22 Temmuz 2022 04:57

Tahran zirvesinde Erdoğan, Türkiye’yi suçlayan bildirgenin altına imza attı!

Tahran zirvesi

Fotoğraf: Mustafa Karnacı/AA

Paylaş

Rusya, Türkiye ve İran arasında Tahran’da yapılan üçlü zirvenin, zirve sırasında yapılan açıklamalar ve zirve sonrasında yayımlanan 16 maddelik sonuç bildirgesiyle “üçlü zirve”lerin en çok konuşulanı, en çok açıklamanın yapıldığı zirve olduğunu söylemek herhalde abartı olmaz.

Ama bu tür zirvelerde çok konuşmayı, çok açıklama yapılmasını, uzun sonuç bildirgeleri yayımlanmasını, sorunların çözülmesi için önemli adımlar atıldığı, tarafların görüşülen konularda bir anlaşmaya vardıklarının değil varamadıklarının işareti olarak görmek daha doğru bir yaklaşım olur.

Bu açıdan bakıldığında, “Tahran zirvesi”nde Suriye sorununun çözümünde az çok belirleyici bir adım atılacağını gösteren bir işaret görülmedi.

Tahran zirvesi Astana görüşmeleri etrafında yapılan 7’nci zirve ama gündemin konuları azalmış değil, tersine çoğalmış görünüyor. Nitekim Putin zirve için, “Bugün, Suriye’deki durumu istikrara kavuşturmaya ilişkin güncel sorunları somut ve ciddi biçimde tartışmayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Zira gerçekten de çok sayıda sorun birikti” diyerek sorunların çoğaldığını itiraf ediyor.

KUZEY SURİYE’YE OPERASYONA ‘YEŞİL IŞIK’ İSTENİYORDU

Ayrıntıları bir yana bırakırsak Erdoğan’ın Tahran zirvesinden en somut beklentisi Suriye’ye yönelik bir askeri operasyona Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya’nın yeşil ışık yakmasıydı!

Nitekim yandaş medyada yer alan haberler bayramdan hemen sonra bu operasyonun başlatılması için bütün hazırlıkların yapıldığı biçimindeydi.

Ne var ki, Erdoğan’ın operasyonla ilgili açıklamalarından kısa süre sonra gerek Rusya ve İran gerekse ABD, böyle bir operasyonun Suriye’deki durumu daha da kötüleştireceğini belirterek açıkça ve sert ifadelerle operasyona karşı çıkmışlardı. Dahası Erdoğan’ın açıklaması sonrasında İran ve Suriye Halep’in doğusu ve Tel Rıfat’taki birliklerini güçlendirmek için bölgeye yeni birlikler sevk etmişti. Ancak Erdoğan, zirve öncesinde yaptığı açıklamada, “Milli güvenliğimize kasteden şer odaklarını Suriye’den söküp atmakta kararlıyız. Astana garantörleri olarak Rusya Federasyonu ve İran’dan beklentimiz, bu mücadelede Türkiye’ye destek olmalarıdır” diyerek konuyu zirveye de taşıyacağını göstermişti.

Ancak ne sonuç bildirgesinde ne de diğer açıklamalarda Kuzey Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon için Türkiye’ye “yeşil ışık” yakıldığına dair doğrudan ya da dolaylı bir ifade yok. Ne var ki, uçaktaki gazetecilerin sorduğu bir soru üzerine Erdoğan böyle bir operasyonun her an başlayabileceğini söyledi.

PUTİN VE REİSİ ERDOĞAN’A KARŞI BİRLİKTE DAVRANIYOR

Zirve sırasındaki görüşmelerden önce ya da sonra yapılan açıklamalara ve sonuç bildirgesine bakıldığında, Reisi ile Putin’in başlıca konularda tam görüş birliğinde oldukları anlaşılmaktadır. ABD’nin hedefe konulduğu açıklamalarında bile Putin ve Reisi’nin Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirdikleri anlaşılmaktadır.

Putin, Rusya’nın tutumunu açıklarken, “Rusya, temel ilkelere sıkı bağlılık içinde hareket ediyor. Bu ilkeler, Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne koşulsuz saygı” derken Esad rejimi etrafında “Suriye’nin egemenliği ve birliğine koşulsuz saygı” istemektedir. Ki, burada açıkça Türkiye’nin Esad rejimine saygı göstermesi istenmektedir.

Reisi ise daha açık konuşuyor. “Tüm yabancı güçler Suriye’den ayrılmalı. Suriye’nin toprak bütünlüğü ile milli egemenliğinin korunması ve bölge ülkeler arasında siyasi çözümün sağlanması gerektiğini vurguluyoruz” derken Reisi burada “Tüm yabancı güçler” olarak ABD ve Türkiye’yi kastetmektedir. Çünkü Rusya ve İran’ı Suriye hükümeti davet ettiği için onlar Suriye’deki “yabancı güç” sayılmıyor. Türkiye ve ABD ise; Suriye hükümetine rağmen Suriye topraklarında asker bulundurdukları için işgalci olarak görülüyor. Sadece Suriye değil Rusya ve İran da böyle görüyor Türkiye’yi!

Rusya ve İran’ın bu görüşü bildirgeye de yansımış.

Örneğin bildirgenin 7’nci maddesinde, …Sahada sükunetin sağlanması için İdlip’le ilgili bütün anlaşmaların tam olarak uygulanması gerektiğinin altını çizmişlerdir” denilerek bölgede terörist grupları silahsızlandırma sorumluluğunu üstlenen Türkiye’nin sorumluluğunu yerine getirmediği, adı anılmadan ama açıkça vurgulanmaktadır.

Bildirgenin 11. maddesi ise sığınmacılara ayrılmış. Sığınmacıların ve ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilerin... Suriye’deki asıl ikamet yerlerine güvenli ve gönüllü geri dönüşlerinin kolaylaştırılmasının gerekliliğinin altını çizmişlerdir” denilerek Erdoğan’ın sığınmacıları Suriye topraklarında Türkiye’nin de uzaktan ya da yakından kontrolündeki belirli bir bölgeye yerleştirilerek nüfus mühendisliği planına açıkça karşı çıkılmıştır.

Böylece Putin ve Reisi, Erdoğan’a, Türkiye’yi işgalci gören ve askerlerini Suriye’den çekmesini isteyen bildirgenin 7’inci maddesi gibi sığınmacıların Suriye’ye yerleştirilmesinde Erdoğan’ın planını da çöpe atan 11’ci maddesinin altına da imza attırmayı başarmıştır.

ZAHO’YA SALDIRININ ARKASINDAN TSK ÇIKARSA...

Açıklamalar dışında Putin’le başka bir anlaşma yapılarak Suriye’ye operasyon için “yeşil ışık” alındı mı, yoksa Erdoğan “Nasıl olsa üç beş gün sonra unutulur, ben şimdi gündemi kurtarayım” diyerek mi “Suriye’ye her an operasyon başlatabiliriz” dedi bunu bilmiyoruz. Ama şu bir gerçek ki, toplam açısından bakıldığında Türkiye’nin Suriye politikası artık savunulamaz hale gelmiştir. Çünkü Tahran zirvesinin sonuç bildirgesinin altına imza atılması Türkiye’nin kendi politikalarını reddeden bir bildirgenin altına imza atması anlamına gelmektedir.

Tahran zirvesiyle doğrudan ilgisi olmasa da önceki gün Zaho’da top atışıyla yapılan bir saldırı sonucu 3’ü çocuk 3’ü kadın 9 kişinin hayatının kaybetmesi ve 23 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıyla ilgili Irak Hükümeti Türkiye’yi suçladı. BM’ye başvurdu. Irak’ta yas ilan edildi. TSK’nin askeri güçlerinin Irak topraklarından çekilmesi istendi. Şii Lider Mukteda Sadr, Irak hükümetine çağrıda bulunarak Türkiye ile diplomatik ilişkilerin azaltılması, iki ülke arasında uçuşların durdurulması ve sınır kapılarının kapatılmasını, Türkiye ile güvenlik anlaşmasının iptal edilmesini istedi.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı saldırıdan Türkiye’nin sorumlu olmadığını belirterek faillerin bulunması için araştırma yapılmasını istedi.

Eğer bu saldırının arkasından TSK çıkarsa, Türkiye-Irak ilişkilerinin de yeni bir kriz olarak gündeme geleceği, komşularla sorunları askeri yöntemlerle çözme tutumunun ülkenin başını nasıl ve ne kadar kolay belaya soktuğunu bir kez daha göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa