Türk sinemasının tarihini, gayriresmi tarihini yazmak (1)

Fotoğraf: Mesut Kara kişisel arşivi
’90’lı yılların başlarında Türk sinema tarihi üzerine çalışmaya, araştırmaya, yazmaya başladığımda değerli sinema tarihçilerimiz Nijat Özön de Giovanni Scognamillo da hayattaydı. Ne yazık ki farklı kentlerde yaşıyor olmamız nedeniyle Nijat Özön’le tanışabilme sohbet edebilme olanağı bulamadım fakat Giovanni Scognamillo her zaman büyük destekçim, dostum, ağabeyim oldu. Aynı dergide (Merhaba Beyoğlu) birlikte yazdık. Sık sık evinde ziyaret ettiğim Giovanni usta, Merhaba Beyoğlu dergisinde yazdığı bir yazıda “küçük İskender ve Mesut Kara olmasa Beyoğlu hiç çekilmez” diye bir cümle kullanarak beni onore etme inceliğinde de bulunmuştu.
Giovanni usta Kumbaracı Yokuşu’ndaki eski vakıf evinden çıkıp yürüyerek Atlas Pasajına, Metin Demirhan’ın yanına gelirdi. Metin’in Atılgan adlı dükkanının önünde oturur uzun uzun sohbet ederlerdi. Bu yakınlık ve iş birliğinden “Fantastik Türk Sineması” ve “Erotik Türk Sineması” adlı önemli iki kitap ortaya çıktı. Atılgan benim de sık uğradığım bir dükkandı. Metin Demirhan’la bilgi alışverişi yapardık, B sinemasıyla ilgili onun bilgilerinden yararlanırdım
Sinema tarihi ve yazını alanında bir başka usta Burçak Evren de yazılar yayımlamayı, araştırmalar yapmayı, belgeler biriktirmeyi, sinema dergileri yayımlamayı sürdürüyordu o günlerde. Nijat Özön gibi burçak Evren de “ilk Türk filmifilmleri üzerine araştırmalarını yoğunlaştırıp yeni bilgilere, belgelere ulaşarak sinema tarihimizin eksikli, yanlışlı olduğunu göstermiş, ulaştığı yeni belgeleri, bilgileri yayımlamıştı.
Yine o günlerde (’90’ların başı gibi) Agah Özgüç’le tanışmıştım. Türk sinemasının en büyük ve en önemli arşivcisi, ’60’ların başından günümüze en önemli tanığı ve belgeleyicisi Agah ağabey de bize bıraktığı en önemli miras olan “Türk Filmleri Sözlüğü” üzerine çalışmayı, güncellemeyi, yeni ek ciltler eklemeyi sürdürüyordu.
SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMALARI VE SÖYLEŞİ GELENEĞİNİ SÜRDÜRMEK
Benim Türk sinemasıYeşilçam üzerine yazmaya başladığım günlerde yukarıda yazdığım Türk Sinema Tarihi üzerine çalışan ustalar dışında Türk sineması ve Yeşilçam üzerine yazan (Belki birkaç isimden söz edilebilir) yoktu, çünkü Yeşilçam yoktu artık. Erotikseks filmleri furyasında oyuncular sinemadan kopmuş ya sahneye çıkmış ya da kabuğuna çekilmişti. 12 Eylül 1980 darbesiyle de bildiğimiz başka bir sürece girilmişti.
Oyuncusundan yönetmenine, yapımcısına sinemacılara, Yeşilçam’ı var edenlerle ilgili bilgiler de yoktu insanların ilgi alanları arasında. Yaşayıp yaşamadıkları bilinmiyor, ölümleri medyada haber bile olamıyordu.
Sözlü tarih çalışmalarıyla, söyleşilerle başlattığım yazılar, yayımlanmaya başladığında büyük ilgi gördü ve şaşkınlık yarattı diyebilirim. Çünkü insanların yıllarca göremediği, bilgi edinemediği isimleri bulup yaptığım söyleşilerdi ilk yayımlanan yazılarım. Yeşilçam’ın yeniden keşfinin ilk adımlarından biriydi bu. ’90’larda özel kanalların Yeşilçam filmlerini çuvallarla çok ucuza alıp (oyuncularına, yönetmenine) telif ödemeden her gece göstermesi genç kuşakların da o filmleri izlemesine, sevmesine yol açtı.
Yeşilçam sineması ve seyircisi salonlardan çekilmiş, televizyona taşınmıştı ’90’lı yıllarda. Filmlerle birlikte sanki iyilikler de çekiliyordu hayattan. Kötüler, tüm insani değerleri ve insanları ezmeye girişmişken tanklarıyla, silahlarıyla bir adam dünyayı kurtarmaya kalkışmıştı sessiz sedasız. Hepimizin çok yakından tanıdığı, sevdiği bu adamın dünyayı kurtarma çabalarından habersizdik o günlerde. Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübünün “Esefle sunduğu” Cüneyt Arkın filmi “Kara Korsan” ve iftiharla sunduğu “Dünyayı Kurtaran Adam” gösterimleri de yukarıda söz ettiğim yeni bir keşfin (Yeşilçam) son halkasını oluşturuyordu.
YEŞİLÇAM, GAYRİRESMİ TARİHİNİ YAZMAK
Türk sineması ve Yeşilçam üzerine başlattığım sözlü tarih çalışmalarının ilk adımı çocukluğumda Yeşilçam’ı sevdiren, ileride izlerini sürme isteğimin ilk tohumlarını attıran isimlerden Sami Hazinses söyleşisi olmuştu. 1991 yılında Sami Hazinses’le yaptığım söyleşi yayımlandığında, Türk sinemasına emeği geçmiş oyuncusundan yönetmenine, set işçisinden kameramanına, ışıkçısına kadar konuşmadığım kimse kalmasın coşkusunu yaşıyordum. Bu coşku ve yolculuğum sürüyor. Yolculuğumun ilk ürünleri “Artizler Kahvesi” adlı kitabımda toplanmıştı. Bu tarz yazılar, söyleşiler günlük basında, dergilerde yer almaya ve televizyon programlarına, belgesellere girmeye başlamıştı yeniden. Bu geç kalınmış bir hatırlamaydı. Yaprak dökümü başlamıştı ve önemli bir kuşağın son temsilcilerini de yitiriyorduk birer birer. Sessiz sedasız, sade törenlerle ayrılıyorlardı aramızdan.
Sözlü tarih çalışmalarını (Kameram olmadığı için görüntülü yapamamış olmanın acısını, üzüntüsünü bugün de derinden yaşıyorum) söyleşilerimi çoğaltarak sürdürdüğüm ’90’ların başında değerli senarist ağabeyim Hüseyin Kuzu (Yanlış anımsamıyorsam) Antrakt sinema dergisinde yazdıklarımın, yaptığım işin Türk sinemasının, Yeşilçam’ın gayriresmi tarihini yazmak, oluşturmak olduğunu yazmıştı. Sanırım Yeşilçam üzerine yapılan çalışmalar üzerine ilk kez kullanılıyordu bu tanımlama. Çünkü daha önce ustalarımın yaptığı çalışmalar Türk sinema tarihi olarak adlandırılıyor, tanımlanıyordu.
Yaptığım çalışmalarla kendime özgü bir alan, dil ve üslup oluşturmuştum öncülüm olan ustalarımdan farklı olarak. Sonrasında hemen kimilerine göre ve kimi kavgacı, kimi yardımcı oyuncu kimi üçüncü adam ya da yanlış bir tanımlamayla “figüran” olarak adlandırılan, yüzleri herkesce bilinen fakat bazılarının ismi hemen anımsanmayan bazıları figüranlıktan karakter oyunculuğuna hatta başrole kadar yükselmiş oyunculara yöneldim. Bu da o tarihe kadar ya da o tarihte ilk kez oluyordu. Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, İbrahim Kurt, Sönmez Yıkılmaz, Mustafa Özkaya, Mehmet Güler bu oyunculardan bazılarıydı.
Ayrıca Önder Somer, Kuzey Vargın, Ferda Ferdağ gibi yıllarca sinemadan uzak kalan izini kaybettiren; Behçet Nacar, Kazım Kartal, Levent Çakır gibi kendi deyimleriyle “Önemsenmeyen”, Bilge Zobu, Necdet Yakın, Mustafa Suphi Baltacı, Mehmet Ezici gibi adlarından söz edilmeyen tiyatro-sinema emektarları, Menderes Samancılar, Necmettin Çobanoğlu gibi önemli filmlerde yer alan fakat medyada yer alamayan oyuncular ilk kitabımda yer alan sözlü tarih çalışmalarını, söyleşileri oluşturdu.
Evrensel'i Takip Et