Türk sinemasının tarihini, gayriresmi tarihini yazmak (2)
Agah Özgüç | Fotoğraf: Kadir İncesu
Türk sinema tarihi üzerine yazmak, araştırmalar yapmak bilgi ve belge eksikliği nedeniyle oldukça güçtür. Başlangıcından itibaren belgesi olmayan sinemamızın, yazarı da araştırmacısı da olması gerektiği kadar olamamıştır. Buna bir de belge biriktirme geleneğinin eksikliği eklendiğinde, -tıpkı yıllarca yapılan Yeşilçam sineması gibi- karanlıkta el yordamıyla, kişisel çabalarla tarih yazma güçlüğü ortaya çıkmaktadır. Yeterli yazılı belge, araştırma olmaması, tanıklıkların kayda geçmemesi, arşivlerin tutulmaması, anıların yazılmaması, var olan belgelerin kişisel arşivlerde bulunması, araştırmacıların, tarihçilerin, akademisyenlerin kullanımına açık olmaması bilimsel araştırmaları daha da güçleştiren bir durum oluşturmaktadır. Yeterli olmayan az sayıdaki belgeye ulaşmaktaki güçlük, kaynakların ve kişisel çabaların yetersizliği birçok olumsuzluğu da beraberinde getirir. Zaman içinde, belgeye dayanmayan kulaktan dolma bilgiler, aynı kaynaktan çoğaltılan eksik ya da yanlış bilgiler genel doğrulara dönüşür.
Sinemamızın kendiliğinden, karanlıkta el yordamıyla, deneme yanılma yöntemiyle oluşması-gelişmesi yapılacak araştırmalar kadar, yorumlamayı da güçleştirmektedir. Başlangıcından bu yana belli bir kuramsal desteğin olmaması, eleştirel katkıdan, destekten çok devletin ve kültür çevrelerinin olumsuz yaklaşımları, köstekleri de (sansür, baskı, küçümseme vb.) sinemamızın gelişmesine olumsuz etki yaptığı gibi, bugün değerlendirmelere, yorumlamalara kolaylık getirebilecek doğru kurumsallaşmayı, sektör olabilmeyi de olumsuz etkilemiştir.
Bilgi eksikliğinden, var olan eksik ya da yanlış bilgilerin çoğaltılmasından, kişisel nedenlerle yok saymaya, görmezden gelmeye, çarpıtmaya yönelik metinler üretmekten kaynaklanan yanılgılar zincirinin her yeni yayımlanan kitapta, metinde sürdüğünü görüyoruz.
“İlk” ve önemli çalışmalar, kitaplar, metinler ürettiğini söyleyen araştırmacı arkadaşlarımızın, akademisyenlerin, tarih yazıcıların, sinema üzerine fikir üretenlerin sinemacılara ve “sahici” belgelere ulaşmaları zor değil.
Yaptığımız çalışmalara, kitaplara, metinlere, söyleşilere son yılların reyting kaygılı televizyon kültürünün bir dayatması olan “ilk kez”, “ilk çalışma”, “ilk adım” gibi tanımlamalardan, kibirden vazgeçip, bizden önce üretilenleri yok saymadan, yapılan çalışmaların bir halkası olma mütevazılığıyla, bilginin bir iktidar aracı değil bir paylaşım aracı olması gerektiği bilinciyle sürdürebilirsek çalışmalarımızı, binanın üstüne bir tuğla daha eklemiş oluruz.
Eksik bilgiyle yanılgılara düşebileceğimiz, yanlış bilgilerin çoğaltılmasına neden olabileceğimiz gibi, bizden önce yapılan çalışmalar karşımıza dikildiğinde güç durumda da kalabiliriz. Tıpkı “Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler” kitabım yayımlandıktan kısa bir süre sonra, günlük bir gazetenin, “yazarının” o günlerdeki bir milyonluk satışına güvenerek ve bir eksik bir fazla kitapta yer alan aynı isimleri bulup “ilk kez” konuştuklarını söyleyerek “Unutulan Yıldızlar” başlığıyla tefrika edilmesi örneğinde olduğu gibi; (Oyunculardan gelen “biz unutulmadık” tepkisi üzerine “Unutulmayan Yıldızlar” başlığıyla yayımlayan birinin olması örneğinde olduğu gibi (Aynı kişi daha sonra yaptığı TV programlarında reyting uğruna, sınıf atlama sevdasıyla ve kimi kimle tartıştırsam da gazeteme manşet olsam diye insan harcamayı sürdürmüştü)…
“Fikir hırsızı” eleştirisine önce kitabından haberim yok, sonra yayın yönetmeni istedi vb. gibi gerekçelerle kendini savunmaya çalışmasına gerekli yanıtları versem de şan şöhret, banka hesabının, mal varlığının çoğalması, yaşam biçiminin değişmesi bir yana, ne yazık ki bazı kifayetsizler için bugün de “Bulunmaz Hint kumaşı” olarak görülmesi, “Yüksek değerlerden” sayılması, “cilalı imaj çağı”na da kendi kifayetsizliğini cilayla kapatma çabasına uygun denebilir.
Örneğin Atilla Dorsay’ın 1997’de yayımlanan “Sümbül Sokağının Tutsak Kadını”, Giovanni Scognamillo’nun 2005’te yayımlanan “Türk Sinemasında Şener Şen” ve başka araştırmacıların çalışmalarıyla örnekleri çoğaltmak mümkün… Daha sonra yayımlanan benzer portre çalışmalarımızın ön sözüne “Bu kitap bir ilk adımdır” benzeri cümleler eklemek ne o çalışmaya ne bize ne de yazanına bir şey katar.
SÖZLÜ TARİH VE SÖYLEŞİ GELENEĞİ
Sinema yazını, sinema tarihi alanında Nijat Özön’den Giovanni Scognamillo’ya, Rekin Teksoy’dan Burçak Evren’e, Agah Özgüç’e, Atilla Dorsay’a, Taner Ay’dan bu satırların yazarına, Kaya Özkaracalar’dan, Ali Özuyar’a, Alican Sekmeç’e kadar sinemamızın tarihi üzerine çalışmalar yapan yazar-araştırmacı ve akademisyenler; oyuncular, yönetmenler, senaristler, yapımcılar gibi birçok alanda değerli çalışmalar üreten onlarca isim oldu.
Özellikle son yıllarda bu alanda da üretim artmış, akademisyeninden öğrenci genç arkadaşlarımıza kadar yeni yeni isimler eklenmiştir sinema üzerine fikir üretenler arasına. Kıskançlıkla, kibirle, hırsla, bencillikle, dedikoduyla değil fakat paylaşımla eksik ya da yanlış bilgiden kurtulabiliriz.
Söyleşi geleneğini sürdürerek sözlü tarih çalışmalarımı çoğalttığımda öncülüm, ustam olan ve daha çok sinema tarihi üzerine çalışan Nijat Özön, Giovanni Scognamillo, Rekin Teksoy ve Burçak Evren’in çalışmalarından, yazın alanlarından farklı bir alan oluşturmuştum kendime. Kendi dilim ve üslubumla dergilerde yazmayı, kitaplar üretmeyi sürdürüyordum.
En önemli şansım, yazılarımın yaygınlaşması ve çok okunuyor olmasının nedeni Leman grubunun Metin Üstündağ’ın yayın yönetmenliğinde çıkardığı ve döneminin en çok satan dergisi “Öküz’de yazıyor olmamdı.
Metin Üstündağ söyleşilerimi “Artizler Kahvesi” başlığıyla “Öküz”de yayımlamak istediğinde önümde yeni bir yol açılmıştı; 52 hafta ve 1 ay yazmıştım “Öküz”de. Dergiden ayrıldığımda yazı kadrosuna Agah Özgüç ve Osman Cavcı katılmıştı.
AGAH ÖZGÜÇ
Bize bıraktığı en önemli çalışması olan “Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü”ne ekler yaparak, yeni ciltlerle tamamlamış olan, “Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi” çalışmasını genişletip, güncelleyip yayımlayan, “100 Filmde Başlangıcından Günümüze Türk Sineması”, “Türk Film Yapımcıları Sözlüğü”, “Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü”, “ Türlerle Türk Sineması”, ve “ Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” gibi çok önemli çalışmaları kitaplaştıran Agah Özgüç ağabey de 2010 sonrasında daha önce yazdığı “Türk Sinemasında İntiharlar ve Cinayetler Dosyası”, “Bir Sinema Günlüğünden Aykırı Notlar”, vb. kitaplarında olduğu gibi yeniden Yeşilçam’ın gayriresmi tarihini yazmaya yöneldi. Bu dönemin ürünleri arasında “Türk Sineması’nın Marjinalleri ve Orjinalleri”, “Türk Sineması’nda Yeşilçam Aşkları” gibi kitaplar var.
Not: Haftaya devam edeceğiz…
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04