Bu kader değil

Fotoğraf: Benjamin Wedemeyer/Unsplash
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi-İSİG- tarafından yayımlanan raporda 2022 yılın ilk yedi ayında 1014 işçinin yaşamını kaybettiği belirtiliyor. Temmuz ayında yayımlanan İş Cinayetleri Raporunda’ da belirtildiği gibi, bu işçi ölümlerini iş cinayetleri olarak tanımlamak gerekiyor. Çünkü bu işçi ölümleri alınmayan tedbirler nedeniyle meydana gelen ölümlerdir. Tedbir alınmamasının temel nedeni ise yoğun emek sömürüsünü ve işi yavaşlatabilecek, dolayısıyla aşırı karlarda bir miktar düşüş yaratabilecek tedbirleri almaktan kaçınmaktır.
Mevsimsel özelliklerden dolayı tarım ve orman işçileri, tarımda çalıştırılan çocuk işçilerde, ayrıca inşaat ve taşımacılıkta çalışan işçilerde bu ölümler yoğun olarak görüldü. Fabrika ve diğer üretim alanlarında meydana gelen iş cinayetlerini ise, bunları konu edinen başta gazetemiz olmak üzere diğer bazı gazetelerde izleyebiliyoruz. Türkiye işçi ölümlerinde dünyanın ilk sıralarında yer alıyor. 2021’de de en az 2170 işçi iş cinayetine kurban gitmişti.
Bu acı gerçek ortadayken sendika yönetimlerinin duyarsızlığı ve ilgisizliği, sorunu görüp buna karşı bir duyarlılık ve mücadele geliştirmemeleri, genellikle sessiz kalmaları kabul edilebilecek bir durum değildir. Çünkü bu işçi cinayetlerinin hemen hemen tamamı alınabilecek tedbirlerle önlenebilecek ölümlerdir. Buna karşın bu ölümlerin işçilerin kaderiymiş gibi kabullenilmesi sineye çekilemez. Bunu kabullenilmesi Erdoğan’ın madenci ölümlerinde söylediği, ölümlerin “işin fıtratında” olduğu anlayışının sessizce onaylanması anlamına gelir.
Üstelik gemi sökümü, kot taşlaması vb. gibi bazı iş kolları, asbest başta olmak üzere ölümle sonuçlanabilecek kanser gibi ağır hastalıklara yol açan, çevreyi, çevrede yaşayanları tehdit eden özellikler taşımaktadır. Tüm karşı protestolara ve mücadeleye rağmen Aliağa’ya doğru yol alan asbestli gemi, Avrupa’nın çöplerinin depolanması örneklerinde olduğu gibi doğrudan iktidarın sorumluluğuna bağlı, ölümleri artıran politik kararlarda gündeme gelmektedir.
Geçtiğimiz günlerde 21. kuruluş yıldönümünü kutlayan AKP’nin ülkeye sadece özelleştirmeler, tarımın çökertilmesi, ülkenin borca batırılması, halkın açlığa, sefalete ve işsizliğe sürüklenmesi gibi kötülüklerinin yanı sıra, yukarıda bazıları bahsedilenlerin yanı sıra madenlerden, HES’lere kadar doğanın ve çevrenin katledilmesi gibi kötülükleri ve yıkımları da bulunmaktadır. Ayrıca hemen hemen her gün bir hazine arazisinin para babalarına, patronlara peşkeş çekildiğini görmekteyiz.
Tüm bunlara karşın işçi sınıfının ve emekçi halkın mücadelesi her geçen gün çeşitleniyor ve gelişiyor. Emek Çalışmaları Topluluğu’nun raporuna göre “2020'den 2021'e işyeri temelli eylemlere katılan sayısı iki kat artışla 46 binden 83 bine, genel ve dayanışma eylemlerine katılanlar da 20 binden 40 bine çıktı. 2022 başındaki yoğun işçi eylemlerini de dikkate aldığımızda işçi ve emekçilerin iktidarın ve sermayenin tüm baskılarına karşı mücadele yolunu tuttukları açıkça görülmektedir.
Erdoğan iktidarının “sabır, tevekkül” vb. tavsiyelerine, baskı ve terörle sindirme ve yıldırma ataklarına karşı işçi ve emekçi halk mücadele etmekte, içinde iktidara karşı büyüttüğü öfke ve nefreti çeşitli biçimlerde dışa vurmaya devam etmekte, bu mücadeleler büyüme ve gelişme eğilimi göstermektedir. İktidarın ve işbirlikçi sermayenin işçi ve emekçi halka kader olarak kabul ettirmek istediği olaylara karşın işçi sınıfı ve emekçi halk kendi kaderini kendi eline alacak bir yola çıkmakta kararlılık gösteriyor. Bugün nispeten zayıf olsa da bu mücadelenin gelişip güçleneceğini öngörmek için bütün koşullar uygundur.
Evrensel'i Takip Et