22 Ağustos 2022 03:30

Sporda "regl tabusu"

Dina Asher-Smith

Dina Asher-Smith | Fotoğraf: Filip Bossuyt/Wikimedia Commons(CC BY 2.0)

Paylaş

Münih’te Avrupa Şampiyonası 100 metre finaline şampiyon unvanını korumak için çıkan İngiliz Sprinter Dina Asher-Smith, yarışın hemen başında tekledi ve müsabakayı zoraki bir jog’la tamamladı. Ev sahibi Gina Lückenkemper müthiş bir azimle altın madalyaya ulaşırken akıllar Asher-Smith’teydi. Ne olmuştu?

Emin olun yarıştaki diğer kadınlar sorunun ne olduğunu tahmin ediyordu. Ancak nedense dışarıdan bakanlar için, medya için ortada büyük bir gizem vardı. Asher-Smith’in de dediği gibi “Bazen çok istikrarlı olan kızların performansında ani bir düşüş görülür, perde arkasında zor şeylerle boğuşuyorlardır. Dışarıdan bakanlar ‘Bu neydi? Tesadüf herhalde’ diye düşünür.” Oysa mevzu Asher-Smith’in deyimiyle “kız problemi”dir. Çocuk doğuran sporcunun ekmek kapısına bir süreliğine ya da temelli veda etmesi (en yakın örnek Serena Williams); bazı coğrafyalarda evlendiği için sporu bırakmak zorunda kalması gibi bir “kız problemi” ama pek çoğu gibi nedense bu da bir tabu, “regl tabusu.”

Asher-Smith kadınları hayatın her alanında etkileyen basit bir gerçekten bahsediyor fakat 2022 dünyasında (Hem de kadınlar bazı prestijli kürsülerde ‘adet gören’ tanımına indirgenmişken) bu hâlâ bir “tabu” olarak değerlendiriliyor. İngiliz sporcunun açıklamaları sonrası pek çok meslektaşı onu bu tabuyu tartışmaya açtığı için tebrik etti. Çünkü Asher-Smith, para içinde yüzen spor kurumlarının, spor endüstrisinin bu alana dair araştırmalara daha fazla kaynak ayırması çağrısı da yaptı: “Eğer bu, erkeklerin de sorunu olsaydı milyonlarca farklı mücadele yolu bulunmuştu.” İskoç Koşucu Eilish McColgan da BBC’ye yazdığı makalede benzer bir karşılaştırma yaptı ve “Premier Lig yıldızları böylesi bir sorun nedeniyle maça çıkamasa ne olurdu?” diye sordu.

Geçen yıl Tokyo Yaz Oyunları’nın ardından ABD’li Sprinter Lolo Jones, NBC’nin “On The Turf” podcast’inde, son yıllarda bu konu üzerine tartışma ve eğitimlerin artmasına vesile olan isimlerin başında gelen Dr. Natalie Brown’a şunu söylemişti: “3 olimpiyata katıldım, 15 yılı aşkın süredir yarışıyorum ve reglimin antrenman ya da performansıma nasıl bir etkisi olduğu konusunda hiçbir bilgim yok. Bu sizi şaşırttı mı?” Brown şaşırmamıştı: “Sporcular arasında regl hakkında konuşmamak ve bundan sanki atletik performanstan tamamen ayrı bir şeymiş gibi bahsetmek çok yaygın.” Brown’ın sahadaki bulguları kadın sporcularla koçları arasında bu konuda ciddi (ve bilinçli) bir iletişimsizlik olduğunu ortaya koyuyor.

Saf bir gözün “saçma” bulabileceği bu iletişimsizliğin binlerce yıllık bir tarihi var. Tıbbın, sporun, çalışma hayatının erkeklere göre tasarlanmış olmasının bir nedeni ve kazananı var. Kadını sakat ya da gelişimini tamamlayamamış erkeğe indirgeyen Antik Yunan’daki humoral patoloji teorisinden, adet gören kızları kulübelere kapatan ve hâlâ yaşayan kültürlere, “PMS”nin kadınların çalışma hayatında elde ettiği kazanımlara göz diken bir hastalık olarak tanımlanmasına dek ortada kadınlara karşı savaş halinde olan patriarkal bir organizasyon var. Bu organizasyonun devamcılarının (Modern Olimpiyatların Kurucusu Coubertin’den ulus devletlerin beden terbiyesi ideologlarına) 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki en büyük kabusu kadınların spor yapmasıydı. Bu savaşı kaybettiler ama hâlâ köşe başlarını tutuyorlar ve belli mevzileri terk etmemek için her türlü numarayı yapıyorlar.

Velhasılıkelam Dina Asher-Smith’in gündeme taşıdığı “regl tabusu” da benzer bir mücadeleyle yıkılacak. Futbolda muhteşem bir EURO 2022 geride kaldı ve sporda kadın müsabakalarının her alanda popülaritesini artırdığı bir dönemden geçiyor olmamız buna katkı sunacak. Ancak herhalde bu tartışmanın en önemli yanı, sorunun spordan ibaret olmadığını tüm kamuoyuna hatırlatmak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa