01 Ağustos 2022 04:24

Putin mesajı: Tribünlerimizdeki ulusal arızalar

Fenerbahçe - Dinamo Kiev maçından notlar

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Kimseye o rezil görüntüyü anımsatmak istemezdim ama hafızayı tazelemek iyidir. 29 Ağustos 2012’de Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda Fenerbahçe’nin Spartak Moskova’yla maçı esnasında “Cadde” imzalı bir pankart açıldı. Rus ekibinin formasını giyen ve kapısında “Natasha” yazan bir kadın, gişede Rus bir adam, önlerinde ise ağızlarına salya eklenmiş Fenerbahçe formalı erkekler…

İletişimde mesaj tek başına değerlendirilemez. Nerede, kim tarafından, kime, hangi tonda söylendiği dahi mesajın içeriğini belirleyebilir. Bazen tamamen politika dünyasından ödünç alınmış bir ifade aslında pek de politik değildir. Bazen tam tersi…

Spartak Moskova maçında açılan pankart dibine kadar politikti. Rus düşmanlığı da barındırıyordu elbette ama esas olarak cinsiyetçiydi. Üstelik bu çizimi yaratan düşmanlık sadece Rus kadınlarına değil tüm kadınlara düşman bir zihniyetin ifadesiydi. Futbolu, futbolda kazanmayı bu şekilde ifade edebilen birinin en yakınındaki kadınlar için tehdit haline dönüşmesi hiç de zor değildir.

Dinamo Kiev maçındaki “Vladimir Putin” tezahüratı ise kulağa “dibine kadar politik” gelse de politikayla alakası yoktu. Evet, ben de tüm o “analiz”leri okudum, “Putinofillik”, “güçlü lider hayranlığı”, Rusçuluk, “yoksul kale arkası taraftarının NATO düşmanlığı” falan… Hepsi komik ve gerçekle alakasızdı.

Tribünden verilen mesajların büyük çoğunluğu kendi takımını teşvik, rakibini demoralize etmeye yöneliktir. Bunların politik tonu güçlü olanları -Spartak örneğinde olduğu gibi- gündelik hayatımızı idare ediş biçimimiz üzerinde de etkilidir. Yani Spartak maçında o cinsiyetçi pankartı açanlar stat dışındaki hayatlarında da cinsiyetçiler. Oysa ne Putin ne Rusya’nın Ukrayna işgali, Dinamo Kiev maçında “Putin” diye bağıranların umurunda. Onların umurunda olan tek şey takımlarının kazanması ve bu uğurda her türlü sınırı aşmaya hazırlar. İşte esas acı olan, üzerine düşünülmesi gereken ve “politik” olan bu.

Kazanmak bizim için o kadar önemli ki, basit bir jestle “tahrik oluyoruz”, işgal edilmiş ülkenin sivil temsilcilerine, o işgalin bir numaralı aktörünün adını haykırabiliyoruz. Ne sınır biliyoruz ne ahlak. Tribünde küçük bir çocuk kadar muhakemeden yoksunuz. Kazanalım da ne olursa olsun! Rakibe yönelik tezahüratlar “mizah” da içerir. Dalga geçer, kızdırır. Putin tezahüratı, seviyesiz, uygunsuz sataşmanın en çirkin örneklerindendi. “Patavatsız komşu”nun olgunluktan, güldürmekten uzak, yersiz şakaları kıvamındaydı, bu yüzden çok rahatsız etti. Kendi takımına da zerre faydası dokunmadı.

Fenerbahçe tribünlerinde daha önce yaşananları hatırlatarak sorunu “Fenerbahçelilik” gibi bir yere indirgemek isteyen “rakip taraftar” sataşmalarını ciddiye almıyorum. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzon ve diğerleri… Ne rezillikler görmedik ki bu ülkenin tribünlerinde? Ezeli rakibe transfer olan futbolcunun eşine küfredildiğini mi görmedik, 11 Eylül saldırıları sonrası Usame bin Ladin’den Kadıköy’ü bombalamasını isteyenleri mi? Bu yüzden tabii ki Ali Koç’un açıklaması da yanlıştır. Herkes Kadıköy’deki “Vladimir Putin” tezahüratını eleştirebilir (Koç’un deyimiyle maydanoz olabilir) Yanlış olan bunu kulüpçülük üzerinden yapmak çünkü ortada ulusal bir arıza var.

Ali Koç’un açıklamalarından devam edecek olursak basit bir özrü bile rakibine çok görmek nasıl bir kibirdir? Milyonları yönlendiren koca kulübe düşen “bu söylem bizim duruşumuzu temsil etmiyor” diyerek kestirip atmak değil, önce yanlışı kabullenmek, özür dilemek, bununla mücadele etmek… Bu bizi yansıtmıyor, tahrik vardı, biz böyle erdemliyiz, zaten yedi düvel bize karşı… Burnundan kıl aldırınca ölen kimse yok Ali Bey. Taraftara doğru mesajı vermek varken güçsüz görünmemek adına saldırıya geçerseniz yaydığınız tek mesaj, -ki “Putin” tezahüratını yapanların da motivasyonu budur- “Zafere giden her yol mübahtır”ı güçlendirmek olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa