Evcil, Sarallar, Nazif ve ‘Lanetli Yıllar’
Fotoğraf: DHA
Suç örgütü liderliğinden aranan Sedat Peker’in ifşalarının ardından 8 Şubat 2022 günü Kuzey Kıbrıs’ta Falyalı cinayetine tanıklık ettik. Bu cinayetle birlikte Söylemez kardeşler yeniden gündeme geldi. Ardından Erol Evcil’in de aralarında bulunduğu çok sayıda tutuklama ve henüz o operasyon takip edilirken İstanbul merkezli olarak 13 ilde Sarallar Grubuna yönelik operasyon. Bu operasyon kapsamında da önceki güne kadar tutuklananların sayısı 40’tı.
Her biri kendi içinde farklı bağlantılara sahip mafyanın ünlü isimlerine yönelik bu operasyon süreçlerinin bir ‘arınma’ ve ‘temizlik’ operasyonu olduğunu düşünmenin bir safdillilik olacağını belirterek başlayalım.
Türkiye’nin son 40 yılında sağ siyasetin önemli aktörleriyle, devletin istihbarat ve güvenlik mekanizmalarıyla birlikte anılan mafya figürlerinden bazılarını içeren bu operasyonların bir temizlik süreci olabilmesi için buna uygun güçlerce gerçekleştirilmesi gerekir. Ayrıca, arınma talebinin dile getirildiği bir toplumsal mücadele dalgasına da tanıklık ediyor olmamız gerekirdi.
Ama şu ana kadar yaşadığımız süreç, hiç de böyle işlemiyor. Örneğin, Peker’in akrabası olduğunu ifade ettiği Cengiz Holdingin sahibi Mehmet Cengiz’e yönelik yaptığı açıklamaların hızlı bir biçimde yargısal bir sonuç doğurması gerekirdi. Ama Peker’in daha önceki ifşaları gibi bu da görmezden, duymazdan gelinirken, bu ifşaların tartışıldığı televizyon kanallarına RTÜK tarafından ceza yağdırıldı. Cengiz dahil, iktidarla yakın ilişki içindeki ya da doğrudan iktidarın mensubu simalarla ilgili iddialar es geçilirken, mafyanın belli figürlerine yönelik operasyon süreçlerinin işletilmesi, çok büyük bir ihtimalle devletin kritik mekanizmaları içindeki bir güç ya da güçler savaşıyla bağlantılı olmalıdır.
Artık belirli bir sermaye yapısına hükmeden mafya figürlerinin düne kadar sürdürülebilir bir hatta yürüyen ilişkileri belli ki bugün bir sarsıntıya uğramıştır. Sedat Peker’in, uğruna mitingler düzenlediği iktidar yelpazesinin dışına itilerek ülkeyi terk etmek durumunda kalması da aynı sürecin bir gelişmesi oldu.
Ancak tüm bunlar, sadece Türkiye’nin son 40 yılına damgasını vuran ilişkiler sistemi ile açıklanamaz. Mafya-devlet-siyaset-ticaret sarmalı bu topraklarda cumhuriyetten de öncesine uzanan köklere sahip çünkü.
İki büyük emperyalist paylaşım savaşı sırasında Türkiye’de bu ilişkilerin nasıl işlediğini kısaca hatırlayalım.
Vedat Türkali’nin 2 ciltlik ‘Güven’ adlı romanında, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında, daha sonra adı Milli İstihbarat Teşkilatı olan MAH’a (Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti) dair anlatılanlar ilginçtir. Romanın kahramanlarından Nazif, MAH’ta çalışır. Kendi çıkarları nedeniyle yeraltı dünyasının pek çok kirli işine bulaşan Nazif’i, Almanya ile yapılan krom ticaretinin o günkü savaş dengeleri nedeniyle yasaklanmasından sonra İngilizlere yanaşırken görürüz. Devletin yumruğunu kendi küpünü doldurmak için kullanan Nazif, Marksist öğrenci, işçi ve aydınların tutuklanarak işkence görmesinde pay sahibidir. Savaş yıllarında halk büyük bir yoksulluk yaşarken, devletin istihbaratını da kullanarak servetlerine servet katanlar vardır.
Aras Yayınları ve Kor Kitap tarafından birlikte basılan, Ermeni Gazeteci-Yazar Yervant Odyan’ın İstanbul’dan Der Zor’a sürgün ve geri dönüş öyküsünü içeren (1914-1919) ‘Lanetli Yıllar’ adlı kitabı da bize 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında İttihat ve Terakki’nin pratikleri içinde bu kirli politikanın en ağır uygulamalarını gösteriyor.
Kanun-i Esasi’nin yazımında Mithat Paşa’ya yardımcı olan Krikor Odyan’ın yeğeni olan Yervant Odyan’ın babası da Romanya’nın Circova şehrinde konsolos olarak bulunmuştur.
Yervant Odyan’ın 1915’ten itibaren çok sayıda insanın isimlerini vererek bütün sürgün yolculuğunu fotoğrafik bir dille anlattığı Ermeni soykırımı süreci, mafyatik yöntemlerin devlet pratiğine dönüştüğü bir süreç olarak işler. Servet transferiyle Ermenilerin mülksüzleştirilmesine ek olarak, sürgün yollarında birkaç gün, salgın hastalık saçan çadır kamplar yerine bir otelde kalabilmek için bile rüşvet vermek gerekir. Ölüm yolculuğu içinde, daha sonra büyük bir ihtimalle öleceğini de düşünerek kısa bir süre nefes almanın maliyeti bile bir ucu devlete uzanan karaborsa tarafından belirlenmektedir.
Yani öyle en büyük zor aygıtı olan devleti ıskalayarak filan mafya olunmuyor. Bugün hâlâ aramızda güç ve etki sahibi olarak dolaşan mafya figürleri, 1915’teki kırım fermanlarına imza atan, o süreçte rol alan ve mülk gasbı ile palazlananların torunlarıdır.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00