30 Temmuz 2022

Bir kazananın gözünden Türkiye: Kadim Bey’in hikayesi (II)

Fotoğraf: Hatice Yardım/Unsplash

Bir önceki yazımda, kısmen kurmaca, kısmen gerçek kişiler olan Kadim Bey ve komşularının Türkiye’yi nasıl gördüğünü anlatmaya başlamıştım.

Kısaca hatırlatacak olursak: Kadim Bey, müteahhitleşmeye varacak kadar zenginleşmiş bir usta. Milyonlarca dolarla oynuyor, Türkiye’de de yoksulluk olmadığını anlatıyor çevresindekilere. Gece gündüz resmi muhalefetin medyasını takip eden mahalleli, Kadim Bey’in anlattıklarına şaşırıyor. Ama saygısında, sevgisinde bir eksilme de olmuyor. Bir dizi yazıda, Türkiye’ye biraz Kadim Bey’in gözünden bakmayı, biraz da hükümeti hiç sevmeyen mahallelinin, Kadim Bey’i niye bu kadar sevdiğini irdelemeyi hedefliyorum.

Şimdi (önceki yazımda sorduğum) ikinci soruya – “Yoksulluk yok” ne demek? – verdiğim cevaba devam ediyorum: Kadim Bey, “yoksulluk yok” derken, şu anda etrafında gördüğü kişilerin, bir zamanlar kendi yaşadığı çileyi çekmediğini anlatmaya çalışıyor.

Kadim Bey, oldukça fakir bir aileden gelmiş. Babası inşaat işçisi. Üst orta sınıf ailelerin bile et tüketiminin sınırlı olduğu o çok eski zamanlarda, açlıkla az boğuşmamış. Daha küçücükken inşaatlarda (ve bunun birçok yan işkolunda) çırak olarak çalışmaya başlamış. Mahalleli onu, özellikle gençlik yıllarında, her türlü boş vakit faaliyetinden uzak durup, gecesini gündüzünü inşaata ayırmasıyla tanıyor. Bir yaşına kadar, her kazandığı kuruşu biriktirmiş. Sonradan kalfalığa, ardından ustalığa geçtiğinde, biraz daha büyük işler almaya başlamış. Titizliği, bir ailenin diğerine onu tavsiye etmesi, yaz kış demeden çalışmasıyla taçlandırılmış.

Kadim Bey, İslami referanslarla konuşmuyor. Cuma namazını kaçırmıyor ama, diğer namazları muntazam değil. İlk gençlik yıllarında, kendi köyünden biriyle, geleneksel bir evlilik yapmış. Mali durumunu iyice sağlamlaştırdıktan sonra, içkiden ve büyük paraların “erkek kısmı”na sunduğu zevklerden uzak durmayı bırakmış. Ancak bunlar, hiçbir zaman iş disiplinini etkileyecek noktaya gelmemiş.

Buradan (yine ilk yazımda sorduğum) birinci soruya, yani Kadim Bey’in niye bu kadar sevilip sayıldığına geliyoruz.

Kadim’in eşinin örtülü olması, onu kontrol altında tutarken kendisinin dünya nimetlerinden faydalanması ve sıkça hükümet ağzıyla konuşması, rahatsızlık yaratıyor tabii. Özellikle de görece daha Atatürkçü çevrelerde. Fakat (diğer özellikleriyle) resmi muhalefeti destekleyen kesimler tarafından bu kadar sahiplenilmesi, resmi muhalefet çevrelerinin hayat hakkında bildiği temel gerçekleri doğrulamasından. Nedir bu gerçekler? Mealen ve özetle:

“Normal koşullarda, çalışan kazanır. Evet, Türkiye şu anda –Erdoğan yüzünden– kötü bir dönem yaşıyor. Ama bakın onun öncesine. Ne güzeldi ülkemiz. Gariban bir kesim vardı elbette. Sonuçta yüzlerce yıl geri bıraktırılmış bir ülkeyiz. Yine de, bu garibanlardan canını dişine takan, eninde sonunda gün yüzü görüyordu.”

İşte Kadim Bey, bunun en güzel örneği. Hatta Kadim’in kardeşlerinden biri, hayata bu bakışı iyice haklı çıkarıyor. Gayet karmaşık bir kişilik olan bu kardeşin gerçek hikayesini anlatmaktansa, çoğunluğun onu nasıl gördüğünü özetleyeceğim şimdilik.

İnşaat sektöründe yükselen Kadim Bey’in aksine, kardeşi kendini sanata ve şiire vermiş. Düzenli bir aile hayatı kurmaktansa, o gönül macerasından öbürküne koşmuş. Ve sonuçta, Kadim dolarlarla oynarken, kendini aybaşı hesabı yaparken bulmuş. Yani Kadim’in kardeşi, taa Özal döneminden beri yerin dibine batırılan “memur zihniyeti”yle, zaten milletçe hiç sevmediğimiz bohemliğin özgül bir bileşimi. İnşaat işçisi baba, tüm yumurtaları aynı sepete koymamak için, bir oğlunu inşaata, diğerini eğitime yönlendirmiş. Eğitime yönlendirilen evladın hayatta geldiği nokta, 1980’li yıllardan beri yüksek eğitime giderek daha çok şüpheyle yaklaşmaya başlayan resmi muhalefet çevrelerinin evham ve kaygılarını teyit eder nitelikte.

Kadim Bey’in başarısını, bu ustanın iradesi temelinde anlamlandıran bu bakış, temel istatistikle çelişiyor. Milyon dolarlarla iş yapan her patronun, düzinelerce işçiye ihtiyacı var. Birilerinin bu kadar zengin olması, mutlaka birilerinin yoksul olmasını gerektiriyor. İktidarın da resmi muhalefetin de dünya görüşü, bu yapısal gerçekliğin görmezden gelinmesi üzerine kurulu.

Peki niye bir başkası değil de Kadim Bey köşeyi dönmüş? Hangi noktada iş disiplini ve pratik zeka, başka hangi faktörlerle birleşip, birçok inşaat işçisinin hayalini kurup da yanına bile yaklaşamadığı sıçramayı yaşatmış Kadim Bey’e?

Bundan sonraki yazıma, sınıfsal örgütlülüğe ve bilince sahip olmayan işçilerin, Kadim Bey gibilerin hikayesinden nasıl etkilendiğini anlatarak başlayacağım. Bunu da yine mahalle zemini üzerinden, daha genel dinamiklere bağlayacağım.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et