Malazgirt’te tarihin tacizi ve festival yasakları
Fotoğraf: Özkan Bilgin/AA
Malazgirt Savaşı’nın 951. Yıl dönümü geçtiğimiz üç gün boyunca kutlandı. ‘Malazgirt Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı’nda kurulan 1000 kişilik hipodrom ve spor alanları okçuluk, atıcılık yarışmalarına ve geleneksel oyunlara sahne oldu. İllerin kültürünü tanıtan 51 tematik çadır kuruldu ve bunlarda el sanatları ürünleri sergilendi. Yurdun dört bir yanından getirilen katılımcılar bungalov tipi evlerde ağırlandı. Konya Belediyesi Mehter Takımı konser verdi. Göze ve kulağa hitap eden gösterilerle katılımcılar bir tarih yolculuğuna çıkarıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan ilk konuşmada Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet dönemlerine ilişkin süreklilik vurgulandı. Yapılmakta olan simgesel yatırım ve gelenek icadının sürecek olduğu haberi verildi. Bu çabanın temel aktörü olarak ‘Okçular Vakfı’ işaret edildi: “Hazreti Ömer’den Sultan Alparslan’a nice büyüklerin bize mirası olan bu şehir, tıpkı Malazgirt gibi maalesef uzunca bir süre ihmal edilmiştir. Malazgirt’le birlikte Ahlat’ı da tarihi ve manevi ehemmiyetine uygun şekilde yeniden imar ve ihya ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı Külliyemizin bir şubesini de burada inşa ederek Anadolu’yu milletimize vatan yapan ecdadın mirasına sahip çıkıyoruz. Okçular Vakfımızın gayretleriyle sadece ecdadın mirasına sahip çıkmakla kalmıyor, nesilden nesile gururla aktarılacak bir geleneği de burada yerleştiriyoruz.”
* * *
‘1071 Malazgirt Savaşı’nın, akademik tarih literatüründen ilköğretim müfredatına kadar Türk ulusal kimliğinin oluşturulmasında bir “kurucu mit” olarak konumlandırıldığını biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana, ortak bir yurttaşlık algısı oluşturmak için yararlanılan bu tarihsel olgu, Anadolu’nun kapılarının Türklere açıldığı, savaşan tarafların ‘Müslüman Türkler ve düşmanları’ olarak tanımlandığı bir başlangıç noktası olarak sunulmaktaydı. Bu yeni bir durum değil.
Ancak Adalet ve Kalkınma Partili yıllarda bu tarihsel dönemecin simgesel kullanımında sınırlar sonuna kadar zorlanmaya başlandı. Kullanışlı bir tarihsel süreklilik yaratmak amacıyla, öncesinden daha yoğun bir biçimde bu savaşa yeni işlevler yüklendi. Bu dönemde bir bölümü kurgusal ve hayli tartışmalı tezler eşliğinde, bahsedilen deneyimin güncel ihtiyaçlara göre şekillendirildiği görüldü. Henüz ulus devlet kavramının geçerli olmadığı bir aşama için ulus devlet döneminin kesinliğini çağrıştıran cümleler kuruldu. Zaferi kazanan ordu bir Müslüman-Türk ordusu olarak sunuldu, ordunun hem Türk olmayan unsurları hem de dönemin Hristiyan Türkleri yok sayıldı.
Oysa Malazgirt Savaşı’nın modern zamanların dilini kullanarak ve güncel siyasal ihtiyaçlara göre değerlendirilmesi pek çok sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Yüzyıllar önce, farklı dinamiklerin belirleyici olduğu bir dönemde kurulan ittifak ve ayrılıkların güncel bir konuyu değerlendirir gibi ele alınışı, tarihsel deneyimin algı yönetimi için istihdam edildiğini gösteriyor. Son yıllarda siyasal iktidarın kültürel mekanizmaları tarafından Malazgirt Savaşı’na bitiştirilen niyet ve söylem, “tarihin tacizi”ni akla getiriyor.
* * *
2022 Malazgirt kutlamalarının geride kalan birkaç yıldan daha görkemli kutlanmasını, törenlerde yapılan konuşmalar da dikkate alındığında yaklaşan seçimlerle ilişkilendirmek yanlış olmaz. Türkiye’nin dört bir yanından getirilmiş katılımcıların ‘devleti yönetenler’le buluşturulmasının zamanlaması şüphesiz rastlantı değil. Burada görülen manzara 2022 yılı boyunca iktidarın yürüttüğü hamaset yüklü gösteri düşkünlüğü ile bir paralellik gösteriyor.
Ancak belki de bundan daha da önemlisi, bahsi geçen kutlamanın festival yasaklarıyla dolu bir yaz sonunda yapılmış olması gerçekliği. Hatırlanacağı üzere, Eskişehir Valiliğince Anadolu Fest iptal edilirken Eskişehir Teknik Üniversitesince düzenlenen Kültür Festivali için yasaklama getirilmemişti. Bu örnekte işletilen mantığa paralel bir biçimde, yasaklar döneminde Ahlat ve Malazgirt’te düzenlenen kutlamalar, konser, şenlik ve festival alanında sürdürülen sıkı bir rekabeti bize gösteriyor.
Sadece dinsel duyarlıklar üzerinden açıklanması eksik kalacak yasaklamalarla, yurttaşların yalnızca “yerli ve milli” gündemler için toplanmasına izin verileceği belli ediliyor. Bir kesimin kamu kurumlarına girişine engel olmak için kurulan bariyerler, şimdilerde kent meydanlarının ve çayırların önüne dikiliyor. Siyasal muhalefete can verecek sosyal dayanışma ve kutlama mecralarının önü kesilerek, protesto ve direniş yolları önceden tıkanmak isteniyor. Festivallere engel olunması, mutaassıp kaygılardan çok kitlelerin alana çıkması endişesinden kaynaklanıyor.
Bariyerleri aşıp alanlarda buluşmanın yeni yol ve yöntemlerini bulmak çok zor olmasa gerek.
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45
- Günay Kubilay'dan "Bir Kumpas Davasının Anatomisi" 22 Eylül 2024 04:00
- Narin… 15 Eylül 2024 04:51
- Reşit Kibar "Ne" için öldürüldü? 08 Eylül 2024 04:04
- ‘Barış’ emekçinin hayatına nasıl dokunur? 01 Eylül 2024 04:10
- ‘Kolektif Şiddet Siyaseti’ 25 Ağustos 2024 05:07
- Filistin kimin ‘dava’sı? Filistin kimin ‘dava’sı olmalı? 18 Ağustos 2024 04:50