13 Temmuz 2022 04:50

Geçinemiyoruz, zira iklim krizi var!

Fotoğraf: Flickr

Paylaş

İçinden geçtiğimiz şu günlerde vatandaş tatile çıktı, halk da karnını doyurma (beslenme değil!) ve barınma derdinde. Emekli vekiller az kalsın aktif vekillerle bir araya gelip halkın öncülüğünü üstlenecekler ve geçinemiyoruz hareketi başlatacaklardı ki bir yasal düzenleme Hızır gibi imdatlarına yetişti. Böylece onlar da vatandaş olduklarını hatırladılar ve tatile çıkabildiler! Yoksa durumları içler acısıydı, çok da mutsuzlardı. Neyse ki, neyse ki… Bir de onlar için kaygılanmak durumunda kalmayacağız! Vekiller(imiz!)e dair kaygılarımız bir sonraki zamma kadar ortadan kalktığına göre şimdi yazının asıl konusuna geçebiliriz.

Yazının başlığını görenler bir yazım hatası olduğunu düşünebilirler ve “ekonomik kriz” yerine yanlışlıkla “iklim krizi” yazmış olduğumu sanabilirler. Öyle sanmasınlar, başlık doğru. Geçinemememiz, dolayısıyla da ekonomik kriz ile iklim krizi arasında çok yakın bir ilişki var. Üstelik geleceğimiz de bu krizden bağımsız olarak şekillenmeyecek. Her ne kadar Türkiye’de biz bunun hala çok bilincinde olmasak da. Hoş, siyasilerimiz de hala meseleyi pek ciddiye almış değiller.

Sorunları, mağduriyetleri hiyerarşilendirmek bu ülkede âdettendir. Bu mesele o meseleden daha önemli, hayır bu hepsinden önemli misali. Bu meselelerin birbiriyle ilişkili olabileceği ve hepsine birden eğilmeden sadece birinin çözüme kavuşturulamayacağı genelde pek düşünülmez. Hiç unutmuyorum, kamudan ihraç edildikten sonra bir arkadaşım bana “sen hep pasaport sorununu dillendiriyorsun, oysa bizim çok daha önemli sorunlarımız var” demişti. Kastettiği ekonomik sorunlardı. Bir an durup pasaport sorununun çözümünün -en azından bazılarımız için- ekonomik sorunların çözümü anlamına geleceğini hiç düşünmemişti anlaşılan.

Mesele siyaseti bağlamında, bir süredir kendime neden iklim krizi konusunda yeterince ilgi ve bilinç oluşmuyor sorusunu soruyorum. Aynı soruyu mesela hanelerde atık ayrıştırma meselesi için de soruyorum. Başka bazı nedenlerin yanında, “daha öncelikli meselelerin” mevcudiyetinin bu önem addetmemeye neden olduğunu düşünüyorum. Bu yazıyı okurken birçoğunuz içinden “açken, barınamazken insanlar bunu mu düşünecekler?​” diyordur. Gerçekten bu meseleler birbiri ile bu kadar ilgisiz ve birbirinden bağımsız mıdır? Ekonomiyi iyileştirmeden çevre meselelerine gelemez miyiz? Böyle bir bakış açısından çevre ve iklim sadece tuzu kuruların dikkat kesildiği bir mesele midir? O nedenle mi birçok belediye sadece üst sınıfların yaşadığı mahalle ve sokaklara atıkları ayrıştırmayı mümkün kılan çöp konteynırları koyar? Yerel yöneticilerimiz meseleye nasılsa bu halkın derdi değildir diye mi bakar? Çevreci aktivistler diğer “önemli” meseleleri çoktan çözmüş kişiler midir? Peki karnı tok, sırtı pek vekillerimiz niye bu konuda girişimde bulunmaz?

Sel baskınları, orman yangınları, çöp dağları, kuraklık halkın meselesi değil midir? Tarım alanları yok edilen, nehirleri, denizleri zehirli atıklarla doldurulan, zeytin ağaçları kesilenler kim peki?

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de atıkların evlerde ayrıştırılmadığını söylediğim bir yabancı arkadaşım çok şaşırdı. Zira onun ülkesinde ayrıştırma hanelerde büyük bir titizlikle yapılıyor. Kendisi de bu konuda çok hassas. “Benim ülkemde bu işi ne yazık ki sınıf altı ve özellikle de Suriyeli yoksul göçmenler yapıyor” dediğimde gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Bir adım daha öteye gidip “üstelik Türkiye Avrupa’nın çöpünü de alıyor” dedim. Zira, bir atık sanayi oluşmuş durumda. Yani bu işten para kazananlar var. Sömüren ve sömürülen ilişkileri bir de bu alanda yeniden üretiliyor. Kendine muhalifim diyen yerel yönetim de iktidar da bu konuda çevre dostu çözümler üretmek yerine, ekonomik çıkar ilişkilerini sürdürmeyi tercih ediyor.

İklim krizi geleceğin bir meselesi değil, bizzat içinde yaşıyoruz. Salgınlar, gıda krizi, kuraklık, aşırı sıcaklar, seller, yangınlar, hepsi iklim krizinin bir sonucu. Bugün Avrupa’da çevre politikaları ve iklim krizi konusunda sözü olmayan, programlarında bu meselelere yer vermeyen hiçbir siyasal partinin siyaset pazarında yeri yok. Buna sağ partiler de dahil. Bizde ise politika yapıcılar bireysel düzeyde kaybedeceklerinin (ve de kazanacaklarının) derdinde, yoksa yaşanacak bir dünya kalmayacakmış umurlarında bile değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa