Türk Sineması’nın tarihini, gayrı-resmi tarihini yazmak (4)

Görsel: Dünyayı Kurtaran Adam film afişi
Geçen hafta kişisel yolculuğumun kısa tarihinden söz ederken çocukluk, gençlik yıllarımda evimize Varlık, Hayat, Ses Pazar Hey gibi dergilerin girdiğinden, bu dergileri okuyup biriktirdiğimden söz etmiştim.
Alıp düzenli takip ettiğim gençlik-müzik-magazin dergisi dışında en çok sinema magazin dergisi Ses’i okur takip ederdim. İçeriği doyurucuydu, sanatçı söyleşileri düzeyli ve bilgilendiriciydi. Pazar Sinema magazin dergisinde ise daha çok magazinel haberler kadın oyuncuların bikinili, mayolu görselleri eşliğinde verilirdi.
90’larda “Dünyayı Kurtaran Adam” filminin keşfedilip patlamasıyla, bir kült filme dönüşmesiyle filmin afişleri de sahaflarda yüksek fiyatlarla kapış kapış satılır olmuştu. Yine o günlerde yapımcılarla, depo çalışanlarıyla arası iyi olan birkaç araştırmacı-arşivci tanıdığımın oradaki birçok afiş, lobi, fotoğraf ve filmi, film parçalarını kendi arşivleri için aldığı günlerde depolar da “patlamış”, depolardaki afişler, lobiler, fotoğraflar yok pahasına sahaflara düşmüştü. Arşivciler ve sinema severler onlarca filme ait yüzlerce siyah-beyaz fotoğraftan renkli lobilerden oluşan bu görselleri sudan ucuz bedellerle kapış kapış topladılar.
Kendime ait bir evim olmadığı için, ne yazık ki hiçbir zaman arşivlenmesi, korunması zor olan afişleri alıp biriktirip arşivleyemedim. İlk yazanlardan, Cüneyt Arkın’la filmle ilgili ilk söyleşi yapanlardan, filmin yönetmenini Çetin İnanç’ı bulup ilk söyleşiyi yapıp yayınlayan olmama rağmen “Dünyayı Kurtaran Adam” filminin afişini bile edinip saklayamadım. Filmlerden fotoğrafları, film lobilerini de çokça alıp toplayacak kadar param olamadı o günlerde.
Ses, Hayat, Pazar gibi dergiler, 45’lik ve Long Play plaklar da düşmüştü Beyoğlu’nun, Tünel’in sahaflarına. Büyük bir heyecanla Ses dergilerini topluyordum ben de. Tek tek çok sayıda Ses ve Pazar dergisi alıp biriktirmiştim. İlk sayıdan 1964 yılına kadar olan Ses’leri ciltli olarak bulup edinmiştim. Değerli Sevda Ferda ablam da elinde olan sinema dergilerini bana vermişti o günlerde.
BİR ‘USTA’YI YENİDEN KEŞFEDİŞ
90’ların başında yeniden toplayıp biriktirdiğim Ses dergilerinde yazılarımda da kullandığım birçok önemli bilgiye kavuşmuştum bir kez daha.
Gençliğimde bilinçsizce, farkına yeterince varamadan okuduğum dergide birikimime çok önemli katkılar sağlayan bilgilere ulaşmıştım. Bu sayfa sayfa inceleyip okuduğum 4 yıllık (ciltlik) dergilerde çok önemli olmasına karşın unutulmuş, hatta ölümünden sonra yok sayılmış bir büyük ustayı gecikerek de olsa keşfetmiştim. O ustanın adı Sezai Solelli’ydi.
Söyleşilerini, farklı isimlerle yazdığı yazıları yeniden, yeniden okudukça örnek alacağım ismi ve yürüyeceğim yolu, tarzımı da ustamı da belirlemiş oluyordum. Sezai Solelli’nin sürdürdüğü söyleşi geleneğini, sözlü tarih çalışmalarını ustanın bıraktığı yerden sürdürecektim.
İşte öncesinde başladığım ve Metin Üstündağ’ın isteğiyle 52 hafta Öküz dergisinde sürdürdüğüm, Artizler Kahvesi kitabında toplanan yazılar, söyleşiler, sözlü tarih çalışmaları Sezai Solelli’nin ustalığı ve yol göstericiliğini keşfimle yapılan çalışmalarımdı. Bu tarzı sonraki “Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler kitabımda da sürdürdüm.
“Yeşilçam Hatırası” kitabı birkaç söyleşi Halit Refiğ, Giovanni Scognamillo, Bülent Oran Giovanni Scognamillo, Nedim Otyam, Ülkü Erakalın, Yılmaz Atadeniz, Çetin İnanç, Hüseyin Kuzu) dışında tanıma, tanışma olanağı bulamadığım oyuncuların (Cahide Sonku, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Sadri Alışık, Orhon Murat Arıburnu, Gülistan Güzey, Neriman Köksal, Suphi Kaner, vd.) oyuncuların yaşam öyküleri, sinema serüvenleri üzerine yazdığım yazılardan oluşuyordu.
YOL GÖSTERİCİM, ÖNCÜLÜM, USTAM SEZAİ SOLELLİ
Asıl adı Mehmet Sezai Solelli olan usta 16 Nisan 1914’te İstanbul’da dünyaya gelir. İstanbul Belediye Başkanlığı da yapan Mehmet Ali Bey’in torunudur. Annesi, Cemile Pakize Hanım, babası Osman Şadi Bey’dir. Osman Şadi Bey Sinop Boyabatlı, Cemile Pakize Hanım İzmirlidir. İki çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olan usta, çok küçük yaşta babasını veremden kaybeder. İstanbul’da çocukluk yılları sıkıntılar içinde geçer.
“I. Dünya Savaşı’na denk gelen bu yıllarda, Pakize Cemile Hanım, bahçedeki çimenleri kaynatıp üzerine yoğurt dökerek çocuklarına bakmıştır. Bu duruma daha fazla dayanamayan dayısı İhsan Bey (Başmakçı) onları, İzmir’e yanına çağırmıştır. Pakize Hanım, Recai ve Sezai’yi alarak İzmir’e kardeşinin yanına gitmiştir.” (1)
Yazar çocukluğunu aksi, otoriter bir dayının yanında, İzmir çıkışından Urla’ya kadar uzanan büyük bir çiftlikte geçirir. Sezai Solelli, 1956’da 42 yaşındayken, Nida Vadide Ergüven Hanım’la evlenir. Bu evlilikten, Eser ve Seda isimli kızları dünyaya gelir. 9 Ocak 1924’te Selanik’te doğan Nida Vadide Ergüven, kansere yakalanarak 57 yaşında hayatını kaybeder.
Sezai Solelli, ilkokulu çocukluğunu geçirdiği İzmir’de okur. İlkokuldan sonra Robert Koleji’ni (Bugünkü Boğaziçi Üniversitesi’nin bulunduğu yer) kazanarak İstanbul’a gelen yazar, Vefa Lisesi’nde eğitimine başlar. Lisenin ilk yılında okuldan ayrılarak, bir yıl okula devam etmeyerek “avarelik” yapar, bir süre, 1939’da Vefa Lisesi’nden mezun olur. Liseden mezun olduktan sonra, bir yıl hukuk Fakültesine devam eder, ancak, kısa süre sonra hukuk fakültesinden ayrılır. Üniversite öğrenimini daha ilk yılında bırakan Solelli, gazeteciliğe başlar.
Haftaya “Unutulan Bir Usta Sezai Solelli” başlığını sürdüreceğiz
(1) - (*) Abdullah Sartık, “Sezai Solelli Hayatı, Sanatı, Eserleri”, Yüksek Lisans Tezi, 2012
Evrensel'i Takip Et