18 Temmuz 2022 05:00

Ferdinand, büyük yurttaş

Dr. Ekrem Karakaya’nın öldürülmesini protesto eden sağlık emekçileri

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Onca şiddetin ortasında bir çocuk kitabı düştü aklıma. “Küçük Prens” ne kadar çocuk kitabıysa, bu kitap da o kadar çocuk kitabı işte... Munro Leaf’in barışçıl boğası Ferdinand... İspanya İç Savaşı başlamadan kısa bir süre önce insanlara şiddetsizliği hatırlatan, koskoca bir arenanın saygısını dövüşerek değil, dövüşmediği için kazanan ama sonra Franco’nun milislerince tutulduğu yer basılıp şiddetle katledilen boğa... Öyküde mutlu son olsa da... Bizler de bu topraklarda daha birkaç yıl önce bir başka Ferdinand’ın öyküsünü izlemiştik canını denize atıp kurtaran, sonra da Rize’den Trabzon’a yüzüp inadıyla hepimizin saygısını kazanan. Iris Murdoch tiranlara dair bir tespit yapar, sanatı neden sevmediklerine dair. Çünkü, der, tiranlar bulanıklaştırmaya çalışırken sanat berraklaştırır. O nedenle bu “çocuk” öyküsü de Franco tarafından yasaklanır, Hitler tarafından yakılır.

Çok değil bundan dört yıl önce bir bayram günü kendisini denize atıp millerce yüzerek azmiyle hepimizin saygısını kazanabiliyordu bir başka Ferdinand. Dört yılda ne değişti de her yanımız şiddete kesti, bu kadar şiddeti nasıl biriktirdik diye sormayacağım. Hayatın her alanında ayrımcılık, ötekini hissetmek değil nefret beslemek, düşmanlaştırmak olağan kılınmaya çalışılırken nerede biriktiğini sormak anlamsız. İnsanları cinsiyetçi şiddetten korumak üzere oluşturulmuş bir sözleşmeyi, İstanbul Sözleşmesi’ni şeytanlaştıran günlerde her gün sayısız kadın, çocuk, eşcinsel, trans şiddetle yüz yüzeyken, bizi toplum için sağlık üreten özneler değil de insanlıktan çıkarıp nesneleştiren gözünü kâr bürümüş bu sağlık sisteminde şiddetin alıp başını gitmesi de şaşırtmıyor elbet ama hepimizde dehşet duygusu yaratıyor. Kendimizi en çok güvende hissetmemiz beklenen o ev içlerinin tekinsizliğinden, hep birlikte sağlık bulmaya gidip güvendiğimiz sağlık ortamlarını da tekinsiz kılan şiddete savrulmak tam da istenen bulanıklaşmaya hizmet ediyor. Bulanık görme nasıl bizi güvenle hareket etmekten alıkoyarsa, bulanık, belirsiz günler de koskoca bir toplumu felç ediyor.

Bu belirsizlik salgınla birlikte alıp başını gitti ve yaratılmak istenen o boz bulanık günlerde şeffaflığa dair yapılan her iş, atılan her adım da düşmanca saldırıların hedefi oldu. Sağlığımızı da sağlık üretenlerin çalışma koşullarını da bulanıklaştıran kâr odaklı sağlık ticaretinin ardında yatan ve sağlık ortamlarımızı her gün daha tekinsiz kılan bu düzenin önüne katıp götürdüklerinde berraklaşma olmadan bu şiddet sarmalından kurtulabilmek pek mümkün görünmüyor.

İşe bulunduğumuz her yerde bulanıklaştırma girişimlerinin ardında yatan nedenleri sorgulayarak başlayabiliriz. Bu sorgulamalar bir çocuktan katil yaratanlar gibi hasta ve hasta yakınlarından katil yaratılma süreçlerini hep birlikte konuşacağımız ortamlarda yapılabilir. Hastane bahçelerini forum alanlarına dönüştürmek, birbirimizin derdini dinleyip, hissederek berraklaştırmak gerekiyor yaşadıklarımızı. Kapatıldığımız o daracık poliklinik odalarından çıkıp, öğle aralarımızda sağlığı üretenler olarak ekmeğimizi ortak ederek yalnızlaştırılmaya direnecek gücümüzle, o gücün bizleri sarıp sarmalamasıyla çoğalmayı denemeli.

Unutmayalım, Franco neredeyse yüz yıldır insanlığın yüz karasıysa, Ferdinand hâlâ adını başka boğalarda umutla yaşatabiliyor. “Civilon” olan adını “Large Civilian- Büyük Yurttaş” olarak anmamıza vesile olan ve şiddetin ortasında dahi dayanışma ve dostluğu anımsatan bir boğayla dünyayı berraklaştıran sanatçılara da her zamankinden çok ihtiyacımız var. Aşamadığımız bulanıklığı aşmakta onların desteği hepimize iyi gelecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa