30 Temmuz 2022

'Çökme' ve çürüme üreten bir sistem!

Fotoğraf: DERİTEKS

Çöktüler; mala-mülke, otele, araziye, limana, işletmeye, fabrikaya çöktüler. Zorla, hileyle, entrikaya baş vurarak, iktidar gücünü, politik yetkiyi, yargıyı kullanarak tehdit ve şantajla, pusularda rakip vurdurarak, bel altı kaset tetikçiliğine baş vurarak; yani akla gelmesi dahi hin oğlu hinlik isteyen ne kadar kirli yöntem varsa tümünü devreye koyarak sermaye ve servetlerini artırdılar. Mafyalaştılar ve karunlaştılar.

Burjuva politikası kirliydi, daha da kirlendi. Egemen bir sınıfın ve iktidarının politikası, ekonomi politiği, kültürü ve ahlakı, toplumsal çürüme ve kokuşmuşluğun “en dip” olarak ifade edilen dibin de dibine vurmasında başlıca aktör ve etken olarak rol oynadı. Çıkarcılık, gününü gün etme, “malı götürme”, aklın ve yeteneğin ölçüsü olarak reklâm edildi.

Devlet gücü, öncesinde de olduğu üzere, ancak öncesiyle asla kıyaslanamayacak bir etkinlikte ve açıklıkta “malı götürme“nin, zenginleşmenin, milyarlarla servet edinmenin aracı oldu. Yeni trilyonerler bu gücün ortaklığıyla ve çökülen her ne varsa paylaşılmasıyla türeyip büyüdüler. Komisyonlar alındı, komisyonlar verildi. Miktar çoğu durumda kavga nedeniydi. Ortaklaşa vurguncular ulusal ve uluslararası ölçekte büyük zenginlerin saflarına yükseldiler. Kara para aklama, uyuşturucu trafiği, ihale yolsuzluğu en çok bu dönemde popülerleşti. Çürüme, tefessüh etmeye derinleşerek toplumu bireysel çıkarcılığın kirli bataklığına doğru çektikçe çekti.

Böylesi bir ekonomik-siyasal ve sosyal ortam ve ‘atmosfer’de, en zengin yüzde onluk kesimin tüm toplumsal üretimin karşılığı olan gelirin yüzde 55’ne konması, işleyen ekonomik sistemin normali olarak görülürken, 10 milyon kişiden daha fazlasının açlık sınırının altındaki asgari ücret ile yaşamaya mahkum bırakılması bir başka normal olabildi.

Şimdi bu toplumsal hal ya da hallerin üzerine oynanıyor.  Borsa oyunlarıyla yüzde 150 oranında kâr sağlandığı, banka kârlarının yüzde 300 ila 500 oranında artış sağlayacağının tahmin edildiği, holding patronlarının yüzde 200-300 oranında kâr elde ettikleri bir dönemde, işçi ve emekçilere, açlık ve yoksulluk sınırı altındaki bir ücret ve maaşla talim etme “sabrı“ öneriliyor, telkin ediliyor. Burjuva muhalefetin telkini ise, “aman bu sömürü sistemi ve onun bekasını korumaya alan devlet aygıtı zarar görmesin, biz işbaşına geleceğiz ve sizi de düşünerek durumu düzelteceğiz” mealindedir.

Beterin de beteri durumda bulunan halk kitlelerinin geniş kesimleri açısından bu durumdan bir ölçüde de olsa çıkışın, bir rahatlama nefesi sayıldığı çok açıktır. Kılıçdaroğlu’nun vaatlerine, ya da Akşener’in siyasal-ekonomik ajitasyonuna gösterilen ilgi bu nefes alma ihtiyacıyla; çalışma ve yaşam koşullarında nispi de olsa iyileşme beklentileriyle bağlıdır.

Bu gerçekleşir ya da gerçekleşmez; burjuva politikası üzerinde baskı uygulamaksızın, işbaşındaki diktatörlüğün son bulması ve fakat yerine geçecek olanların da sermaye uşağı politikaları dayatmalarını önlemek için daha şimdiden birleşik bir direniş gücü göstermek gerekir. Politikada sonucu belirleyen kendiliğinden gelişmeler olmamaktadır. Bu, günümüz Türkiyesi’nin de açık gerçekliğidir. Suç mekaniği ve mekanizmasının daha şiddetle işleyeceğine dair güçlü bir kabul vardır. Sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin grevlerini, çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen emekçilerin tepkilerini, ücret ve maaşların artırılmasını, pahalılığın son bulması ve fiyat artışlarının engellenmesi yönündeki sokak-ev ve işyeri öfkelerini desteklemeyen işçi ve emekçiler, burjuva suç ve şiddet aygıtının saldırılarını püskürtemezler.

Proletarya-burjuvazi karşıtlığı, emekçilerle egemenler arası çelişki ve uçurumun gerekleri olan mücadelenin işçi ve emekçiler yararına sonuçlar doğurması ancak sömürülen ve ezilenlerin bugünkü düzeyini kat be kat aşan bir mücadele birliğiyle mümkün olacaktır. Her durumda gerekli ve daha yerinde bir sözcükle söyleyecek olursak zorunlu olan işçi ve emekçilerin, kendileriyle kapitalist ve tekelci burjuvazi ve devlet iktidarı arasındaki ilişkilerin bugüne dek görülen seyrinden doğru sonuçlar çıkarmayı başararak sermayeden bağımsız politik örgütlenmelerinin güçlendirilmesidir. Burjuva politikasının emekçilerin taleplerini istismardan öte, şu ya da bu oranda dikkate alması ve düzen çıkarı için de olsa belirli oranda karşılamaya çalışması dahi, ancak birleşik ve kararlı sınıf hareketi ve mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkündür. 15 milyon işçinin, on milyonlarca yoksul emekçinin, orta sınıf-orta toplumsal tabaka olma statüleri dahi tehdit altına giren kesimlerin çıkarlarıyla holding patronları, borsa madrabazları, vakıf milyarderlerinin çıkarları aynılaştırılamaz. Aylık beş bin lira geliri olan ile elli bin, yüz bin, iki yüz bin, ya da hatta milyon kazananların “kader birliği” bir yalandan ibarettir. Bu yalana kananların vay haline! Yaratıcı üreticisi emek gücü sahibi olanlar, ürettikleri toplumsal zenginliğe küçük bir azınlık sömürücünün el koymasını (çöreklenip çökmesini)-ister yasal ve sözde meşru, isterse yasadışı yöntemlerle olsun- reddetme bilinci ve tutumunu geliştirmeden, içinde tutuldukları cendereden çıkamazlar. İşçi ve emekçilerin milyonları, ileri kesimlerini yalnız bırakarak burjuva partilerinin ardına takıldıkları sürece de bu durum değişmez. Öyleyse hayati önemde uyarıcı olan, irili-ufaklı aktüel mücadele örneklerinin daha güçlü ve yaygın şekilde geliştirilmesi ve bir sınıf ve halk hareketi şeklinde kitleselleşmesidir. Bunun için aktüel acil talepler birleştirici işleve sahiptir. İktidar mücadelesinin burjuva güçler arası iktidar kavgalarıyla sınırlanmayacak bir yeni devrimci sınıf iktidarının gerçekleştirilmesi perspektifiyle sürdürülmesi ile aktüel acil talepler mücadelesi bunun içindir ki birbirini güçlendirecek işleve sahiptir.

Devrimci mücadelenin ileri güçleri bu gerçekliği göz önünde tutarak hareket etme sorumluluğu altındadırlar. İdeolojik mücadele adına kirli polemiklerden kaçınmak şarttır. Kendi grubuna güç kazandırma ve kendi dışlarındaki devrimci ve sosyalist parti ve grupları güçten düşürme adına gerçekleri çarpıtma tutumunun, işçi ve emekçilerin ileri kesimleri başta olmak üzere emekçilerin saflarında güvensizliğe yol açtığı ve mücadeleden geri durma tutumuna güç verdiği siyasal-sosyal pratiğin dersleri arasındadır. Dönemsel de olsa acil talepler etrafında geliştirilecek bir mücadelede bir arada olmak ve bunun için de dostane-dürüst ve samimi bir tutum göstermek önümüzdeki zor döneme daha güçlü ve nispeten de hazırlıklı girmiş olmak açısından da önemli ve gereklidir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et