Sağlık ideolojisine hapsolmak

Fotoğraf: Pixabay
İnsanı insan olarak gördüğü için değil, bedenimizi ve zihnimizi ekonomik birer kaynak olarak gördüğü için bizlere sağlıklı yaşamı dayatıyordu ki piyasacı sistem, pandemi tuzu biberi oldu.
Dünyada olduğu gibi bizde de sağlık bir “ideolojiye” evrilmeye başlandığında, henüz Covid-19 pandemisi yoktu. Derken pandemi başladı ve ‘sağ kalabilmek’ bu ideolojinin merkezine oturtuldu. Hatta muktedirler ellerinden gelse tek ideoloji kılacaklar. Geçmişte sigara bahsinde ziyadesi ile görüldüğü üzere Covid-19 olanlar salt kendi sağlıkları açısından değil, toplum için de bir tehlike olarak ilan edildi.
Çoktandır sağlıklı yaşamı ahlaki bir buyruk olarak duyumsuyorduk: Biyo-ahlak. Denebilir ki son pandemi ile teorik bir öngörüden pratik bir çıktıya dönüştü bu başlık. Artık toplumlar için önemli olan ahlaktan ziyade biyo-ahlak. Rıza temelli dar mekanlara hapsolmayı reddetmek ne mümkün!
Seksenli hatta doksanlı yıllara kadar sofra denince iştah, lezzet ve sohbet gelirdi aklımıza. Derken 21. yüzyıl kaloriyi ve metabolik hastalıkları öne çıkardı, her yemeği nerede ise birer aile içi biyoloji sınavına dönüştürdü: Vitamin, yağ, protein, karbonhidrat oranları... Pandemide ise sofra tarihsel bağlamından koparak sofra olmaktan iyice uzaklaştı.
Sağlıklı yaşamın pandemi koşullarında sağ kalabilmek ile eşleşmesi, geçmişte Simon Critchley'in pasif nihilistlere dönüşme uyarısını haklı çıkarır mı birlikte göreceğiz. İçindeki çocuğu keşfetmek, hayvan sahiplenmek, baş bahçeye yönelmek, bireysel hazları keşfe çıkmak, kendini mükemmelleştirmeye meyletmek... Hiç de şaşırtıcı değil bedende risk devam ederken ya da beden tutsak alınmışken ruha yönelmek! Aynen uzun mahpusluk yılları misali! Ama bir fark var, sağlıklı yaşam birlikte üretip parçası kılındığımız bir hapishane. Mahpusluk ise kimi zaman tam anlamı ile esaret.
Kayhan Delibaş, pandemi öncesi dönemi ‘risk toplumu ve belirsizlikler çağı olarak tanımlamaktaydı’ Risk Toplumu adlı kitabında. O dönemin ön plana çıkan özelliklerini ise şöyle tanımlamıştı: “Toplumsal yaşamın her alanında belirsizliklerin artması, korku kültürünün yaygınlaşması, refleksif modernleşme ve bireyselleşmede yaygınlaşma, güven erozyonu, otoriteye duygulan güvende azalma ve kültürel otoritenin parçalanması gibi olgulardaki artış”.
Geldik bugüne!
Ahlakın pirim yapmadığı bir coğrafya ve ahvalde biyo-ahlak ile yaşamak! Sağlıklı yaşam ideolojisine hapsedilmek...
Bir çıkış elbette mümkün.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et