03 Ağustos 2022 04:15

Hayat pahalılığı ve kentsel yarılmalar

İzmir'in kuşbakışı görünüşü

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Çok değil, belki bir beş on yıl öncesinde, yaz geldi mi İzmir boşalırdı. Hele hafta sonu oldu mu kent neredeyse hayalet şehre dönerdi. “Herkesin mi yazlığı var yahu?​” derdim içimden. Oysa son yıllarda hiç öyle olmuyor. Kent merkezi hep çok kalabalık, araç sayısı azalmıyor. Hafta sonları bile. Önceki yıllarda pazar günleri Çeşme yönüne gitmek hiç akıllıca bir şey olmazdı, zira dönüş tam bir çile haline gelirdi. İzmir’e geliş yönünde araç kuyrukları oluşur, trafik gıdım gıdım ilerlerdi. Sanırım bu yıl durum böyle değil. En azından görebildiğim kadarıyla önceki yıllara kıyasla yoğunluk bakımından önemli farklar var.

Farkın en önemli gerekçesi şüphesiz hayat pahalılığı. Gidebilenleri zan altında bırakmak istemem tabii ancak “Çeşme tarifesi”, öyle maaşla, alın teriyle falan altından kalkılabilecek gibi değil. Beachler neredeyse tüm koyları parsellemiş. Dünyanın en güzel koyları arasında yer alabilecek yerlere Kıyı Kanunu’nu yok sayan bir biçimde bariyerler oluşturulmuş. Bir servet bayılmadan kıyıya da denize de erişiminiz mümkün değil. Bu tür “işgaller” o kadar yaygınlaşmış ve kanıksanmış ki neredeyse kimse bu “yasadışılığı” sorgulamıyor bile. İktidarı kadar muhalefeti de oralı değil. Muhalefet belediyeciliği de durumdan memnun olsa gerek ki, sadece düzeni sürdürmekle yetiniyor. Sosyal Demokrat Belediyeciliğin halkın belli bir konfor içinde denize girmesi için hizmet sunmak gibi bir derdi yok. Yıllar önce Fransa’nın ünlü şehri Cannes’da giriş ücreti en az yüz avrodan başlayan beachler ile hemen yanlarındaki belediyenin işlettiği plajı görmüştüm. Şezlongları, görevlileri, düzeni ve temizliği ile örnek bir işletmeydi. Peki, sosyal demokrat CHPli Çeşme Belediyesi “kıyılar herkesindir” şiarıyla yola çıkıp neden benzer bir girişimde bulunmuyor?

Cevap niyetine aklıma Fransa’da öğrendiğim bir bilgi geldi. Lys kentinde çok hoş bir gar binası gördüm. Kentin en güzel binalarından biriydi. Meğerse Lys halkı, yoksullar gelip kentlerine yerleşemesin diye kentlerine ray döşenmesini istememiş. O gar binası da öylece çürümeye terk edilmiş. Ayrıca, Lys’te ve bölgedeki bazı başka yerleşimlerde belediye yönetimleri sosyal konut inşasını yasada öngörülen oranın altında tutarak yoksulların ve göçmenlerin kentlerine gelmesine engel oluyorlarmış. Hem de yeterli sosyal konut yapmadıkları için ödemeleri gereken cezayı göze alarak. Ver parayı yoksullar uzak dursun!

Türkiye’de belediyelerin kentlerine sosyal konut inşa etme zorunluluğu yok. Yasa inşa etmelerine olanak tanıyor, ancak sosyal demokratı da sağcısı da bu işe girişmiyor. Konut hakkının bu derece tehlikeye girdiği bir dönemde sol ve sosyal demokrat belediyeler tüm sınırlılıklara rağmen bu yolu açacak politikalar geliştirmeli. Çok geç olmadan. Zira, ülkede kiraların kontrolsüz ve hızlı artışı karşısında alt sınıflar kent merkezlerinde barınma şansını hızla yitiriyor. Yoksullar hızla evsiz bir yakın geleceğe doğru yol alıyor.

Yaşadığım mahallede bir süredir “kayıtdışı” bir ikinci el pazarı kurulmaya başladı. İnsanlar evlerindekileri getirip kaldırımda satıyorlar. Kurulan gayriresmi pazar ne antika pazarı ne de insanlar Chanel ayakkabı ve çantalarını getirip satıyorlar. Zabıta yoksa kendiliğinden seriliyor yere “tezgahlar”. Yoksulun yoksulla bir tür dayanışması bu işportacılık. Bir kadın yırtılmış ve delinmiş ayakkabısını çıkarıp ondan biraz daha hallice olan ve yerde sergilenen bir diğerini ayağına geçiriyor örneğin. Gördükleri karşısında insanın içi acıyor. Bir başka semtte, uzun ekmek kuyrukları oluşmuş. Kentin en yoksul mahallelerinden falan da bahsetmiyorum üstelik. “Gayriresmî” ikinci el pazarının karşı köşesinde bir kiralık ev var, merak edip aradım emlakçıyı. Ev sahibi 13.500 TL kira istiyormuş. Az ilerisinde de bir artı bir dairenin aylık kirası 7.500 TL imiş. “Evsizliğe az kaldı, çarem nerede? Bir kira yüzünden çıldıracağım” noktasına geldik de geçiyoruz bile…

Evsizlik, yetersiz beslenme, eğitime ve sağlığa erişememe… liste her geçen gün uzuyor. Mutlu azınlık lüks ve sefa içinde iken, geniş kitleler her geçen gün daha da derinleşen bir sefalet içinde ayakta kalmaya çalışıyor. Kentler sosyal ve ekonomik açıdan yarıldıkça yarılıyor. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” edasında sefalete gözlerini kapatmak isteyenler yaşam alanlarının etrafına kalın bariyerler örüyorlar. Kimi sarayında, kimi güvenlikli sitesinde, “ülkede yoksulluk mu var” deyip sefalarını sürüyorlar. Bakalım ne zamana kadar?

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa