yılında yüzde 11.8’di. Ocak ayında yüzde 23.2’ye, nisanda ise yüzde 42.8’e güncellendi. Aralık ayında açıklanan yıl sonu enflasyon hedefi ise (Uzun yıllardan beri olduğu üzere) yüzde 5 seviyesinde. Hedefler ve tahminler bu denli gerçeklikten uzak olunca Merkez Bankasının yaptığı açıklamalar ile piyasayı yönlendirme yeteneği tümüyle kayboluyor. Başka ülkelerde Merkez Bankasının koşullar gerektirdiği durumda sıkılaşma tedbirlerinin devreye sokulacağını açıklaması dahi o ülkenin para birimine değer kazandırır. Bizde bu söylem her PPK toplantısı sonrası tekrarlanıyor ancak piyasa bana mısın demiyor.
MB’nin faiz konusunda da eli kolu bağlandığı için hükümet yan yollardan dolanarak kuru ve enflasyonu tutmaya çalışıyor. KKM, GES, şirketlerin döviz varlığının sınırlandırılmasına dönük düzenleme gibi teşebbüsler döviz kurunda ancak kısa vadeli gerileme yaratıyor, sonrasında ise tırmanış sürüyor.
Hükümetin bu dönemde uyguladığı genişlemeci para politikasının en can alıcı kısmı ise gelir dağılımında yarattığı sert bozulma. Yüksek enflasyon karşısında reel ücretler hızla gerilerken iş gücünün GSYH’den aldığı pay da son dönemin en alt seviyelerine ulaştı.
Yüksek enflasyon emekçileri iki kere vuruyor. İlkin maaş zamlarından enflasyon beklentisinin hesaba katılmaması nedeniyle satın alma gücünde büyük kayıp yaşanıyor. Sonrasında ise yapılan düzeltme, (Ödenen enflasyon farkı) emekçinin karşılaştığı enflasyonun çok altında kalması nedeniyle satın alma gücünde yaşanan kaybı telaf etmenin çok uzağında kalıyor. Böylece satın alma gücündeki kayıp sonraki döneme de taşınıyor ve birikimli olarak artıyor.
Bu tablo mali açıdan zor bir dönemden geçen hükümetin elini kısmen rahatlatıyor. Zira hükümetin vergi gelirleri enflasyona bağlı olarak artış gösterirken, normal koşullarda bütçede payı yüzde 40’ı bulan personel giderlerinin payı geriliyor. Böylece KKM gibi bütçeye ek yük getiren uygulamalara alan açılıyor.
Görünen o ki, yüksek enflasyon önümüzdeki yıl içerisinde de ekonomi gündeminin en önünde yer alacak. Ve muhtemeldir ki, yeni hükümetin öncelikli gündemi de enflasyon ile mücadele olacak. Bilindik istikrar programları ile ilerlediğimiz takdirde yüksek enflasyon karşısında bozulan gelir dağılımını ve toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirecek bir süreç yaşanacak. Bu açıdan sendikaların ve diğer emek örgütlerinin bir kez daha “Aynı gemideyiz” söylemine boyun eğmemeleri büyük önem taşıyor.
Evrensel'i Takip Et