‘Kriz’ ekonomik mi, siyasal mı?

Fotoğraf: DHA
Ekonomik krizin giderek derinleştiği günlerden geçiyoruz. Milyonların ‘derin yoksulluk’ aşamasından ‘sürekli açlık’ düzeyine gerileyişinin üzerinden hayli zaman geçti. Durumun Cumhur İttifakı eliyle düzeltilebileceğine olan güvensizlik, artık iktidara yakın isimlerce de dile getiriliyor. Plansız ve bütünü görmekten yoksun ekonomik çözüm paketlerinin krizi daha da derinleştirdiği, gelir dağılımındaki adaletsizliği zirveye çıkardığı bu süreçte, ana akım muhalefetin de gündemi ekonomik kriz. Oysa ekonomi alanından gelen sayısal veri bile bize yaşananın salt bir ekonomik kriz olmadığını, çok boyutlu bir siyasal krizin içinden geçtiğimizi gösteriyor.
* * *
Türkiye’de geride kalan 20 yıl boyunca hiç eksilmeyen popülist siyasete son 10 yılda eklenen otoriterlik, sistemin yapısında önemli değişiklikler yarattı. Özellikle ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ denilen ‘Ben yaptım oldu!’ döneminde, daha önce aklımıza gelmeyen yaklaşım ve uygulamalar sosyal ve siyasal yaşama dayatıldı: On binlerce yöneticisi tutuklanan HDP kapatılmadan yok edilmek istendi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Toplum Mühendisliği Başkanlığına dönüştü, Cumhurbaşkanlığına bağlı İletişim Başkanlığı adıyla bir propaganda aygıtı kuruldu, şiddet güncel hayatımızın ayrılmaz parçası oldu, göçmen nefreti üzerinden oy devşirmek için bir parti kuruldu, bol keseden dağıtılan araç çakar lambası izinleriyle trafikte bile ayrımcılık yapıldı.
Hem yönetsel tercihlerin büyük rol oynadığı içinden geçtiğimiz ekonomik kriz hem de iktidar bloku içindeki kırılmalardan kaynaklanan itiraflar nedeniyle artık herkes ne olduğunun farkında. Ancak kamuoyu yoklamalarında, bu yüksek yoğunluklu karmaşaya rağmen, Cumhur İttifakı bileşenlerine oy vereceğini belirtenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. Oy oranlarında ciddi düşüşler gözlense de, iktidara verilen destek düzeyi, nefes aldırmayan bir yüksek enflasyon altında ayakta kalmaya çalışan emekçilerden, olup biteni anlamaya çalışan kanaat önderlerine kadar geniş bir kesimde hayret uyandırmaya devam ediyor.
* * *
Siyasal iktidarın aldığı desteğin sürmesine ilişkin yapılan yorumları üç grupta toplamak mümkün. Bunlardan birincisinin odağında ‘Organize kayırmacılık’ yer alıyor. Yapılan değerlendirmelerde, 20 yılı aşan bir süredir kaynak kullanımına egemen olan iktidarın yerellerde ve kurumlarda oluşturduğu ve toplumun diğer kesimleri aleyhine geliştirdiği destek ve kayırma mekanizmalarının yarattığı ‘çıkar ilişkileri,’ bahsi geçen oy oranının gerekçesi olarak tanımlanıyor. Bu yaklaşıma göre, ilmek ilmek örülen bir çıkar ağı toplumun belli bir kesimini zenginleştirdi. Zenginleşen ve “Kaybedecek çok şeyi olan” bu kategori için Cumhur İttifakı iktidarının sürmesi hayati bir mesele. Kesintiye hiç uğramadan verilmeye devam edilen pazarlıksız ihalelere, kimler için çıkarıldığı bilinen mahalle bekçisi kadrolarına, iktidar belediyelerinde taşeron pozisyonlardan kalıcı kadrolara uzanan kariyer öykülerine, malum partinin il teşkilatından gelen telefonların iş bitiriciliğindeki sürekliliğe bakıldığında bu değerlendirmenin haklılık payı yüksek.
Diğer bir açıklama hattının temel vurgusu, Adalet ve Kalkınma Partili yıllarda dindar kesimin elde ettiği hakların kesintiye uğrayacağına olan inanç. Uzun döneme yayılmış ve kitlelerin en geri yanlarına hitap ederek kendini var etmiş bir iktidarın ürettiği kutuplaştırıcı ortamda, bu nedenle endişelenenlerin sayısı az değil. Bir iktidar değişiminde başörtüsüyle kamu kurumlarına giremeyeceğinden ve dini inancı nedeniyle işini-ekmeğini kaybedeceğinden endişe duyan bir kesim mevcut.
Üçüncü gruptaki değerlendirmelerde, Kürt meselesinin tarihsel gelişimini “terör” kavramı içine hapseden ve buradan türetilen bir milliyetçilikten üretilen tepkilerin altı çiziliyor. Dinmeyen bir tehdit tarifi üzerinde yükselen ve etki düzeyi yüksek bu boyutun da oy veren bir kesim için önemli olduğu vurgulanıyor.
Bunlara, Türkiye’nin uluslararası alanda lider bir ülke olduğuna, uzaya gitmek üzere hazırlandığına, aslında “Lozan’ın gizli maddeleri”nin ülkeyi kötürüm ettiğine, Karadeniz’deki doğal gazın bugün yarın evlere gireceğine, ülke düşmanları tarafından geri doldurulan petrol yataklarının varlığına inananlar da eklendiğinde kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını anlamak zor değil.
Anlaması zor olan böylesi çok katmanlı soru ve sorunlara rağmen muhalefet ekseninin ekonomik krize daraltılmış olması.
* * *
Ülkenin güncel ve en yakıcı sorununun ekonomik kriz olduğu bir gerçeklik. Ancak siyasal mücadeleyi salt ekonomik alana daraltmak, muhalefeti zor durumda bırakma potansiyeli olan hayli riskli bir tercih. İktidar tarafından seçim öncesinde sağlanabilecek göreli ve kısa süreli bir ferahlama, ekonomik krize endeksli muhalefet tercihini bozguna uğratabilir. Bu yüzden siyasal sistemin yapısal sorunlarına odaklanan ve sınıf eksenli adaletsizliklerini öne çıkaran muhalif bir çizginin oluşturulması büyük önem taşıyor.
Evrensel'i Takip Et