19 Ağustos 2022 04:55

İktidar yeni Osmanlıcı dış politikanın çöktüğünü kabul etti! Ama…

Mevlüt Çavuşoğlu toplantı masasında oturuyor

Mevlüt Çavuşoğlu

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Önce Soçi Zirvesi sonrasında Erdoğan’ın açıklamaları, arkasından Çavuşoğlu’nun Erdoğan’ın demek istediklerini büyükelçiler önünde açıkça; “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım. Aksi takdirde kalıcı barış olmaz. Ateşkes olmadan kimse inşa konusunda yardım etmiyor. Türkiye olarak biz elimizden geleni yaparız ama tüm bunların öbeğinde ateşkes var. Bunun için de çalışmalarımızı hızlandıracağız” diyerek ifade etmesinin daha mürekkebi kurumadan TSK, Suriye ordusunun Kobanê yakınlarındaki askeri birliğini vurdu.

Evet, 11 yılık savaş, yıkım, hamasetle süslenen çizgisinden bir açıklama ile bir anda barışçıl bir çizgiye geçmek kolay olmayacaktı. Ama Suriye ile ilişkileri normalleştirme adımlarından söz edildiği günlerde TSK’nin, bir sınır çatışmasını aşan topçularıyla, savaş uçaklarıyla Suriye ordusunun bir üssünü vurması, her halde “Karakolumuza taciz atışı yapıldı biz de onlara misliyle yanıt verdik”le açıklanamazdır. Hele de bu disipliniyle övünen TSK’nin topçusuyla, savaş uçaklarıyla yapılan koordine bir harekatsa!   

ÇAVUŞOĞLU’NA CUMHUR İTTİFAKINDAN TAM DESTEK GELDİ

Çavuşoğlu, açıklamasının arkasından Suriye’de TSK’nin kontrolündeki bölgede bayrak yakmaya varan protestolar karşısında; “Yeni bir şey söylemiyoruz. Biz 11 yıldır aynı şeyleri söylüyoruz” diyerek geri adım atmasına karşın Cumhur İttifakı ve medyadan açık, hatta daha da ileri adımlar atılmalı diyen destekler de geldi.

Bu konuda iki sene kadar önce, “Türk milleti gerekirse, Şam’a girmeyi şimdiden planlamalıdır. Yansın Suriye, yıkılsın İdlip, kahrolsun Esad” diyen ve bu nedenle de Esad’la uzlaşmaya tepki göstermesi beklenen MHP Genel Başkanı Bahçeli, Dışişleri Bakanımızın Suriyeli muhaliflerle Esad rejimi arasında barışın tesis edilmesi hususunda attığı adımlar değerli ve isabetlidir” diyerek Çavuşoğlu’nun açıklamasını daha da ileri götürdü.   

AKP Genel Başkanı Yardımcısı Hayati Yazıcı, Çavuşoğlu’nun açıklamalarına destek vermekle kalmadı, “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” diyerek Çavuşoğlu’nun alt düzeyde sürdürülecek gibi gösterdiği ilişkileri geliştirme girişimlerinin düzeyinin yükseltilmesini de istedi.

Sabah’ın Başyazarı Mehmet Barlas ise, Çavuşoğlu’na destek vermekle kalmadı, Hillary Clinton ve oradaki odaklara çok yakın olan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’yi soktuğu yanlış Suriye yolundan çıkma vakti geldi de geçiyor” diyerek, yeni Osmanlıcı dış politikanın sorumluğunu Davutoğlu’na yıkarak, AKP’nin 11 yıllık yeni Osmanlıcı dış politikasını terk etme zamanının geçtiğini bile yazdı.

Nitekim dün yandaş medyada başka köşe yazarları da Barlas gibi Suriye politikasını “Davutoğlu’nun dış politikası” diyerek eleştirdi.

Doğu Perinçek ve Ethem Sancak da Şam’a gitmek için gün sayıyorlar. Perinçek Şam ziyaretinin Saray’ın bilgisi dahilinde yapıldığını söylediğine göre, Şam’a gidecek (gönderilecek demek daha doğru) VIP heyetinin arabulucu olarak gideceği anlaşılmaktadır!

YENİ OSMANLICI DIŞ POLİTİKANIN ÇÖKTÜĞÜNÜ İKTİDAR DA KABUL ETTİ

Soçi Zirvesi’nin üstünden iki, Çavuşoğlu’nun açıklamasının üstünden ise henüz bir hafta geçmesine karşını yandaş medya ve Cumhur İttifakı cenahında tartışmanın sadece Suriye politikası değil Davutoğlu’nun şahsında yeni Osmanlıcı dış politikanın eleştirilmesine gelinmesi elbette ki ilginçtir.

Elbette bunda tek adam yönetiminin yandaş medya üstündeki ağır baskısı ve Cumhur İttifakı partilerinde Bahçeli ve Erdoğan’ın gözüne bakmadan konuşulamamasının belirleyici etkisi vardır. Ama gelinen yerde; Suriye-Türkiye ilişkilerini normalleştirmesi ile ilgili girişimlerin güçlükleri dikkate alındığında; gelişmelerde yer yer çatışmaların çıkması, zorluklarla karşılaşılması, zikzaklı olması,... beklenmez değildir. Ama geçen kısa sürede şöyle iki gelişme, sürecin bundan sonrası için de önemlidir.

Bu iki gelişmeyi şöyle özetleyebiliriz:  

1-) 2007’deki “aktif dış politikaya geçiş” tartışmalarıyla başlayıp, Suriye iç savaşını bu politikanın ete kemiğe büründürme alanı olarak gören girişimlerin, yeni Osmanlıcı dış politikanın artık çöktüğünün iktidar tarafından da kabul edilmiş olmasıdır.

2-) Suriye politikasında girilen yolda Putin-Erdoğan ilişkisi, bu ilişkide Putin’in rolü belirleyici hale gelmiştir. Bundan sonra da ekonomide, dış politikada, giderek de iç politikada da sonuçlarını göreceğiz.

‘DAVUTOĞLU BİZİ KANDIRDI’ DİYEREK KENDİLERİNİ AKLAYAMAZLAR

Bu kısa sürede ortaya çıkan diğer bir gerçek ise, iktidarın Suriye politikasının ağır faturasının sorumlusu olarak Ahmet Davutoğlu’nu göstererek, kendisini en fazla “aldatılmış” olarak göstermek isteyeceğidir. Bu AKP’nin bir özelliğidir de.  Ancak bu kabul edilemezdir. Çünkü, elbette ki bu sorunun fikri yanında Davutoğlu’nun rolü yadsınamazdır ve bu konuda kamuoyu giderek daha fazla Davutoğlu’dan da ciddi bir özeleştiri bekleyecektir. Gelişmelerin farkında olanlar bugün de bu özeleştiriyi beklemektedir. Ama, Davutoğlu’nu kendisine başdanışman seçen, yetinmeyip dış politikayı onun “stratejik derinlik” fantezisi üstüne kurmasına destek veren, onu Dışişleri Bakanı, yetinmeyip Başbakan yapan Erdoğan ve AKP, “Bizi Davutoğlu kandırdı” demekle bütün bu acıların, ölümlerin, yıkımlarını asli sorumlusu olmaktan kurtulamazlar!

Kaldı ki, yeni Osmanlıcılığın tek uygulaması Suriye değildir. Libya’ya üsler kurup asker gönderilmesi, Somali’de Sudan’da, Katar’da, Azerbaycan’da üsler kurulması, Irak Kürdistanı’nda ardı arkası kesilmeyen “pençe … operasyonları” yapılması aynı yeni Osmanlıcı dış politikanın uzantısıdır. Ki, Suriye’de çöken yeni Osmanlıcı dış politika bütün bu ülkelerdeki girişimlerin de geri çekilmesini gerektirmektedir.

Tartışmanın böyle hızlı bir biçimde gelişmesi, önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda daha da boyutlanacağının işaretidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa