30 Temmuz 2022 04:50

‘Bay Kemal’in sahiplenilmesinden ötesi

Fotoğraf: Dinçer Akbir/DHA

Paylaş

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini küçümsemek için kullandığı 'Bay Kemal' ifadesini Twitter profiline ekleyerek çok önemli bir simgesel adım attı. Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta Balıkesir'de düzenlenen 'Milletin Sesi' mitinginde yaptığı konuşmanın bir bölümünü sosyal medyada 'Bay Kemal' ifadesiyle paylaşarak tavrını pekiştirmiş oldu.

Balıkesir mitinginde “Yahu Bay Kemal olmak için bütün hayatımı verdim. Bay Kemal sıradan bir olay değil” derken, Erdoğan’ın muhalefet liderini karikatürize ederek aşağılamak için kullandığı bir isimlendirmeyi yeniden anlamlandırarak sahiplenmiş, eskilerin deyişiyle, temellük etmiş oldu. Bu başarılı adımla, kavramı kendisine maleden Kılıçdaroğlu, bir yandan ‘Bay Kemal’ tiplemesi üzerinden yapılan atağı boşa çıkarırken, diğer yandan siyasal psikoloji derslerinde tartışılmayı hak eden bir örnek olaya da imza atmış oldu.

Kılıçdaroğlu’nun bir diğer önemli hamlesi de Lozan Barış Antlaşması'nın yıldönümlerinin resmi bayram olarak kabul edilmesi önerisi oldu.

* * *

Aynı günlerde çeşitli mecralarda Erdoğan dönemi sonrasında, ‘geçiş süreci’nin ne kadar çetrefilli olacağına ilişkin yorumlar yapıldı. “Geçiş sürecine ilişkin muhalefet saflarındaki iyimser ve kolaycı yaklaşımların eleştirisi” olarak özetlenebilecek görüşler ifade edildi. En iyi ihtimaller üzerinden hesap yapıldığı gözleminden hareketle, siyasetin cetvelle çizilmiş, doğrusal yönde ilerleyen bir süreç olmadığını hatırlatanlar oldu. Baskı dönemlerini izleyen yıllarda yeni despotlar üreten iktidar deneyimlerinden örnekler verilerek uyarılar yapıldı. İktidarın pozisyonunu terk etmemek için en olmadık yollara sapmaktan çekinmeyeceği görüşü ifade edildi. En çok da Millet İttifakı içindeki ayrım ve potansiyel kırılma noktalarına ilişkin hazırlıksız olunduğu vurgulandı.

Özetlenen endişeler anlamlı olmasına rağmen, kitleleri açlıkla karşı karşıya bırakan siyasal kriz ortamında muhalefetin kaygı verici eksiklikleri bunlarla sınırlı değil. Altılı Masa’nın kendisini ‘sol’ olarak tanımlayan tek bileşeninin, ittifak ortaklarıyla tutucu ve statükocu gündemlerde buluşma tercihi ve kendisinin solunda kalan çizgilere kayıtsızlığı endişe vermeye devam ediyor.

* * *

Sosyalist solun Türkiye’de siyasal, toplumsal ve kültürel alana yaptığı katkının, bu çizgiyi temsil eden partilerin oy oranının ötesinde olduğu, karşıtlarınca dahi kabul edilen bir gerçeklik. Adanmış ömürlerden, fedakârlıklardan, vahşi kıyımlardan, uzun yıllara yayılmış çığır açıcı mücadele örneklerinden geriye kalan mirasın yansımaları pek çok alanda görünmeye devam ediyor. Nicel ölçütlere göre çok zayıflamış olmasına rağmen, nitel bir ağırlıktan bahsetmek hâlâ mümkün. Bir zamanlar toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi verenlere şiddet uygulayanların partilerinde bugün kadından sorumlu genel başkan yardımcılıkları kurulmuş olmasında; duvarlara “DGM’ler Kapatılsın” yazarken vurulan devrimcilere terörist yaftası yapıştıranların sonradan ‘özel mahkemeler’e karşı tutum alma noktasına gelmesinde; Kürt varlığının siyasal alanda hak etmiş olduğu meşru yerini alışında; başta mahalle çalışmaları olmak üzere yaratıcı yöntemlerin siyasal hayatımıza girmesinde; Filistin Davasının ülke gündemine getirilmesinde ve benzeri pek çok yenilik ve açılımda sosyalistlerin etkin tarihsel rolünden bahsetmek mümkün.

Devletin ‘buyurmak’ ve buyruğunun uygulandığını gözlemekle mükellef olduğu bir tarihsel süreklilik içinde, yasa eliyle daraltılmış özgürlük alanının fiili mücadeleyle genişletilmesinde de sosyalist iradenin yeri önemli. Örneğin 1990’lı yıllarda sosyalistlerin kilit roller oynadığı memur sendikacılığı mücadelesinde, meşruiyet alanını direnişle ve sabırla genişletip, bunun yasal alanda norma dönüşmesini sağlaması sıkça hatırlanıyor ve model olmayı sürdürüyor.

Bunlara ek olarak CHP’nin, yalnızca kendisinden daha soldaki çizgilerle barışıkken iktidar olabildiğinin unutulmaması, sosyalist yaratıcılığın bu topraklardaki kapasitesinin ihmal edilmemesi gerekiyor. ‘Bay Kemal’in yeniden anlamlandırılarak bir avantaja dönüştürülmesi, Lozan’ın resmi kutlama listesine alınması önerisi tabii ki başarılı simgesel adımlar. Bu köşede çok sık ifade edildiği üzere simgesel siyaset otoriter iklimlerde hayli önemli. Ancak, simgesel söylemin kendi sağına yatırım yapan bir ortalamacılıkta değil, nesnel temellere dayalı, sınıf temelli siyasal bir bütünlük içinde cesur adımlar atıldığında en iyi sonuçları yarattığı da unutulmamalı.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa