İHD'nin 36. yıl mesajı
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/214516.jpg)
Gülseren Yoleri | Fotoğraf: Özlem Songül Abayoğlu/Evrensel
İnsan Hakları Derneği (İHD), 36. kuruluş yılı nedeniyle yayımladığı basın açıklamasında, 18 paragrafta, çeşitli insan hakları konularına ve sorunlarına değinmekte, ‘tavsiye ve talepte’ bulunmakta ve çözüm önermekte. Bilindiği gibi bugün insan hakları olarak 180’den fazla insan hakkından söz edebiliyoruz. Bu hakların 100’den fazlası medeni ve siyasi hak ve özgürlük, 80’den fazla sayıda da ekonomik, sosyal ve kültürel hak ile dayanışma haklarıdır. İnsan haklarının kaynağının hayat oluşu, hayatın statik değil dinamik oluşu, insan haklarının sürekli gelişmesine, yeni hak ve özgürlüklerin tanınmasına neden olmaktadır. Bu bir ‘enflasyon’ değil hayatın ve insan haklarının niteliğinin gerçeğidir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yaklaşık 70-80 haktan söz edilebilirdi. Yıl 1948’dir. İki yüzyıl önce de 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde en fazla 15-20 insan hakkında bahsedilebilirdi. Bugün, yıl 2022, 180’den fazla hak ve özgürlükten bahsediyoruz. İHD’nin çeşitli insan hakları konu ve sorunlarıyla ilgili tavsiye ve talepleri şöyle:
“1) Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için demokrasi ve insan hakları sorunlarını gerçek bir çatışma çözüm süreci ile çözmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi gerekmektedir. Bu sorunların başında Kürt sorunu gelmektedir. 2) Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. 3) İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. 4) Başta toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaşanan ihlaller olmak üzere diğer ayrımcılık türlerinin yol açtığı ihlallerin ve her türlü ayrımcılığa yol açan politikaların, pratiklerin ortadan kaldırılmasının son derece önemli olduğunu vurgulamak isteriz. 5) Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli bir kazanım olan ve toplumsal cinsiyet rollerini tanıyan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin önce tartışmaya açılarak, çeşitli dini referanslarla hareket edilip sözleşmeden çıkılması tam bir hukuksuzluk örneği ve antidemokratik uygulama olmuştur. 6) Avrupa Birliği’nin Kopenhag siyasi kriterleri olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları değerleri yerine otoriterliği getiren Ankara kriterlerine karşı olduğumuzu, AB sürecinin demokratikleşme süreci olması nedeni ile desteklediğimizi ve AB ile hükümete bu hususu bir kez daha hatırlatmak isteriz. 7) Türkiye’de 2019 yılında yapılan yerel seçimler göstermiştir ki demokrasi, insan hakları ve barıştan yana güçlü bir siyasi ve toplumsal muhalefet bulunmaktadır. Siyasi ve toplumsal muhalefetin en geniş tabanda demokrasi ve insan hakları ilkesinde birleşik mücadele yürütmesi halinde verilecek mücadele ile Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanabilir. 8) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi kendisini bağımsız ve tarafsız yargıda gösterir. Hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması olmadan adaletin yerini bulması mümkün değildir. 9) Rusya’nın, Ukrayna işgali ve devam eden savaş, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin yaşandığını göstermektedir. 10) Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi devlet içi çete yapılanmalarının tasfiye edilmemiş olmasıdır. (…) Bununla birlikte cezasızlık politikası ve kültürüne son verilerek, suç işleyen devlet görevlilerinin korunmasından vazgeçilmeli, OHAL döneminde çıkarılan özel yasalar geri alınmalıdır. 11) Otoriterleşme ile birlikte ekonomik ve sosyal haklardaki gerileme artarak devam etmektedir. (…) Ekonomik krizin giderek büyüyeceği belli iken daha fazla ekonomik ve sosyal hak mücadelesi verilmelidir. 12) İşkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden pratiklerde bilhassa OHAL’in ilanından sonra ciddi bir artış olduğu hak ihlalleri raporlarımızla belgelenmektedir. Benzer şekilde, zorla kaybedilme vakaları da tekrar yaşanmaya başlamıştır. (…) Cezasızlık politikasına son verilerek etkili, kapsamlı ve bağımsız idari ve adli soruşturmalar yürütülmelidir. 13) İHD 36 yıl önce çocukları hapishanelerde işkenceye ve kötü muameleye uğrayan annelerin çabaları ile kurulmuştur. Bugün gelinen aşamada TMK kullanılarak ayırımcı ve ötekileştirici bir infaz rejimi oluşturulmuş durumdadır. Hapishanelerde siyasi mahpusların infazı tecrit koşullarında yapılarak tüm mahpuslar bakımından zorla ayakta sayım, kelepçeli muayene, çıplak arama dayatması, kamera ile yaşam alanlarının izlenmesi, zorunlu sevk ve sürgün, yakınlarından uzakta bir hapishanede tutulma, iletişim ve haberleşme kısıtlamaları ve yasaklamaları, itiraz ve hak arama süreçlerinde işkence ve kötü muamele uygulamalarına varan davranışlarla karşılaşma halini yaşamaktadır. İmralı Hapishanesindeki katı tecrit ise halen hukuka aykırı disiplin cezaları ile sürdürülmektedir. Tecrit aynı zamanda yeni bir barış sürecinin de önünü tıkamaktadır. (...) Hapishanelerdeki ağır hasta mahpusların sayısı giderek artmış ve tespit edebildiğimiz kadarı ile 650’yi geçmiştir. Kürt kadın siyasetçi Aysel Tuğluk’un ağır hastalığına rağmen, tahliye edilmemesi ayırımcılığın ulaştığı boyutları göstermektedir. Ağır hasta mahpuslara yönelik çürütme politikası onların ölümüne sebep olmakta, siyasi iktidar bu durumu ağır insan hakkı ihlali olarak görmemektedir. 14) Siyasi iktidar, darbe girişiminin bastırılmasına rağmen ilan ettiği OHAL’i 2 yıl uygulamış ardından 7145 sayılı Yasa ile 31 Temmuz 2018 tarihinden itibaren OHAL’i adeta 3 yıllığına uzatmıştır. OHAL sürecinde KHK’lerle işinden ihraç edilenlerin yaşadığı çalışma hakkı, sağlık hakkı, seyahat hakkı vb. ile ilgili sorunlar devam etmektedir. OHAL işlemlerini incelemek üzere kurulan komisyonun ihlalleri gidermede etkili olmadığı, bu komisyon kararlarına karşı açılan davaları görmek üzere kurulan Ankara İdare Mahkemelerinin etkili olmadığı anlaşılmıştır. OHAL’in etkilerinin silinmesi için başta OHAL ihraçları olmak üzere tüm haksız ve hukuksuz uygulamaların geri alınması ve mevzuatın gözden geçirilerek normalleşmeye geçilmelidir.
15) OHAL sonrası dönemde örgütlenme, toplantı ve gösteri haklarına ilişkin yasaklamalar ve bu haklarını kullanmak isteyenlere yönelik ihlallerde maalesef artış devam etmektedir. 16) Covid-19 salgını dünyada ve Türkiye’de insan hakları ihlallerinin artmasına sebep olmuş, çatışan haklar bahane edilerek temel hakların sınırlandırılmasında otoriter yönetimlere fırsatlar vermiştir. İnsan hakları savunucuları olarak ekonomik ve sosyal haklar başta olmak üzere, ekolojik çevrede yaşama hakkının yaşama hakkı kadar önemli olduğu bilinci ile savunuculuk yapılması gerektiğini ortaya koymuştur.
17) Küresel iklim krizinin sebep olduğu ekolojik yıkıma ek olarak, Türkiye’deki plansız kentleşme, doğal çevrenin maden sahalarına açılması, HES ve baraj yapımı, insan eliyle gerçekleştirildiği izlenimi veren orman yangınları nedeniyle doğanın tahrip edilmesine devam edilmektedir. İHD olarak, doğanın korunmasının temel bir insan hakkı olduğunu bir kez daha belirtmek isteriz.
18) İnsan hakları savunucuları üzerindeki yargı yolu ile baskı politikasına son verilmelidir.”
İyi ki İHD var!
Evrensel'i Takip Et