14 Ağustos 2022 04:09

‘Balkız’dan ‘sinizm’e

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bu hafta acı baldan kafayı bulan ve Balkız adı verilen ayıyı konuştuk.

Ayının bir yandan acınası bir yandan gülünç görüntüsü kadar saldırgan ve korkulan bir hayvana, balını çaldığı arıcıların yardım etmeye çalışması, saldırmasından çekinmelerine rağmen, “Yemeseydin o kadar balı?​”, “N’aber?​” diye ayıyla diyaloğa girme çabası hoşumuza gitti.

Bu ülkede pompalı tüfekle yunus vuruldu, nesli tükenmekte olan İzmir yalıçapkınını, su samurunu ve Anadolu sırtlanını vurdular.

Nesli tükenen vaşağı, toy kuşunu vurdular. Pelikanı yakalayıp yediler.

Daha bu haziran ayındaydı; köpekleri besledikleri için üç kişi sokak ortasında vurularak öldürüldü.

Çünkü burası sokak ortasında kadınların katledildiği, çocuk istismarına göz yumanın terfi aldığı, haberini yapanın yargılandığı bir ülke.

Birilerinin korksa da ayıyı kurtarmaya çalışması, ayının tedavi altına alınması bize iyi geldi.

Zira, “kimse yaralı parmağa işemez” sanıyorduk.

Bir anda gelmedik bu duruma, zaman içinde ince ince işlendi.

Obskürantizm, ayrıştırma politikaları, şok doktrini, politik psikolojideki “tutulamayan yas”ın sağ popülist lider elinde otoriter rejimin silahı haline dönüşmesi vesaire vesaire… Yazıldı, konuşuldu defalarca.

Uzun bir süredir en büyük kaygım: “Bu günler bitecek, iktidar son demlerini yaşıyor. Boş tencere her hükümeti eninde sonunda devirir”i sürekli duyuyoruz.

AKP oyları eriyor diyor anketler.

Sokağa mikrofon tutuyorlar, tek gün daha sabrı kalmamış kimsenin.

Herkesin sabır taşı çatlak, herkesin bardağı taşmış.

Ama işte kurtulma ümidine dair bir coşku dalgası yok, şöyle memleketin her köşesine yayılmış bir “gönderelim, bitsin” heyecanı yok. Her gün köleleşirken hâlâ tüm beklentiyi siyasi muhalefetin sırtına yıkmaya hazır bir toplum. Siyasi muhalefet de “yangın büyüdü, haydi şu su kovaları elden ele, herkes göreve” hissini veremiyor. 

Tükenmişlik sendromuna değinmiştim geçenlerde. Bir belirtisi de “sinizm”di.

Teşhisler tedavinin parçasıdır diye her ihtimali gözden geçirelim.

Sinizmin kökeni Antik Yunan’a dayanıyor. Sinik okul temsilcileri, erdemin insan varlığındaki tek iyi olduğuna, bunun irade ile başarılabileceğine, yöntemininse başkalarının kusurlarını görüp göstererek bunlardan kaçınmak olduğuna inanıyor. Günümüzde hali ise “hata buluculuk”.

Modern dünyada sinizm; bireyleri memnuniyetsiz, biteviye eleştirel, beğenisi kıt, menfaat düşkünü, olumsuz düşüncelerle yoğrulmuş bireyci varlıklar olarak nitelendiren bir akım.

Andersson ve Bateman tasviriyle sinizm: Başkalarından hoşlanmama ve güvensizlik tutumu.

Örgütsel sinizm ise çalışanlar üzerinden değerlendirilen bir tavır:

Örgüt çalışanlarının; çalışma arkadaşlarına, çalıştığı kuruma, yöneticilere ve topluma karşı, yaşadığı tecrübeler doğrultusunda hissettiği güvensizlik ve hayal kırıklığı düşüncelerinin, içinde bulunduğu yapıyı sevmeme, o yapıdan utanma, kızma, sürekli şüphelenme ve her şeyi eleştirme tutumuna dönüşmesi.

Üç boyutta inceleniyor: 

Bilişsel: Yöneticilerin menfaatlerine göre davrandığı, adaletin, dürüstlüğün olmadığı kanısı.

Bilişsel boyut, örgüt içerisindeki siniklerin örgütlerin resmi ifadelerini ciddiye almadığını ifade etmektedir.  Bununla birlikte örgüt içerisindeki ilişkilerin bireylerin çıkarlarına bağlı olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle örgütlerdeki insan davranışlarının istikrarsız ve güvensiz nitelikte olduğu görülmektedir.” (Brandes)

Duyuşsal: Kızgınlık, öfke, utanç, sıkıntı, tiksinti, hayal kırıklığı ve şüphe hisleri

Davranışsal: Karamsar tahminler, eleştirici söylemler, alaycı bakış ve gülüşmeler, sürekli şikâyet hali.

Örgütsel sinizmin karşısında elimizde pozitif bir kavram olarak:

“Örgütsel vatandaşlık” var.

“Örgütsel vatandaşlık kavramında, bireylerin görev ile sorumlulukları dışında göstermiş oldukları fazladan bir çaba ve çalışmadan söz edilir. Bu doğrultuda da fazla çaba ile çalışmayı belirleyen ve zorunlu tutan belirli bir yasa veya kurallar bütünü var olmamaktadır. Örgütsel vatandaşlık davranışının gerçekleşmesi durumunda herhangi bir ödül, gerçekleşmemesi durumunda ise herhangi bir ceza yaptırımı uygulanmaz. Bu gönüllü davranışlar, bireylerin tamamen tercihlerine bağlı olarak gelişen davranışlar bütünüdür.” (Mustafa Aydın, Çağdaş Eğitim Denetimi)  

Yapılan araştırmalar, sinik tavırlarla örgütsel vatandaşlığın arasında negatif bir korelasyon olduğunu gösteriyor.

Örgütsel sinizm için birincil önlem “güven” tesisi. Güven ancak örgüt içinde şüpheyi, bireysel menfaatleri sözle değil pratikte ortadan kaldırmakla sağlanabiliyor. Burada örgütten kasıt: “Bir grup insanın, paylaşılan bir hedefe ulaşmak için bir araya geldikleri, iş bölümüne dayalı olarak, yetki ve sorumluluk ilişkilerinin açık bir şekilde belirlendiği, akla dayalı, planlı ve eşgüdümlü olarak hareket ettikleri yer örgüt olarak tanımlanır (Oktay, 1996).

Geçen hafta Brezilya’da halk, sağcı lider Bolsonaro’nun gelecek seçimlerde sonucu kabul etmeme ihtimaline karşı sokağa çıktı. Binlerce insan San Paulo sokaklarını doldurdu.

“Bu sadece bir seçim değil, demokrasi ve barbarlık arasında yaşanacak bir savaş” diyordu bir Brezilyalı. “Tarih bizi Bolsonaro’ya karşı demokrasiyi savunmak için harekete geçen Brezilya halkı olarak yazsın diye buradayız” diyordu bir diğeri.

Biz neden sadece sokak röportajlarında uzatılan mikrofonlara şikayetlerimizi dile getirmeyi ya da sosyal medyada iktidara öfkemizi, muhalefete alaycı eleştirilerimizi bir eylem şekli ve cesaret olarak tanımlamakla yetiniyoruz diye düşününce sinizmin oradan el salladığını hissediyorum.

Bu durumda siyasi muhalefeti örgütsel yapı düşünürsek, yönetimde adil, şeffaf, menfaatten uzak tavrın güven tesisi amacıyla her kurumunda acilen fiiliyata geçmesi gerekiyor.

Örgütsel vatandaşlığın tanımındaysa Türkiye solunun iyi bir devrimci olarak tanımladığı insan davranışıyla paralel çok noktası olduğunu görülüyor.

Kitleleri harekete geçirebilme konusunda bir umudumu 25 Ağustos’ta sol bileşenler ve HDP’nin oluşturduğu üçüncü ittifakın açıklamasına saklıyorum.

Bir Brezilya kadar olabilmeyi umut ediyorum.

Bu ülke bize 20 yılda sadece oyla vekalet vermenin kurtuluş olmadığını öğretmiştir diye umut ediyorum. Ayı bile acı balı atlattı, biz de tez zamanda bu deli bal zehrinin sarhoşluğundan ve baygınlığından kurtulalım diliyorum.

Örgütlü pazarlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa