18 Ağustos 2022 04:33

"Bir olmak, iri ve diri olmak!"

Fotoğraf: DİSK Arşivi

Paylaş

14 Ağustos günü haber bültenlerinde, ‘ilginç bir haber’ yer aldı. Habere göre, Hollanda’da tarım ve hayvan üretimi alanında iş yapan yüzlerce kişi, girdi fiyatlarındaki artışı protesto etmiş, eylemlerine saldırıya geçen polis güçlerini de gübre ve saman püskürterek durdurmaya çalışmışlardı. Polis jopu, gazı ve kalkanına karşı gübre ve saman!

“Çiftçi” eylemlerinin en çok yaşandığı ülkelerden biri olan Fransa’da, hükümetlerin ekonomi politikalarını proteste etmek için traktörlerine yükledikleri domates, patates gibi ürünleri Paris’in meydanlarına, Elysee Sarayı’nın girişine dökme eylemlerine birçok kez tanık olunmuştu.

Türkiye’de de taban fiyatlarının düşük tutulması politikasını protesto eylemleri kapsamında yollara domates, karpuz gibi ürünleri döken üreticiler olmuştu. Yaşam alanlarının tahrip edilmesine, HES dayatmalarına, uluslararası tekellerin maden kaynaklarını yağmalama girişimlerine karşı yerleşik halkın çeşitli direnişlerine de tanık olduk.

Küçük-orta üretici kesimlerin kötüye giden ekonomik-sosyal durumlarını iyileştirme amacı taşıyan ya da yaşam koşulları ve yerlerinin büsbütün ortadan kaldırılmasına karşı yerleşik halkın direnişini ifade eden bu tür eylemler, bu kesimlerin durumu ve tutumundaki değişimi işaret ediyor. Ki bu kesimler, kapitalist emperyalist dünyanın birçok ülkesinde, burjuva yönetimlerin özel mülkiyet ilişkileri içindeki yerleri nedeniyle ‘yedek güçler’ içinde gördükleri ve sahip olduklarını kaybetmemek için mevcut sisteme yapışıp kalacaklarını varsaydıkları kesimler arasındadır.

Oysa toplumun hiçbir kesimi statik-değişmez bütünlükler içinde varlık göstermez. Toplumlar da sınıflar da çeşitli toplumsal kesimler de dinamik-hareketli ve değişkendir. Kapitalist mülk sahiplerinin en önemli çıkmazı rekabetin kaçınılmazlığı nedeniyle pazarda daha fazla pay sahibi olmak için daha ucuza ve daha çok üretme, rakiplerini geride bırakma ve gerektiğinde de ezip geçme gerekliliğidir. Burjuvalar içi bölünme ve çatışmalar buradan doğar ve bu çelişki ve çatışmalar emperyalist kapitalizm koşullarında çok daha belirgin hatlarıyla daha keskin biçimlerle ortaya çıkar. Bu tür bölünmüşlüklerin bir özelliği de burjuvazinin iradesine rağmen işçi sınıfı ve emekçilerin yararına bir burjuva zayıflığı üretmesidir.

Bölünmüşlük, işçi ve emekçiler açısından da söz konusudur. Farklı uluslara mensupturlar, farklı bölgelerden gelmişlerdir, farklı sektörlerde çalışırlar, aldıkları ücretler, çalışma koşulları, üyesi oldukları sendikalar farklıdır. Bunlara ek olarak kapitalistler, burjuva partileri ve sendika aristokrasisi emekçileri bölünmüş şekilde tutmak ve daha fazla bölmek için sürekli faaliyet halindedir.

Ancak bu bölünmüşlüğü giderici nesnel etkenler de kapitalizm tarafından üretilmiştir. Fabrika ve işyerlerinde bir araya gelen ve aynı sömürü ilişkileri içinde yer alan işçiler, tekil kişiler olarak kaldıkları ve durdukları sürece kendi kapitalistleri ve genel olarak bir sınıf halinde davranan burjuvazi karşısında güç olamadıklarını, kendi pratikleri içinde, bu sınıfın unsurlarının yanısıra devlet ve kurumlarının politikaları sonucu görürler. Neredeyse her eylemlerinde karşılarına dikilen devlet gücünün bir tek kez olsun kendi yanlarında yer alıp kapitalist burjuva sınıfa saldırdığına tanık olmamaları, öğretici deneyimlerin en çarpıcı olanları arasındadır. Sınıf düşmanını böyle böyle tanırlar.

İşçi ve emekçiler diğer yandan bu duruma karşı bir tutum geliştirme ihtiyacıyla karşı karşıya gelirler. En etkin silahlarının birleşmek olduğunu mücadele süreci içinde görürler. Mücadele birleştiricidir. Birleşmediklerinde yenildiklerinin çok sayıda örneği, birleşerek dövüştüklerinde de yenilgi mümkün olsa bile, aynı veya benzer talepler etrafında birleşmenin, kazanmanın, kazanabilmenin tek yolu olduğunu gösterir.

Örnekleri çoktur: Türkiye için söylenirse, en büyük ve önemli örnek 15-16 Haziran 1970 işçi-emekçi direnişidir. Devlet yönetimine geri adım attırmıştır. İşçiler önceki ve sonraki dönemlerde de genel eylemlere başvurmuş, grev ve direnişlerle taleplerinin bir bölümünü elde edebilmiş, aleylerine çıkarılmak istenen yasaları engellemişlerdir. Ülkenin yakın döneminde özelleştirmelere, fabrika-işyeri kapatmalara, işten atmalara, düşük ücret dayatmalarına, sendikal örgütlenme girişimlerine karşı ortaya çıkan direnişler, farklı politik-ideolojik görüşlerin etkisi altındaki işçileri bir araya getirmiş; elde edebildikleri kadarıyla kazanımları ancak böyle mümkün olabilmiştir. TEKEL ve SEKA direnişlerinde, Erdoğan yönetiminin polis gücüyle yürüttüğü saldırılara karşı bir araya gelişte, direniş sırasındaki kaynaşmalar sonucu birbirlerini daha iyi tanıma olanağı bulan Kürt-Türk kökenli işçiler arası güven ilişkisinin geliştiğini, işçilerin kendileri dile getirmişlerdi. “Milliyetçiydim, şimdi bize karşı saldırılarda gördüm ki bunlar bizim ekmeğimizi çalanların bekçileridir. Şimdi değiştim, komünist oldum!” diyen işçiler oldu.

Bu her zaman böyle olmayabilir. Hayatta hiçbir şey düz-doğru hep iyiye veya kötüye yol almaz. Mücadele içinde bir araya gelip birlikte örgütlü daha ileri direnişler örgütleyen ya da diyelim aynı sendikalarda birleşen emekçilerin ayrıştığı zamanlarda olmuştur, olabilecektir. Ne ki buradan mücadele birliğinin, sermaye ve devlet aygıtına karşı güç birliğiyle direnmenin işe yaramazlığı veya yanlışlığı çıkmaz. Aksine gerekli olanın daha ileri bilinçle daha güçlü işçi emekçi birliğini gerçekleştirmek üzere sürekli çaba göstermek olduğu sonucu çıkar. İleri, sınıfının tarihsel misyonunun bilincine varmış işçilerin, işçi ve emekçilerin geniş kitlesi içinde bu fikrin ve sömürüden kurtuluşa yol gösteren sosyalist toplum ve dünya görüşünün güç kazanması için yürütecekleri kesintisiz çalışma, sömürülen ve ezilenlerin dağınık ve bölünmüş güçlerinin mücadele içinde sağlam birliğini örmeye hizmet edecektir.

Bu mücadelenin çok önemli bir yanı ve yönü de burjuva entrikalarının boşa çıkarılmasıdır. Bin türlü araç ve muazzam ölçekli olanaklarıyla burjuva propagandası işçi sınıfı, emekçiler ve onların ileri-örgütlü kesimleri (buna devrimci-sosyalist örgütlenmeler de dahildir) arasında ekti gücünü artırmaya koyulmuştur. Güvensizlik oluşturucu istismarın, işçi ve emekçileri, ilerici demokrat aydınları, kadın emekçileri hassasiyetleri aracıyla vurmaya öynelik girişimlerin, artacağı-yoğunlaşacağı neredeyse herkes tarafından söylenen siyasal saldırılara eşlik ettiği bu süreçte, ilkeli devrimci duyarlılık ve emekçilerin güç birliğini güçlendirici politik-pratik tutum daha büyük önem kazanmıştır. Buna aykırı her tutum, niyetlerden bağımsız olarak gericiliğin ataklarına olanak sağlar.

Bir olmak, birlik olmak, iri olmak, diri olmak” burjuvazinin değil, sömürülen ve ezilen emekçilerin sömürücü sınıf ve örgütlü güçlerine karşı güç ve mücadele düsturu olabilmelidir. Tekelci gericiliğin en saldırgan ve yağmacı kesiminin çıkarlarını politika edinen ve kendileri de karunlaşan yönetim aygıtı sözcülerinin bu düsturu istismar etmeleri boşuna değildir. Onlar, birleşmelerinin gereği acil şekilde artmış olan emekçi halk kitlelerini yanıltmak, aldatıp yedeklemek için bu manevralara baş vuruyorlar.

Bir daha bir daha aldanan, önceki zayıflıkları, zaafları ve yanlışlarından öğretici-ilerletici sonuçlar çıkarmayan her kim olursa olsun kaybeder. Daha fazla kaybetmemek için, devrimci bir mücadele platformu zemininde daha güçlü mücadele-eylem birliklerinin oluşturulması şarttır. Bu fikre uzak durmak, yanlışta ısrar olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa