Bir kazananın gözünden Türkiye: Kadim Bey’in hikayesi (I)
Fotoğraf: faungg's photos/Flickr (CC BY-ND 2.0)
Muhalefet gazetelerine, kanallarına bakarsanız, vatandaş kan ağlıyor. Asgari ücretliler zar zor hayata tutunuyor. Ama eskiden hali vakti yerinde olan aileler dahi sıkıntıda.
Bizim de etrafımızdaki emekçilerde, ve de emekçi olmayan bazı kesimlerde, gördüğümüz bu.
Hükümet medyası ise sürekli güçlenen bir Türkiye’den bahsediyor. Koşulların zorluğunu itiraf ettiklerinde bile, sebebi tamamen kendilerinin dışındaki güçlerde arıyorlar. Mealen: “Tedarik zincirleri kırıldı; Ukrayna savaşı, zaten beter olan dünya enflasyonunu iyice tetikledi.” İyi güzel de, bu açıklamalar, Türkiye’nin küresel hiyerarşideki düşüşünü açıklayamıyor. Çünkü küresel çöküşten her ülke etkileniyor. Bu noktada da, komplo teorilerini devreye sokuyorlar hemen: “Dış güçler böyle istiyor, onun için biz ek sıkıntı yaşıyoruz.”
Ancak hükümetin arkasında sapasağlam durmaya devam eden belirli bir kitlenin evrenini anlamak istiyorsak, bu körler döğüşünün bir adım dışına çıkmamız lazım. Sadece ekonominin ve propagandanın değil, gündelik hayatın dinamiklerine bakmak gerekiyor.
Bu evreni, (Tanıdığım bir çevreden ilham alarak, bazı detaylarını hayal gücümde canlandırdığım) Kadim Bey’in ve komşularının durduğu yerden keşfedelim biraz.
Bununla başlayan üç yazımda, Kadim Bey’in Türkiye’yi, komşularının da Kadim Bey’i nasıl gördüğünü anlatacağım.
Kadim Bey, bütün mahalle tarafından sevilen bir usta. Aslında usta dediğime bakmayın. Mahalleli artık ne sıfat kullanacağını tam bilemiyor. Yanında düzinelerce kişi çalışıyor. Daha yeni, hem de merkezi bir yerde, iddialı bir dükkan da açtı. “Patron” ya da “müteahhit” de diyemiyorlar kendisine ama, oralara doğru tırmandığı çok açık.
Mahallede, Cumhur İttifakını destekleyen, desteklemeyen herkes, Kadim Bey’le vakit geçiriyor.
Çay sohbetlerinden birinde, mahalleli tepelere doğru yeni inşa edilen evlerin satılıp satılmadığını sordu. Kadim Bey ortama gelmeden hemen önce, şiddetlenerek artan yoksulluğu konuşuyorlardı. Dinledikleri kanallar, işçi, işveren herkesin sıkıntıda olduğunu söylüyordu. Dolayısıyla lüks görünümlü bu evlerin fazla alıcısı olamazdı. Kadim Bey herkesi şaşırttı:
“Peynir ekmek gibi gidiyor evler. Alıcılar sırada, birbirini yiyorlar kapabilmek için.”
“Yapma Kadim Bey! Kaça bunların tanesi?
“En ucuzu iki milyon dolar.”
“Yanlışın olmasın!? Hadi TL olsa anlarız... Bu kadar yoksullukta kim alıyor bu evleri?”
“Türkiye’de yoksulluk filan yok.”
Herkes hayretler içinde tabii. Ama Kadim Bey’e saygı büyük, dolayısıyla polemiğe giren de olmuyor.
Şimdi bu diyaloğun kodlarını, ve arkasındaki maddi koşulları, çözümleyelim biraz. Kadim Bey’e duyulan saygı ve sevgi niye bu kadar güçlü? “Yoksulluk yok” derken neyi kastediyor Kadim Bey? Ve bu kadar evi, bu koşullarda, hakikaten kim alıyor? Bu üç soru, AKP Türkiye’sini ve resmi muhalefeti anlamakta kilit öneme sahip. Kadim Bey’in hikayesini okurken, üç soruyu da aklımızda tutalım.
Sonuncu soru en basiti. Sol medyayı takip edenler zaten biliyor. Kazananlar sadece (Resmi muhalefetin sürekli vurguladığı gibi) Erdoğan’a ve partisine bağlı birkaç zengin ve onların tebaası değil. Yaşamakta olduğumuz son enflasyon patlamasında, ücretiyle geçinenler genel olarak kaybederken, sermaye kesimi kazandı. Genel tablo bu. Kaybeden sermayedar yok mu? Elbette var. Özellikle de AKP-MHP’nin doğrudan korumadığı KOBİ’ler arasında. Ama finans sektörü toptan kâra geçiyor. Yüzde 200 ile 400 arasında salınan kazançlar bunlar! Hem de en çok zenginleşen isimler AKP’ci, MHP’ci falan değil. Finans uzantıları da olan, Türkiye burjuvazisinin en bildik simaları. Özellikle bankalar için altın dönem bu.
Şimdi (Cevabı sonraki yazılarda tamamlamak üzere) ikinci soruya gelelim. “Yoksulluk yok” da ne demek? Kadim Bey kendi meslektaşlarının da, bir zamanlar kendisine iç dekorasyon işleri veren ama, artık buna parası yetmeyen ailelerin de ne yaşadığını görmüyor değil. Kastettiği, kendi büyürken yaşadığı zorluklarla bunların boy ölçüşemeyecek olması. (Biz burada “şimdilik” diye ekleyelim. Dünya sisteminin çöküşü hızlandıkça, Kadim’in çocukluğunda gördüğü yoksulluktan beterini görecek olan çok). Peki neydi bu zorluklar?
Bir sonraki yazımda, Kadim Bey’in yaşam öyküsünü ve “Yoksulluk yok” derken ne anlatmaya çalıştığını, AKP karşıtı olan mahallelilerin bile onu niye sevip saydığı meselesine bağlayacağım.
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34
- Amerika, daha da sağa 20 Temmuz 2024 04:51
- Irkçılık, sembollerin dili ve masumiyet 06 Temmuz 2024 04:34
- Hindu sağı: Bir adım geri 22 Haziran 2024 04:20
- Amerikan öğrenci hareketi dönüm noktasında 08 Haziran 2024 04:59
- Aranjuez ve Deniz 25 Mayıs 2024 04:45