Islıkla bir şeyler çalın
Fotoğraf: Seren Borvalı
Bir stand up gösterisinde duymuştum, “Saçlarım ekonomi gibi, dökülüyor ama geçen senelere bakınca 'o zaman yine bile daha iyiymiş' diyorum” diye anlatıyordu genç bir adam.
Hep çamurluydu dipler. Ayaklarımız balçık içinde ve kirliydi. Çamur dizlerimize, oradan göğsümüze sonra boynumuza yükseldi.
Şimdilerde nefes almak için başımızı dik tutmak yetmiyor parmak uçlarına da yükselmek lazım. O da haliyle iyice yoruyor.
Sürekli ruh halimizi düşünüyorum bu sıralar, hep de bunu yazar oldum.
Kendim, dostlarım, tanıdıklarım, sokaktaki insanlar, vapurdakiler, metrodakiler, pazardaki, markettekiler; kasvetli bir filmin figüranları gibiyiz, heyecansız, tutkusuz, donuk, tahammülsüz.
Öfkemizin bile hakkını veremiyor gibiyiz.
Bir yandan beklentimiz çok bir yandan beklentisizliğe sığınıyoruz yaşadığımız hayal kırıklıklarına bakarak, bir daha öyle kırılmayalım diye.
Tükenmişlik sendromunu yazdım, sinizmi, angst’ı, habire yazıyorum; iyi değiliz, iyi değilim.
Bir araya gelebildiğimiz devasa, kitlesel miting hayalleri kurdum, takas pazarları, yüzbinlere açık festivaller, her gece balkonlarda aynı şarkıyı çaldığımız eylemler diledim.
Milyonlarca imzaya bir günde ulaşılan kampanyalar umdum.
Brezilya halkına özendim, Şili'ye de.
Büyük düşündükçe büyük yıkılıyor hayallerim.
Ne istiyorsun hayattan dediklerinde sıralı listemi anlatsam üç gün sürerdi. Şimdilerde ne bileyim işte herhalde sağlıktır her şeyin başı.
Bilmem anlatabiliyor muyum halet-i ruhiyemi, gerçi kiminle konuşsam aynı.
Hollywood filminde olsak hemen “Sana iyi bir tatil gerek dostum” derdi biri. Şimdi gideceksin üç günlük tatile üç aylık geliri gömeceksin, öyle tatili neyleyeyim, o bütçeyle kafa mı dağılır?
Arada delice isteklerim olmuyor mu? Oluyor tabii ama beyin fırtınası yapılmaz bu ülkede ulu orta. Fikrinden, hayalinin ucundan tutar yerden yere vurup silkelerler insanı.
Ne iyi gelirdi diye düşünüyorum yine de toplumsal muhalefetin siyasi muhalefeti önüne katabilmesi hayallerinden daha basit mesela?
Bize insan olduğumuzu hatırlatan şeyler gerek gibi. İnsanları sevmeden barış istemek de manasız, aydınlanma hayali kurmak da, özgürlükleri savunmak da. İnsan sevmeden toplumsal bir yaşamı yeniden çiçek gibi yapmak mümkün mü? Birbirimizi sevebilir miyiz yeniden? Biz, eski biz miyiz?
Bir bal sarhoşu ayı bile içimizi ısıtmışken, depresyona giren buzağısını arabaya atıp gezmeye çıkaran adama mesela, hangi partiye oy verdiğini düşünmeden içimiz bir ılınmasın mı?
Sokak röportajının birinde, genç bir adam, sabahları nasıl uyanıyorsun sorusuna “O yastıktan kaldırıyorum başımı efendim, bakıyorum güneşe evet diyorum doğdu yine güneşim” diye yanıt vermiş. Ne güzel, güneş için iyelik eki kullanabilen birileri var.
Bazen keşke diyorum eskisi gibi “Free Hugs” yani ücretsiz kucaklaşma sunsa birileri. Şöyle sımsıkı sarılsak tanımadığımız birilerine. Şefkat lazım bize. Başkalarının da yaş, cinsiyet, dil, din ayırmadan kucaklaşmasını izlesek kenardan. Ama işte gözaltına alınışını izletirler muhtemelen. Öyle etten bir duvar olup teslim etmesek. Hiç umulmadık insanlardan etten bir duvar.
İstiklal’de mesela yürütmüyorlar hiçbir kitleyi, tekbir getirmedikleri sürece.
Sokak müzisyenlerine müdahale etmek istediklerinde ya halay birden uzayıverseydi şöyle meydandan tünele? Nasıl olurdu?
Müdahale ederlermiş, etsinler. Gözaltına alınan en uzun halay rekoru olurdu.
Kimi insanda zülfikar kolyesi var kiminin kolunda Atatürk dövmesi, kimi yıldızlı bere takıyor kimi altı köşeli kasket, kiminin bez çantasında nükleere hayır yazıyor, kiminin çorapları gökkuşaklı.
Keşke ortak bir şey bulsak, mesela bir dal yeşillik iğnelesek yakalarımıza, baharı bekliyoruz manasında ya da bileğimize paket lastiği, birleşelim dercesine, öyle hemen bulunur, para etmez bir şeyler olsa da bir sayım alsak gözlerimizle sokakta, ne kadar farklı kesimden ne çok insan aynı hissi paylaştığımızı bilebilsek.
Yeni bir selamlaşma icat etsek, hatta bin yıllık “merhaba” bile olur. Bir sosyal deney gibi başlasak birkaç koldan selamlaşmaya. Tanımadıklarımıza “merhaba” desek. Gözümüz açıldı artık değil mi? manasında, yeniden tanıyalım birbirimizi minvalinde, korkmayalım birbirimizden mesajı gibi, durduk yere merhabalar uçuşsa havada. Yalnız olmadığımız hissi gelse.
Islık akımı başlatsak, ıslık da güzel simge. Erketecinin uyarısıdır ıslık, keyifçinin başkaldırışıdır. Hırsızın çalamadığıdır, nefesinin kaldığını da gösterir.
Islıkla bir marş, bir türkü, bir şarkı dolasak dilimize. Nefeslerimiz müzik olup karışsa birbirine.
Beyin fırtınası bir fikir üretme tekniğidir ve ortaya fikirlerin otosansürsüz atılmasıyla yapılır. Sıkılganlık, önyargılı eleştiri, baskı kurma, eleştirilme endişesi veya baskı altında ezilme gibi duygusal eğilimleri aşıp yaratıcılığı serbest bırakmayı hedefler.
Şimdi bu yazdıklarıma “saçmalık” diyenler olacaktır. Beyin fırtınası yapalım, daha güzel öneriler mutlaka gelir.
Yıl 2016’tıydı. AKP meclise bir önerge getirdi. Çocuk yaşta da olsa tecavüzcüsü ile mağdur evlenirse ceza ertelenecekti.
Herkes sosyal medyada bir şeyler yazıyordu. 3-5 kişi dedik ki keşke şuna hepimizin karşı durduğunu gösterecek bir simge bulabilsek. Öyle binlerce takipçili sosyal medya hesaplarımız falan da yok hani, yazdıklarımızı gören o zamanlar toplasan 2-3 bin kişi.
Onlar çocuk, tecavüzü meşrulaştıramazsınız, yaralayamazsınız dedik. Yakamıza çapraz yara bandı yapıştırdık. Fotoğraflarını paylaştık. Meclise önergenin geldiği gece.
Herkesin evinde yara bandı bulunur diye. Aynı gece yayıldı. Belediyelerin sosyal medya hesapları yara bandı paylaşıyordu “#Yaralayamazsınız” etiketiyle. Sonra ana muhalefet partisinin hesapları çapraz yara bandı ile çağrı yayınladı. Ertesi gün İrfan Değirmenci’nin çapraz yara bandı vardı yakasında canlı yayında. Sıla konserine yara bandıyla çıkıyordu, Tıp Kongresi’nde ödül alan doktorlar yakalarına bant yapıştırmıştı. Tiyatrocular oyundan sonra selama yakalarında bantla çıktı.
Tüyap’ta Bavul dergi ile imza günü vardı. Bir koli yara bandı aldım yanıma. Dergi imzalatmaya gelenlerin çoğunun yakasında zaten çapraz bantları vardı.
Oldu yani, birbirimizi bantlarımızdan tanıyorduk. Çocuk istismarının önünde ne çok insan olduğunu gözle görebiliyor, sokakta sayabiliyorduk. Kimse kimin başlattığını bilmiyordu, bunu değil, çocukların yaralanma ihtimalini düşünüyor, düşüncesini görünür kılmak istiyordu insanlar.
Keşke yine bir simge bulsak diyorum. Sayımız tesellimiz olurdu. Siyasi liderler anlatıyorlar bir şeyler, eleştirdiğimiz de oluyor, beğendiğimiz de. Masaları izliyor, dağılmasından bazen endişe ediyor bazen de keşke dağılsa diyecek hale geliyoruz. Peki tek adam rejimine karşı, biz kaç kişiyiz? Madem hep birlikte bir amaç için sokağa çıkamıyoruz, sokağa çıkarken amacımızı görünür, duyulur kılabilsek?
Geçeceğine inanan, insanca yaşamı savunan, insanı ve hayatı sevmekte ısrarcı, kaç kişi kaldı?
Öyle bir keder çöreklendi ki içime, başka şey yazamadım. Müzik de dinliyorum bir yandan:
Nazan Öncel “Bırak seveyim, rahat edeyim.” Diyor.
Sezen Aksu
“Gülümse hadi gülümse
Bulutlar gitsin
Yoksa ben nasıl yenileyeceğim”
Sertap Erener
“Yok mu senin insafın yok mu?Bir güler yüzün çok mu?Dağ mısın taş mısın?”
Umay Umay
“ Sabahları kalkmaz oldumGeceleri yatmaz oldumBuralara sığmaz oldumHadi canım gel artık”
Ve Nazım Hikmet’in şu dizeleri Nükhet Duru’nun sesiyle içime işliyor:
“Geçip gitmiş günler gelinRakı için sarhoş olunIslıkla bir şeyler çalın
Geberiyorum geberiyorum kederden
İlerdeki güzel günlerBeni görmeyecek onlarBari selam yollasınlar”
Bu ölü toprağıyla yaşanmıyor, kalkın bir şeyler yapalım arkadaşlar.
Geberiyoruz kederden. Biraz ıslık, biraz sevgi, biraz şefkat, bir sıcak kucak, bir güler yüz çok mu?
Artık bir şekilde ve illaki biraz toparlanalım mı?
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24