Tek adam yönetimi siyaseti dini referanslarla kuşatmaya çalışıyor
Ekran görüntüsü, T.C. Cumhurbaşkanlığı'nın canlı yayınından alınmıştır.
Siyaset çarşısı çok karışık!
Ekonomide, iç ve dış politikada kabaran dalgalar iktidarın gemisini rotasında tutmasını zorlaştırıyor. Geminin gövdesinde yeni delikler açılıyor. Erdoğan telaşla “Hepimiz aynı gemideyiz. Gemi batıyor” diye SOS gönderiyor.
Erdoğan bir yandan “Gemi batıyor” tartışması yapıp herkesi yardıma çağırırken öte yandan da tüm muhalif odakları, hatta kişileri ezmek için adımlarını sıklaştırıyor.
Nitekim son haftalarda peş peşe gelen festival iptallerine bir yenisi daha eklendi. Muğla Valiliği, Fethiye’de 1-4 Eylül tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan Milyonfest’i yasakladı. Milyonfest, bu yıl yasaklanan 14’üncü festival oldu!
Bugüne kadar bu festivalleri yasaklayanların valiler ve kaymakamlar olduğunu sanıyorduk ama gerçek tam öyle değilmiş!
Bunu da kendisine “Müdafaa-i İslam Hareketi” diyen bir çevrenin açıklamalarından öğrendik. Meğerse Milyonfest ve diğer 13 festival bu çevrenin girişimleriyle yasaklanmış! Yani valilerin, kaymakamların yasaklamalarına gerekçe gösterilen “Halk rahatsız ediliyor”, “Esnaf şikayetçi”, “Asayiş sorunu yaratılıyor”… gibi gerekçeler tamamen uydurmaymış!
“Müdafaa-i İslam Hareketi”nden sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da çıkıp “Festival adı altında bir dizi sahtekarın gayrikanuni olarak yapmak istediği hiçbir organizasyona devlet izin vermez” diyerek “İlim Yayma Cemiyeti” ve “Müdafa-i İslam Hareketi” gibi çevrelerle iktidarın (devletin) iç içeliğini itiraf etti!
GÜLŞEN ‘İBRETİ ALEM OLSUN’ DİYE Mİ TUTUKLANDI?
Sadece hedefte olan festivaller, şenlikler, konserler de değil. Camilerdeki kürsülerinden Diyanetin memuru olan vaizler, TV kanallarına çıkan “akademik” unvan da taşıyan ilahiyatçılar, açıkça insanların özel yaşamlarını öne çıkararak tehdit ediyor. Ortalık namaz kılmayan, oruç tutmayanlara türlü cezalar biçenlerden geçilmiyor. Sakarya Üniversitesinin ilahiyatçısı olarak tanınan Ebubekir Sifil ise namaz kılmayanların önce uyarılması gerektiğini ama namaz kılmamakta ısrar ederse öldürülmesinin caiz olduğuna dair fetva vererek ipi herkesten önce göğüslüyor! Orada da durulmuyor. Sadece insanları güldürdüğü için Cem Yılmaz’ın şahsında komedyenler, şovmenler suçlanırken onların esprisine gülmek, hatta klasik Türk müziğinin aşk içerikli şarkılarını dinleyip onlardan haz almak bile “Dinden imandan çıkma” olarak gösteriliyor. Gösteren de öyle sıradan biri değil, kimse “dur” demediği için saldırısını her gün bir adım daha ileri götüren devletin kadrolu imamı!Bütün bu tartışmalar arasında sahnedeki kıyafetlerine diş gıcırdatılan Gülşen önceki gün, dört ay önce imam hatiplilerle ilgili yaptığı bir esprisi gerekçe yapılarak “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” iddiasıyla adeta törenle, herhalde “İbreti alem olsun” diye, önce mevcutlu olarak emniyete götürülüp gözaltına alındı, sonra da tutuklanarak cezaevine gönderildi!
Kısacası oluşan tablo, Radikal İslamcı odaklardan alınan kriterlerin Diyanetin vaizleri, ilahiyatçı unvanlı kişiler, din istismarcısı politika erbabı tarafından birçok televizyon kanalından ve çok ağızdan insanların özel yaşamlarına müdahale edecek biçimde dayatılması, Türkiye’nin bir Taliban Cumhuriyeti olma yoluna girdiği endişelerini de çoğaltmaktadır.
‘BATAN GEMİ’NİN KAPTANI SOS VERİYOR AMA…
Erdoğan, 20 yıllık iktidarı boyunca uyguladığı politikalarla Türkiye’yi;
Ekonomide, içeride yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar, dışarıda artık borçlarını ödeyemeyen iflasın eşiğine sürüklenen,İç politikada ülkenin 200 yıllık demokratik kazanımları yok edilerek tek adam rejimi inşa eden, yargıyı yandaşlaştırıp parlamentonun bloke edilerek bütün iktidarın tek adama aktarıldığı,Dış politikanın yeni Osmanlıcılığa indirgenip Suriye çöllerine gömüldüğü bir ülke haline getirmiştir.
Kısacası ülkeyi ekonomide, iç ve dış politikada tam bir açmaza sürükleyen tek adam yönetiminin Türkiye’yi getirdiği bu yeri ‘şom ağızlı’ muhalif birilerinin değil bizzat Erdoğan’ın ağzından duyduk.
Daha geçtiğimiz pazartesi günü kabine toplantısından sonra Erdoğan, “Hepimiz aynı Türkiye gemisinin içindeyiz. Bu gemi güvenlik gibi ekonomi üzerinden açılan delikten su alarak batarsa hepimiz boğulacağız. Türk lirasını götürüp dövize veya altına yatırmak (…) Evine, arsasına, arabasına, stoktaki malına verdiği hizmete, sattığı ürüne izahı olmayan fiyatlar koymak (…) Paradan para kazanmak adına yapacağı yatırımı yapmamak (…) Türkiye gemisinde delik açmak demektir” diyerek 20 yıldır kaptanlığını yaptığı gemiyi batırmak üzere olduğunu itiraf etti! Dahası böylece ilk kez Erdoğan, iç ve dış politikadaki sorunların “güvenlik sorunu” haline gelip gemide delik açtığını kabul ederek eğer halk ekonomi politikalarına destek vermezse geminin batacağını açıkça ilan etmektedir.
Gemici deyimiyle Erdoğan, açık denizdeki her yandan yükselen dalgalar karşısında batmakta olan geminin kurtarılması için SOS çağrısı yapmaktadır!
Ancak bu gemi metaforu etrafındaki tartışmaya bu sefer sermaye muhalefeti de prim vermedi. Ya da Erdoğan’a “Batan senin ve yandaşlarının gemisi batarsa batsın” dediler!
SİYASİ ORTAMIN TOZA DUMANA BOĞULMASININ NEDENİ ERKEN SEÇİM HAZIRLIĞI MI?
Siyaset tartışmasının din ve dini merkezli yaşam tarzı üstüne çekilmesi, din istismarcılığı üstünden siyaset yapmanın eski sürümünün yeni versiyonu olarak öne çıkarılması, Erdoğan-AKP iktidarının ülkeyi getirdiği yer ve nedenlerinin tartışılmasını önleme amaçlıdır. Ama bu aynı zamanda Erdoğan’ın tek adam rejiminin, seçime giderken tüm muhalif odakları ve direnç noktası olarak gördükleri kişileri sindirip susturma politikasıyla doğrudan bağlantılıdır da. Ki, burada pratikteki amaç, kazanamayacağı seçimi bir biçimde “götürerek” iktidarda kalma amaçlı seçim stratejisinin bir ayağıdır. Bu tartışmanın siyasetteki yakın amacı da “Altılı Masa”daki Gelecek ve Saadet Partilerinin yumuşak karınlarına oynamak, orada bir bölünme yaratmaktır.
Bütün bu gelişmeler içinde son dört gün içinde, AKP ve MHP’nin seçim için teyakkuza geçmesi;
Salı günü Erdoğan’ın AKP yönetimini apar topar toplantıya çağırması ve seçim hazırlıklarının konuşulduğunun açıklanması, Çarşamba günü Bahçeli’nin partisinin yönetimine, normal seçime henüz 10 ay varken “Seçim bildirgesinin hazırlanması” direktifi vermesi,AKP’nin Diyanetin din görevlilerinin seçim döneminde sahaya çıkması için Diyanetle toplantı yaptığı haberlerinin çıkması,AKP sözcülerinin seçim zamanında olacak diye vurgulu açıklamalar yapması, Erdoğan ve Bahçeli’nin, eğer eylülde beklentileri az çok karşılayan gelişmeler olursa, kasım ayında bir “erken seçim” için harekete geçtiklerinin işareti olarak görmek hiç de abartı olmaz.
Ancak bu konuda daha net bir şeyler söylemek için önümüzdeki birkaç hafta içindeki gelişmelere bakmak gerekecektir.
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47