Geçmişi olan adam!
Görsel Gray Man filminin afişinden alınmıştır.
Bu satırların yazarına göre ana akım sinemada hayli zamandır mevzu filmlere geldiğinde “gök kubbe altında söylenmedik söz kalmadı”. Yalnızca geçmişte söylenmiş sözlerin (Top Gun, Jurassic Park, Candyman, Nightmare Alley, Ghostbusters…) yeniden ısıtılıp başka türlü söylendiği değil, farklı farklı sözlerin aranje edildiği bir dönem bu. Ana akımda, başka bir filmi hatırlamadan seyir deneyimi yaşamak neredeyse imkansız.
Burada referans tanımı önemli. Çünkü bir zamanlar türün başka filmlerine saygı duruşunda bulunulurdu. Artık en iyi örneklerinden karma yapılıyor. Belirli temaların farklı versiyonlarını izliyor/ okuyormuş gibi hissediyoruz çoğu zaman. Misal şu sıralarda Netflix’te gösterimi devam eden “Gray Man” isimli film. Metin olarak Robert Ludlum’un Jason Bourne serisi ile Ian Fleming’ın James Bond’undan aranje bir karakter yaratmış kaynaklık eden aynı adlı kitabın yazarı Mark Greaney. Bu karakterlerin sahip olduğu meziyetleri John Wick serisine yükseltip; güzel bir kadın, nedensizce kötü bir karakter takviyesi de yaparsanız işlem tamam. Geriye Avengers dahil Marvel filmlerini bilgisayar oyunu seviyesine çıkartan Russo kardeşleri (Anthony ve Joe) yönetmen koltuğuna oturtmak kalır.
“Gray Man”, kötülerin motivasyonunu bir türlü anlayamadığımız, haliyle hikayesinin hiçbir anına ikna olamadığımız ama yönetmenlerinin mahareti nedeniyle aksiyon sahnelerini (özellikle Prag bölümü) “keşke sinema görseydik” diye izlediğimiz bir yapım. Kahramanımız küçük yaşta cezaevine düşmüştür. 2003 yılında açılan hikayede, CIA adına çalışan bir Fitzroy ona hapisten çıkması karşılığında tetikçi olma teklifinde bulunur. 2021 yılına sıçrarız ve Bankonk’ta bir operasyonda karşımıza Six (çünkü 007 alınmış) olarak çıkar o genç çocuk. Fakat hedefindeki kişi, ona hem çok özel bir bilgiyi verir hem de yaptığı işi sorgulamasına neden olur. Six, operasyonu birlikte yürüttüğü Dani Miranda ile kendi teşkilatının hedefi haline gelir. Teşkilatın başı ise pis işlerini yaptırdığı Lloyd Hansen’i devreye sokar.
Llyoyd amaca ulaşmak için her yolu mubah gören biridir ve haliyle kan gövdeyi götürür. Tabii ki işin içine masum bir çocuk da girecektir ki, o kadar insan öldürmenin bir meşruiyeti olsun. Oysa saf aksiyonla bezeli John Wick için gerekçe son derece basitti: “Köpeğimi öldürdünüz”! John Wick filmini anıyorum çünkü “Gray Man”in kimi yerleri fazlasıyla bu yapımı andırıyor. Ama ilki saf bir aksiyonun peşinde koşarken, ikincisi bunu anlamlandırmaya da çalışıyor. Hal böyle olunca daha çok Jason Bourne serisine meylediyor, o zaman da inandırıcılık sorunu yaşıyor. Jason Bourne serisinin ilk filmi “Geçmişi Olmayan Adam” adıyla gösterilmişti sinemalarımızda. “Gray Man”in kahramanı Six’in bir geçmişi var ama pek işlevli hale gelemiyor maalesef. Bu kadar çok aksiyon karakterinden bahsedip Rambo’yu anmamak olmaz. Açıkçası ben yakıştırmak istemiyordum ama evde filmi izlerken yan kanepeden göz ucuyla bakan ve bu türü pek de sevmeyen arkadaşımın “ne bu ya Rambo gibi” demesinden sonra mecburuz adını anmaya efsaneyi!
Bir noktanın altını çizelim. Filmlerdeki inandırıcılık meselesi, gerçek hayattaki karşılıklarıyla ilgili değildir. Kendi evrenindeki inandırıcılığıdır söz konusu olan. Örneğin Terminatör’ün, Yıldız Savaşları’nın gerçek olmasının bir önemi yoktur seyirci için, kendi içinde inandırıcı bir evren varsa yeterlidir. Seyirci inanmaya hazırdır sinemayla kurduğu ilişkide. Seyirci bu kadar hazırken, ikna edicilik sorunları yaşamak ise tam bir yaratıcılık zaafıdır. İşte “Gray Man” bundan fazlasıyla mustarip.
Joe Russo, Christopher Markus ve Stephen McFeely üçlüsünün kaleme aldığı senaryo hiçbir karakterin motivasyonu konusunda ikna edici bir alan açamıyor. Belki geçmişinden dolayı birazcık Six. Ama ne kötü adam Lloyd Hansen’in, ne Dani Miranda’nın ne CIA yöneticisi Carmichael’in neyi niye yaptığına ikna oluyoruz. Hal böyle olunca türün olmazsa olmazı entrika etkisini yitiriyor. Seyirciyi içine alamıyor. Geriye yukarıda da değindiğim gibi “keşke sinemada görseydik” dediğimiz pür bir aksiyon kalıyor maalesef.
Ryan Gosling, Chris Evans, Ana de Armas, Billy Bob Thornton, Jessica Henwick gibi şöhretli oyuncuları bir araya getirmek zor. Ama zor olduğu kadar da onların egolarını tatmin edecek alan açmak gerek. Bence Ryan Gosling bu türe pek yakışmıyor. Chris Evans kötü adam olmak için fazla beyaz! O yüzden abartıyor. İlle de kötü karakter oynayacaksa, borsacı, politikacı falan olabilir belki. Ana de Armas zaten aksiyon için yaratılmış ama yanlış kişilerin arasında kalmış gibi. Diğer ikisi ise kendilerine açılan alanı değerlendiriyorlar diyelim.
“Gray Man”, başta yönetmenleri ve oyuncu kadrosu olmak üzere çok şey vaat ediyor kağıt üstünde. Ama akılda kalıcı tek bir an bırakmadan bir çırpıda izlenip gidiyor. Amaç da bu zaten. O yüzden bu tadı arayanlar için ideal. Devamı da geliyormuş galiba. Sevenlerinin gözü aydın ne diyelim.
- Zamanı eğip bükmenin şehveti 21 Aralık 2024 04:15
- Uçucu bir peri masalı 02 Kasım 2024 04:15
- Altın Koza ve kronik festival problemleri 05 Ekim 2024 04:30
- Dibini görmeyen... 31 Ağustos 2024 04:25
- Silahlı kuvvetler sermayeye hükmetmeye yelteniyor! 10 Ağustos 2024 04:50
- ‘The Boys’ evreni nasıl kuruldu? 03 Ağustos 2024 04:15
- Roma’nın gurbet kuşları! 27 Temmuz 2024 04:25
- En güzeli uzaktan sevmek belki… 20 Temmuz 2024 04:42
- Analardır, adam eden adamı! 13 Temmuz 2024 04:40
- Amerika kimin rüyası? 06 Temmuz 2024 04:46
- Türkiye’nin film festivali rejimi 11 Mayıs 2024 04:15
- Müslüm’ün yapımcısından: Amy Winehouse! 04 Mayıs 2024 04:37