10 Temmuz 2022 03:33

Dargeçit JİTEM de yokmuş meğerse!

Dargeçit'te yapılan kazı

Fotoğraf: MA

Paylaş

İşbaşındaki rejim ne kadar değişirse değişsin, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, ‘Devlette devamlılık esastır’ ilkesinin geçerliliğini koruduğu mecralar baki kalıyor yine de. 90’lı yılların JİTEM’le simgelenmiş sınırsız/sorumsuz devlet pratiğinin sahiplenilmesi de böyle. Konu Kürtler çünkü; devlet dersi değişmiyor!

Eylül 2019’da Kızıltepe JİTEM davasına son nokta konulmuştu. Gözaltında kaybedilen ve kemikleri yıllar sonra su kuyularında bulunan 22 kişinin infazıyla yargılanıyordu asker-korucu 9 sanık. Üst düzey komutanlar beraat etti, diğerleri için ise zamanaşımından düşürüldü dava...

Cizre JİTEM davası ise Aralık 2021’deki Yargıtay kararıyla bitirilmişti. Cizre’de 1993-1995 yılları arasında yasa dışı yöntemlerle gözaltına alınıp infaz edilen 21 kişinin ölümüyle ilgili açılmıştı dava. Dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı emekli  Albay Cemal Temizöz’ün de bulunduğu sekiz sanığa verilen beraat kararı Yargıtay’da onanırken, iki Yargıtay üyesi muhalefet etmişlerdi. Yargıtay üyesi İbrahim İlhan, Temizöz’ün terörle mücadele adına hukuk dışına çıkarak bir örgüt kurduğunu, yasa dışı şekilde kişileri gözaltına aldığını, işkenceler yaparak öldürdüğünü anlatmıştı. Tarihi değerde bu itiraza rağmen sonuç değişmedi.

Mehmet Sincar ve Musa Anter cinayetlerinin de JİTEM organizasyonları olduklarına dair kamuoyuna da yansıyan onca bilgi ve belgeye rağmen zamanaşımına doğru sürüklenmekte olduğu biliniyor.

***

Son örnek geçen hafta yaşandı. Dargeçit JİTEM davası da temize çekildi; bütün sanıklar beraat ettirildi. Yürek dayanmaz bir öyküdür yaşananlar. 29 Ekim 1995’te (tam da Cumhuriyet bayramında!) Mardin Dargeçit’te gözaltına alınıp jandarma karakoluna götürüldükleri bilinen üçü çocuk yedi köylüden bir daha haber alınamamıştı. Daha sonra gözaltına alınanların öldürüldüğünü ifşa ettiği için bir uzman çavuşun da aynı ekipçe kalorifer kazanında yakılıp yok edildiği iddia edildi. Öldürülen köylülerin kemikleri yıllar içinde kuyularda, taşlarla kapatılmış çukurlarda bulundu. Yıllar yılı çocuklarının kemiklerinin peşine düşen aileler, yüzakı hukukçularımızın büyük emekleriyle bu amaçlarına ulaştılar. Çocuklarının birer mezara kavuşması adaletin sağlandığı anlamına gelmedi ama. ‘Sanıkların suçu işlediğine dair yeterli delil bulunmadığı’na hükmedildi en sonunda.

Hazni Doğan daha 11 yaşındaydı o gün. 13 yaşındaki abisi Seyhan’la birlikte gözaltına alınmış, işkenceden geçirilip bırakılmıştı. Mahkemenin bu ‘delilsizlik’ gerekçesi için şunu diyor bugün 38 yaşındaki Hazni: "Kuyulardan çıkan kemiklerimiz, yaşadığımız ağır işkence, şahitliğimiz yeterli delil olarak görülmedi."

16 yaşındayken kaybedilen ve Nisan 2015'te Dargeçit'in Dilan Köyü'nde kemikleri bulunan Nedim Akyön’ün abisi Ahmet Akyön’ün şu sözleri ise tam da başta belirttiğimiz ‘devamlılık’ esasına işaret etmekte: “Bu karar mahkeme heyetinin kararı değil, devletin kararı. Devlet bu suçu işlerken nasıl bu katilleri koruduysa bugün aldığı karar ile de korumaya devam etti...”

***

JİTEM’in ipliği pazara çıkmış icraatlarını bile aklayıp failsizlik üzerinden sahiplenmiş olan bu yargı kararları, mevcut iktidar ilişkilerinin 90’lardan daha demokratik, daha adil olmadığının da göstergesidir. Hele Kürt sorunu bağlamında bu çok daha böyle. ‘Beyaz toroslar’ gezmiyor belki ama hem beyaz toroslular aklanıyor ve hem de beyaz torosluların kendi usullerince yaptıkları ‘teröre karşı beka mücadelesi’(!) şimdi başka yöntemlerle sürüyor. JİTEM merkezlerindeki işkenceli sorgulara gerek kalmamış olabilir belki bugün ama sorgusuz sualsiz yargılamaların bizzat mahkemelerce kurumsallaştırıldığına tanık oluyoruz artık.

Dargeçit JİTEM’in aklandığı günlerde devam eden Kobani davasında yaşananlar akla ziyan denilecek cinsten. Dargeçit davasında bizzat gözaltına alınanların tanıklığı ‘yeterli delil’ sayılmadı ama Kobani davasında yargılanan siyasetçilerden ve avukatlarından gizli, onlara hiç görünmeden, hafta sonu gerçekleştirilmiş ‘Gizli Tanık’ mesaisiyle bolca “delil” üretimi yapılabildi! Böylece, önceki celselerde yargılananların soruları karşısında çuvallayan ‘gizli tanıklar’ın verimliliği istenen kıvamda oluyor herhalde. Görülmemiş bir şey bu. Yargılanan Diyarbakır Belediyesi Eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Korumak istediğiniz gizli tanıkların yaşam hakkı değil, elinizdeki kumpas hakkıdır” diyor. Selahattin Demirtaş ise “Bari heyetinizi de gizli yapın, duruşma salonuna gelmenize gerek yok, biz savunmalarımızı yazılı olarak evlerinize göndeririz...” sözleriyle tepki gösteriyor.

***

Hukuk ve yargının böylesine kara mizah konusu olması gülünesi bir şey değil elbette. Bu kuralsızlık ve sorumsuzluk hali, ülkede muhalif hiç kimsenin hukuk babında herhangi bir güvencesinin kalmadığı anlamına gelmektedir. 90’lı yılların bölge gerçeği de böyle değil miydi zaten?

Kobani davasının çok çok gizli tanıklarıyla kapatılmasına delil yetiştirilmeye çalışılan HDP’nin son kongresine jet hızıyla açılan soruşturma da aynı zincirin bir halkası. İktidar devlet adına, ‘devamlılık esastır’ diyor. Sözkonusu soruşturma için “Savcı görevini yapmıştır” diyen CHP sözcüsü ise muhalefette devamlılık esasını dile getirmiş oluyor sadece! Günde üç öğün “kuvvetler ayrılığı bitti, yargı iktidarın güdümünde” deyip duran muhalif ağzın, söz konusu Kürtler olduğunda nasıl ‘aklı selime’(!) döndüğünün ibretlik bir örneği daha...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa